"Hey! Bu tarafa!"
Su kanalının ağzında doğrusal bir şekilde damlayan iğrenç bir akışkan sıvı buldular.Koyu kahverengi ve sülfür kokuyordu. Ona dokunduklarında yanmaya başladı. Bill 'Süleyman'ın Anahtarı' kitabında gördüğü ve 'Şeytan Kapanı' diye adlandırdığı bir şey çizdi sıvının etrafına. Sülfürün etrafına kapanı çizmek için kömür kullandı. John ise tünelin önüne yaymak için tuz kullanmıştı. Saf, içinde iyot olmayanından. Bill bunun çok önemli olduğunu söyledi. Sonra gökyüzünü izlemeye başladı. İlk yıldızın cehennemsi varlığın ne zaman gelebileceğini söylediğini belirtti. Onunla birlikte John da yıldızlara baktı ama yıldızlar ona sadece yıldız gibi görünüyordu. Acemiydi ve öğreneceği daha çok şey vardı.Baba olamadım. Bir avcı oldum. Avlanıyorum...
Gökyüzüne baktığında çok basit bir hata yaptı. Ayaklarının nerede durduğuna dikkat etmedi ve tuzu aşındırdı. Sadece birazcık. Ama bu tünelin ağzından bir şeyin gelmesine neden oldu.
Duman gibi görünüyordu ve milyonlarca toplu haldeki sinek sesine benziyordu.O şey önüne süzüldüğünde Bill tam zamanında bakışlarını gökyüzünden çevirip baktı. Elektrikli sandalyedeki hükümlü bir adam gibi sıçramaya başladı ve ağzından iki tür ses çıktı. Biri cehennemsi varlığındı, hangi dil konuşuyordu John emin değildi. Ama sesi korkunçtu.
Eğer konuşabilseydi,sesi kanser yapardı.
Ve Bill. Devamlı aynı şeyi söylüyordu.
"John, vur beni. Vur beni, John."Çaresiz bir şekilde onu vurdu.
Bu şimdiye kadar yaptığı en büyük hata oldu. Çok dikkatsizce, çok aptalcaydı ve iyi bir adam öldürüldü. Bir eş ve baba, lanet derecede de iyi bir avcı.
Bunu Ellen'a nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Ve Jo. Zavallı Jo daha 4 yaşında. Ona nasıl söyleyeceğim? Ellen'ın bunu yapmasına izin veremem. Bunun sorumlusu benim.
Bir dakika içinde olup bitti her şey. Bill Harvelle öldü ve John elinde silahla, onun çıkardığı patlama sesinin yankısını dinlerken kafasında o korkunç cehennemsi varlığın sesi vardı.
Sonuna gelmiş olsa da Bill hala John'a bir şeyler öğretiyordu. Bedeni ölüyorken ve içinde bir şey varken sendeleyerek sülfür kokan duvarın oraya gidip dumanın çıkmasına izin verdi ve dosdoğru şeytan kapanının içine girdi. Sonra geri bir adım attı, John'un yaptığının aksine o dikkatliydi. Kendi çizdiği şeytan kapanından dikkatlice çıkıp kanalın ağzına oturup orada öldü.
Onun canını almama rağmen o benim hayatımı kurtardı.Şeytan kapanını kopyaladım ama buna gerek yoktu. Bunu istesem bile unutamam...
Böylesine korkunç bir hatayı nasıl yapabildi! Hareketsiz duran Bill'e baktı. Yüzünde sakin bir gülümseme vardı.
Belki de ölmemiştir.
Bir umut nabzını kontrol etti. Yutkundu.
"Üzgünüm, Bill. Her şey için teşekkürler... Elimden geldiğince aileni koruyacağım."Birkaç parça dal ve odun toplayıp üst üste yığdı. Bill'in cesedini kucaklayıp yığının üzerine tereddüt ederek koydu.
Belki de Ellen onu gömmek ister. Ama onurlu bir avcıya yakışan bu.
Bill'i süzdükten sonra çakmağını yaktı ve yığının içine attı. Üzgün bir şekilde titrek alevleri izledi... Gözlerinin dolduğunu hissettiğinde güldü. Ağlayamazdı.
----------------------------------------------------
"Anneciik, babam ne zaman gelcek?"
Jo son 2 saattir bu soruyu soruyordu. Ellen artık bunalmıştı. Dün öğleye doğru gitmişlerdi, haliyle yakın zamanda dönemeyeceklerdi. Sıkıntıyla alnını ovuşturdu.
"Bilmiyorum Joanna. Ama yakın bir zamanda değil."
Sam uyuyordu. Dean ona bakmaya gittiğinde uyuyakaldığını görünce gülümsedi.
Salona girdiğinde Jo'nun otuzuncu kez sorduğu soruyu tekrar duydu.
"Deancik! Babam ne zaman gelicek?"
Dean kaşlarını çatıp sert bir cevap verdi.
"Bana Deancik deme! Ve şunu sormayı kes! Daha dün gittiler Jo, hemen dönemezler!"
Jo boncuk boncuk gözlerle Dean'e baktı.
"Ama babamı çok ösledim."
Ellen ayaklandı.
"Hamburger isteyen var mı?"
Jo dilini yaladı.
"Ben!"
Bunu söylemesiyle Dean'in karnı guruldayınca Jo güldü.
"Sanırım ben de acıktım.
------------------------------------------------------
Son parçasını yediği an Impala'nın motorunun o muhteşem sesini duydu. Jo bağırdı.
"Geldiler!"
Dean sevinmemişti. Gördüğü rüyanın ve dünkü o duygunun tesiriyle kendini adeta kötü habere hazırlamıştı. Jo kapıya doğru koşuyorken Ellen onu durdurdu.
"Sen bekle, ben bakarım."
"Ama annecik ben-"
Ellen'a yardım etmek istercesine araya Dean girdi.
"Jo, oyun oynamak ister misin?"
Jo kapıya baktı. Tereddüt ederek başını salladı.
"O-oluğ Deancik."
Dean gülümsedi. Elinden geldiği kadar içten olmaya çalışarak.
"Hadi o zaman! Ne oynayalım?"-------------------------------------------------------
Ellen kapıyı gülümseyerek açmıştı.
"Tekrar hoşgeldiniz beyler!"
John ise mahcup, gözleri dolu bir şekilde ona bakıyordu. Ellen sadece John'u görünce yutkundu. Gülümsemeye çalışarak sordu.
"Billie nerede?"
John'un sanki dili tutulmuştu. Ellen arabadan tarafa baktı. Kimseyi göremese de konuştu.
"Hmm. Bagajdaki eşyaları alıyor değil mi?"
John Ellen'ın bu halini görünce kendini tutamadı. Gözünden bir damla yaş akarken kafasını çevirmişti.
"Öyle olduğunu söylesem... b-bu beni yalancı yapar..."
Ellen'ın gözleri çok kısa bir an büyüdü. Normal bakmaya devam ettiğinde gözleri dolmuştu. Zor da olsa gülümsedi. Buruk bir gülümseme...
"L-lütfen..."
Gözlerini kapayıp kendini toparlamaya çalıştı. Sammy uyuyordu,John uyuyor ama berbat bir rüya görüyordu… Herkes uyumuş olmalıydı.
Tanrım… B-ben nasıl yaşayacağım…?
O sırada bir ses duyar gibi oldu. Sanki birisi gülüyordu.
Hadi ama balım… Ağlamamalısın, ağlayamazsın. Ah, Tanrım. Bunun eninde sonunda gerçekleşeceğini sen de ben de biliyorduk …Hatta Joanna bile. Onun için güçlü olacaksın. Değil mi? Seni seviyorum…
Gözleri kızarmış, yaşlar akıyorken uyandı. Gülümsedi. Koluyla gözlerini kapayarak konuştu.
" Her zamanki gibi haklısın h-hayatım…!!"
Ağlayarak uyuya kalmışken hala hıçkırarak sayıklıyordu.
"K-kahretsin.S-seni s-seviyorum..."O sırada Jo saklandığı yerde(annesinin kapısının önü) dizlerini karnına çekmiş, kollarını dizine dayayıp başını gömmüştü. Haykırarak ağlamak istiyordu! Gözlerinin dolduğunu hissetti. Yaş yoktu ama vücudunun tepkisi ağladığı zamanın aynısıydı. Hıçkırıyordu, ama yaş gelmiyordu.
Babacıkkı bir daha hiç göremiycem miyiiim??
Dean ise hala uyumamıştı. Bill amcasını görememişti. Diğerlerine de bir şey sormamıştı.Ama Billie amcaya ne olduğunu biliyor, en azından tahmin ediyordu. Aslında şu an minik Joanna Beth'i merak ediyordu. Ayağa kalkarak lavaboya, aynı zamanda Jo ve Ellen'ın odasının bulunduğu hole gitti. Biraz ilerledikten sonra bir ses duyarak irkildi.
Birisi mi hıçkırıyor??
Durdu. Farkına vararak hızlıca sesi takip etti.
Tanrım. Joanna…Ellen'ın kapısının önünde dizlerini dizine çekmiş, üzerine kapanmış Jo'yu gördü. Gözleri büyüdü.
Tahminim... d-doğru muydu? B-ben… Tanrım, o çok küçük. Nasıl bu acıya dayanır?
Gözlerinin dolduğunu hissedince hemencecik sildi. Annesinin ölümünü hatırlamıştı...Gördüğü şey yüzünden neredeyse bir yıl konuşamadığını hatırladı...
İyiki Sammy hatırlamıyor.Hızlıca Jo'nun yanına gidip diz çöktü. Fısıltıyla konuşurken Jo hala hıçkırıyordu.
"Joanna?"
Jo ses vermedi. Uyuyakalmıştı. Dean farketmediği için tekrar seslendi. Bu sefer biraz daha şiddetliydi sesi.
"Jo!?"
"H-hmmm…?"
Joanna uykusunda istemsizce cevap vermişti. Sesinin tonundan uyuduğunu anladı. Buruk bir gülümseme belirdi suratında.
"Gel bakalıım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hunters Are Never Kids...
RandomAvcılık... İnsanları korumak, bir şeyler avlamak harika bir düşünce onun için. Ama babası öldükten sonra her şey değişti ve hayatından nefret eder oldu. Sıradanlık istemiyordu. Oysa her gün Harvelle'ın Yeri'nde garsonluk yapıyordu. Ne hayat ama!