BÖLÜM 8 "TIMARHANE"

255 26 29
                                    

Size, sizinle ilgili anlatacağım bazı şeyler var,
Hanımlar, beyler.
Şimdi, insanın beyninin temel bir işleyişi vardır.
Hipotalamus, insanın beynine emir verir.
Böylece, beynin yöneticisi konumundaki loblar harekete geçerek aklınıza hükmetmenizi sağlar.
En basitini anlattım size, yoksa daha neler var.
İşte o beyinde bazı dengeler bozulunca insan deliriyor.
Yani buna siz böyle diyorsunuz.
Daha önce söylemiş miydim biraz klişe düşündüğünüzü?
Yanlış bildiğiniz şeyler var hanımlar beyler.
Şimdi sizin anlayacağınız bir lügatte konuşacağım.
Her şey, tek tek o güzel kafanıza girsin diye.
Delirmek bazılarınızın sandığı gibi yapayalnız kalmak değildir.
Delilik, gerçek sizle tanışma halidir efendim.
Delirmek, hayatı anlamakla kaimdir.
Lanet değil, efsundur. Efsun.
Delirdiğiniz zaman, akıllılardan daha zenginsinizdir artık.
Delirmeye çok yaklaştığım zamanlar, evet oldu.
Sizin de olmuştur, fazla tutkulusunuzdur, aşkınızı, nefretinizi, korkularınızı kontrol edemezsiniz bazen. Bazen.
Hayat bu, incitir. Yaa.. Sonra işte, hayaller, sancılar, nöbetler.
Bazen gerçekte var olmayan insanlar görürsünüz mesela.
Ama sizin delilik dediğiniz şey, sizi sizden daha iyi bilenlerin tasarladığı bir projedir.
Ama insanlığa çok yakışan bir projedir. Delilik için değil, proje için diyorum.
Dikkat ! Siz sanıyorsunuz ki bu tımarhanedeki herkes deli. Tımarhane, yani sizin dilinizde insanların tımar edildiği yer.
Mikroplar gibi.
Sanıyorsunuz ki siz akıllısınız, buradakiler deli. Di mi?

Yanlış efendim. Tımarhane dediğiniz yer, dışarıdakiler kendilerini akıllı sansın diye içeri tıkılmış insanlarla dolu olan yerdir.
Gerçek bilgelik, deliliktir.
Kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir.

Etrafı bulanık görüyordum. Başımda dehşet verici bir ağrı vardı. Bulanıklık yavaş yavaş düzelince hastahanede olduğumuzu anladım. Bilincim iyice yerine gelince "Şubat" diyerek doğruldum. Kafamı sağa çevirdim ve yatakta yatan Şubat'ı gördüm. Bacağına dikiş atmışlardı ve baygındı. Çok bitkin bir haldeydi. Ve yüzünden terler akıyordu.Hava kararmıştı. Hatırladığım en son şey Setenay'ın yüzüyüydü. Onu bulmak için kendime sürekli yemin ediyordum. Hemen odamdaki televizyonu açtım. Bütün Kanalların hepsinde yaşanan deprem vardı.

"Sabah civari yaşanan depremde en büyük hasarı MKAL lisesi aldı. Deprem merkez olarak il dışındaki bir köyde olduğu için merkez fazla etkilemedi. Deprem 8.5 şiddetinde ve depremden sonra bulutların gökyüzünde yaptığı şekiller ve bulutların rengi inanılmazdı. Depremde 503 tane öğrenci hayatını kaybetti. 300 tane öğrencinin cesedi bulunurken diğerlerinin cesedi bulunmadı. Çalışmalar hala devam ediyor."

Hergün gördüğüm yüzler ölmüştü. Tüylerim diken diken oluyordu sürekli. Pencereyi açıp hava almak istedim. Aralık ayının soğuk havası iki dakikada odayı buz gibi etti. Şubat üşümesin diye pencereyi kapattım. Şubat'a tekrar bakıp odadan çıktım. Kolidorda polisler vardı. Hakan'la Azam hastanenin o yeşil koltuklarında oturuyordu. Onlara görünmeden kantine gitmek istedim. Savaş cinayetinden bir ipucu bulmuş olabilirlerdi. Hiç onlara bakmadan kantine doğru çıkmaya başladım. Hakan beni görmüştü.

"Ekin."

Geriye bakıp

"Efendim."

"Dün okulda neler oldu? Kurtulan iki kişi sizsiniz. Geri kalanların hepsi öldü. "

Savaş'la ilgili bir şey olmadığı için sevinmiştim. Okulda olan her şeyi anlatmam lazımdı zaten.

"Komiser olan deprem yapay bi depremdi. Griler diye bir örgüttü. Her şeyi planlamışlardı. Setenay'ı kaçırdılar. Ölmedi o. Onu bulmamız lazım."

Hakan bana tip tip bakıyordu. Dediklerimin hiç birine inanmamıştı.

"Sana bir 46'lık raporu lazım Ekin Bey."dedi Azam. Gülerek ve artist bir şekilde.

"Yemin ederim dediklerim doğru."

"Yapay deprem makinesi bir yaşıma daha girdim." Dedi Hakan

"Bana inanmıyorsanız Şubat'a uyansın ona sorun."diyerek sinirli bir şekilde hastaneden çıktım. Aklımda Setenay vardı. Yeşil gözlüm. Onu bulcaktım. Onsuz yaşayamazdım. Setenay'ın evine gitme kararı aldım. Belki bir ipucu bulma umudu vardı. Belkide Jonathan'ı bulmam lazımdı. Setenay'ın babasıda bu işlerdeydi.

Hava buz kesmişti. Soğuk havayı tenimde hissediyordum. Setenay'ın evi çok uzakta değildi. Adresini almıştım ondan. Yerdeki taşa vura vura gidiyordum. Setenay'ın apartmanına girdim ve ikinci kata doğru çıktım. Dairesinin önüne gelince kapısının açık olduğunu farkettim. İçime bir ürperti düştü. Korka korka kapının tamamını açıp içeri girdim. İçeri girince şok oldum. Her yer birbirine girmişti. Kitaplar yıkılmış, koltuklar devrilmiş, Elbiseler dağılmıştı. Evdeki koskoca dağınıklığın arasından Setenay'ın gri bir elbisesini aldım ve koklamaya başladım. Onun kokusunu çok özlemiştim. Gözümden yaşlar akmaya başladı. İçimden "Nerdesin, nerdesin" diyi diyip duruyordum. Elbiseyi koklayarak bir süre ağladım.

Setenay'ın evinden umutsuzca ve üzülerek çıktım. Hastaneye Şubat'ın yanına gitmeye karar verdim. Kış iyice bastırmış ve hava soğumuştu. Yol boyunca aklımda Setenay vardı.

Hastaneye vardığımda Şubat'ın kendine geldiğini öğrendim. Az da olsa içim rahatlamıştı. Polisler artık iki kişinin dediklerine inanmak zorunda olucak ve Griler'ın peşine düşüceklerdi. İçimdeki rahatlıkla Şubat'ın odasına girdim. Şubat'ın gözlerinde korku vardı yada ben öyle zannediyordum.

"Nasılsın kardeşim?"

Şubat dalmıştı ve terlemişti. Dediklerimi tekrarladım.

"Nasılsın Şubat?" Bu sefer biraz bağırarak söyledim.

Daldığı yerden kendini sökerek bana baktı.

"İyiyim. Narkozun etkisindeyim hala biraz da başım ağrıyor." Dedi.

"Setenay'ın evine gittim. Her yer darmadağındı. Onu bulmamız lazım Şubat."

Şubat bana cevap vermemişti. Yeni ayılmasına verdim. Kapı çaldı. Gelenler Hakan'la Azam'dı.

Hakan hemen söze girdi.

"Olanları anlat Şubat."

"Hadi bakalım bana inanmadınız. Şimdi görürsünüz." Dedim kendimden emin bir şekilde. Şubat'ın böyle bir şey yapıcağı aklıma gelmemişti.

Şubat donakalmış ve Azam'a bakıyordu. Sonra konuşmaya başladı

"Ekin. Üzgünüm. Komiser,Ekin bugün okula geldiğinde kafayı yemişti. Elindeki bir silahla sürekli "onu öldürücem" diyordu. Rastgele havaya sıkmaya başladı ve yanlışlıkla benim ayağımada sıktı. Sonrada deprem oldu."

"Yalancı. Yalan söylüyor. Yemin ederim yalan söylüyor."

"Doğruyu söylüyorum."

Sinirlenerek Şubat'a doğru yürüdüm ellerimle yakasından tutup kaldırdım. Gözlerinin içine baktım.

"Şubat bana bunu yapma."

Cevap vermedi. Azam bana bakarak

"Artık bu kadar yeter. Elinde bir silahla her yeri tarayamassın." Elindeki raporları göstererek

"Ekin bey sizi doğru tımarhaneye tıkmak zorundayım." Dedi.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 16, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EKİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin