"Babacığım!!"
Küçük, buğday saçları uçuşarak kapıdan henüz girmiş olan genç adamın boynuna atladı. Annesi ise tebessümle, bir kenarda onları izliyordu.
"Merhaba, bebeğim..."
Adam kızına özlemle sarıldı. Küçüğün alnından öpüp gülümsedi. Yorgun bir gülümseme... 4 yaşındaki küçük, endişeyle babasına baktı.
"Çok mu yoğuldun babacık?"
Adam yorgun bir şekilde gülümsemekten başka bir şey yapamadı. Kadın, nazikçe kızını adamın kucağından alarak kızını öptü.
"Öyleyse, gel bakalım. Babacık dinlensin.... Hoşgeldin hayatım."
Adam kadını öptü. Odaya göz attı. Kadın, ne yaptığını anlamayarak adama baktı.
"Ne oldu, Bill?"
Adam onu duymamış gibi etrafa bakmaya devam etti. Kısa bir süre sonra irkildi.
" Ne? Bir şey yok. Yarına misafirlerimiz gelecek. Ve sanırım birkaç gün kalmaları gerekecek."
Ellen şaşırmıştı. En son evine misafir geleli, uzun zaman olmuştu. Ama Harvelle'ın Yeri'nin oradaki motelcikte (motelin küçüğü) yeri geldiğinde bir sürü avcı ağırlıyordu.
"Burada mı?"
Bill anlam vermeye çalışarak Ellen'a baktı.
"Evet. Sakıncası mı var? Üzgünüm, sana sormuş olmam gerekirdi ama-"
"Yok, önemli değil... Ama biliyorsun, motelde de kalabilirler."
Ellen'ın söylediği oldukça mantıklıydı.
"Evet, ama... Ben burada kalmalarını istedim. Sakıncası varsa-"
Ellen merhametle gülümsedi.
"Hayır, hiçbir sakıncası yok... Peki, gelenler kim? Tanıyor muyuz?"
Bill hafiften kıkırdayarak anlatmaya başladı.
"Şu John Winchester ve iki oğlu... John tam bir somurtkan ve çocuklarıyla uğraşamıyor. Büyük olan Dean, hık demiş John'un burnundan düşmüş. Çok fena, zehir gibi çocuk. Küçük Sammy ise 5 yaşında, sakin bir çocuk."
Ellen, Bill'i dinliyorken gülümsüyordu. Eşini böylesine mutlu eden insanları tabiki kabul edecekti. Hem Sam'le Jo arasında bir yaş olduğu için iyi anlaşabilirlerdi. Dean ise... Her neyse, onu bir şekilde sakinleştirirdi.
"Şu son 2 yıldır yardım ettiğin adam mı?"
Bill başını salladı.
"Evet. Daha acemi ve beraber ava çıkacağız. Ona işe yarar bir şeyler öğretebilmeyi umuyorum."
Ellen anladığını göstermek istercesine başını salladı.
"Peki eşi nasıl biri? Umarım anlaşabiliriz. Bildiğin üzere pek arkadaşım yok, yanii-"
"Eşi yok. Yani, öldü."
Bill ne kadar John'dan yakınsa da onun için üzülüyordu. Ellen da üzülmüştü.
"Oh, Tanrım... İki çocuğu var. John'un acısından bahsetmiyorum bile."
Şimdiye kadar sabırla dinleyen Jo araya girdi.
"Dean'in annesi ölmüş mü? Çok yazık..."
Küçük kız da gerçekten üzülmüştü. Dean ve Sammy'nin durumunu anlaması zordu, ama annesinin ölmüş olmasını düşünemiyordu.
Ellen merhametli gözlerle kızını süzdü. O duygusal bir kızdı ve bu durum bile kendisinin empati yapmasını gerektiriyordu. Emindi ki Jo kendini Dean ve Sammy'nin yerine çoktan koymuş olmalıydı ki bunu söylesin.
Bill Jo'yu kucakladı. Burnunu sıktırıp onun kızarmasına yol açtı.
"O zaman, uyku vakti! Babacık da uyuyacak."
Kızı omzuna atıp odasına çıkarırken Ellen salondaki bir koltuğa oturmuştu.
-----------------------------------------------
"Geğçekten mi?"
Jo şaşkınlıkla ve hayranlıkla babasının vereceği cevabı bekliyordu. Bill ise utangaç bir şekilde gülümsedi.
"Evet, Jo. Gerçekten."
Küçük kız dalga geçercesine güldü.
"Hadi ama,babacık? Canavağ diye biğ şey yok ki."
Bill gülmesini bastırıp Jo'nun bildiği o ciddi bakışla ona baktı.
"Bunlar gerçek Joanna. Ve ben de onları cezalandırıyorum."
Jo Bill'in aksine güldü.
"Onlağı öldüğüyoğsun..."
Jo akıllı bir kızdı ve 4 yaşında olmasına rağmen 7-8 yaşlarında gibi konuşuyordu,tabii r'leri çıkaramaması haricinde. Bill güldü.
"Hayır, balım. Sadece onları cezalandırıyorum. İstersen, bak altını çiziyorum İSTERSEN sen de benim gibi olabilirsin."
Hayranlıkla Bill'e baktı.
"Geğçekten mi!?"
Heyecandan yatağında oturur hale gelmişti. Bill kararlılıkla kızını süzdü.
"Gerçekten... Hatta sana ben öğretirim."
İşaret parmağını dudaklarına götürdü.
"Şşt... Annene söyleme istersen."
Kız sakince başını salladı. Bill onun başını okşayarak yatağa yatmasını sağladı.
---------------------------------------------------"Sonunda."
Küçük altın sarısı saçlarını okşayıp alnından öptü. Yavaşça odanın kapısını kapatıp merdivenlerden indi.
Ellen salonda oturuyordu. Bill'in geldiğini görünce ona bakıp gülümsedi, daha doğrusu gülümsemeye çalıştı.
Merdivenden inen adam oldukça yakışıklıydı. Ellen çıkmaya başladıklarından, hayır hayır, onun kendisinden hoşlandığını öğrendikten beri inanamıyordu. O harika ve neredeyse kusursuzdu. Ellen da fena değildi, ama Bill'in ona fazla geldiğini düşünürdü hep... Ama çıkmaya başladığında Bill hakkındaki her şeyi biliyordu. Avcı olup yaratıkları avladığı da dahil. İlk söylediğinde 'Delisin sen.' diye kestirip atmıştı.
"Sen niye uyumadın?"
Bill gözlerini devirdi.
"Uyurum..."
Ellen'ın yanına oturup onaa sarıldı.
"Kızımla yeterince zaman geçirdiğime göre sıra biricik eşime gelmedi mi sence de?"
Ellen gülümseyerek Bill'i öptü. Bir süre sessiz kalınca Bill onun bir şey sormak üzere olduğunu anladı.
"Aklına takılan bir şey mi var?"
Ellen utangaç bir şekilde gülümsedi.
"E-evet... John'un eşi... Ne oldu ona?"
"John'un anlattığına göre bir iblis Mary'i, Sammy daha 6 aylıkken tavanda yakarak öldürdü."
"Tanrım... Bu berbat bir şey. John bu yüzden mi avcı oldu?"
Bill üzgünce gözlerini kapattı.
"Evet. Sersem herif, oğullarını bu hayata çekmemeliydi!"
Ellen adamın başını okşadı.
"Kendi seçimi, Billie... Mary'i çok seviyor olmalı."
Bill yavaşça başını salladı.
"Evet, seni sevdiğim gibi..."
Ellen güldü.
"Bu kadar kendini sıkıp romantik olmaya çalışma Billie."
Bu sefer Bill güldü ama sonra ciddi bir şekilde eşine baktı.
"Kendimi sıktığım felan yok... Sadece şu günlerde bir tuhaf hissediyorum. Sizinle daha çok zaman geçirmek istiyorum."
Ellen dudaklarını büzdü.
"Ama insanları koruyup diğer tüm o p*ç kurularını geldiği pisliğe geri yollamalısın, Billie."
Bill sinirlenmişti.
"Korumam gerekenler arasında ailem de var!"
Ellen ifadesiz bir şekilde Bill'e bakıyordu. Bill sesini yükselttiğini farkettiğinde gözlerini kapadı.
"Özür dilerim..."
Ellen buruk bir şekilde gülümsedi.
"Gerek yok... Hadi uyuyalım. Yarına misafirlerimiz var."
Bill başını salladı.
"Evet..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hunters Are Never Kids...
SonstigesAvcılık... İnsanları korumak, bir şeyler avlamak harika bir düşünce onun için. Ama babası öldükten sonra her şey değişti ve hayatından nefret eder oldu. Sıradanlık istemiyordu. Oysa her gün Harvelle'ın Yeri'nde garsonluk yapıyordu. Ne hayat ama!