Multimedya:Rüzgar
Pelinle birlikte kahvaltı hazırladık ve annemi de çağırıp masaya oturduk. Annem de Pelini gördüğüne en az benim kadar sevinmişti. Pelin gerçekten farklıydı, zekiydi, güzeldi, neşeliydi ve güçlüydü. Onun şimdiye kadar ağladığını hiç görmedim. O acısını içinde yaşardı benim gibi belli etmezdi çevresine. Sanırım bu yüzden en iyi dosttuk ben üzüldüğümde beni neşelendirebilen tek kişi oydu büyük ihtimalle buraya gelmesinin sebebi de buydu. Ona telefonda olan biteni anlatmıştım bana en kısa zamanda geleceğini söylemişti ama bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. Tam hal hatır soracaktım ki kafamda bir yumurta kırıldı. Pelinin kahkahalarını duyduğum anda kaçmaya çalıştı ama ona çelme taktım ve yere düştü, intikam almalıydım. Ben de onun kafasına bir yumurta fırlattım böylece ödeşmiştik. Daha ilk günden kafamı dağıtmayı beni güldürmeyi başarmıştı. Sanırım ömür boyunca bu böyle devam edecek ben ağlayacağım ve o beni susturacak.
Kahvaltı savaşımız bittiğinde ikimzde duş aldık ve dışarı çıktık. Hava çok soğuktu. Kar yağacak gibiydi. Peline dönerek;
"Umarım kar yağar eski günlerdeki gbi seni karda yuvarlamayı çok isterim.""Sen onu rüyanda görürsün canım ben seni yuvarlamam direk gömerim."
Yine kahkaha atmaya başlamıştık ve ben önümdeki taşı göremeden yere düştüm. Bu kez kahkahalarımız daha da çoğalmıştı ve bir anda kar yağdığını gördüm ikimizde birbirimize sarıldık ardından koşarak eve döndük.
Sıcak kahvemizi yudumlarken bir yandan da çikolatalı kurabiyelerimizi yiyorduk. Geldiğimizde annem evde yoktu. Nerde olduğunu söylememişti ve ben de artık fazla önemsemiyordum çünkü kendini kaybetmişti, artık ne beni ne de bir başkasını dinlemiyordu benim de yapacak birşeyim yoktu.
Pelin uyuya kalmıştı, üstünü örttüm, ardından boş bardakları ve tabakları mutfağa götürdüm. Odaya geri döndüğümde kapı zili kulaklarımı tırmaladı. Gerçekten çok tiz bir sesi vardı. Annemin geldiğini düşünerek kapıyı açtım fakat karşımda gördüğüm kişi annem değil, Rüzgardı. Bir süre donup kaldıktan sonra kapıyı suratına kapattım. Hayal falan gördüğümü düşündüm ve içeri gittim ancak zil tekrar çaldı. Önce kapıyı açmadım ama sonra kulağıma dolan erkeksi sesi beni benden aldı.
"Gökçe lütfen aç kapıyı konuşmamız gerekiyor."
Sesini tekrar duymak, yüzünü tekrar görmek beni gerçekten sersemletmişti. Neden geldi? Tam hayatıma yeni bir sayfa açacakken neden herşeyi berbat etti? Benimle ne konuşacaktı? Bunları ona soracaktım. Cesur olmalıydım, korkmamalıydım. Yavaşça ilerleyip kapıyı açtım ve konuşmasına izin vermeden;
"Neden geldin?" dedim.
Şaşırdığı her halinden belli oluyordu. Ama cevap verebildi;
"Neden gelmeyeyim ki?"
İşte bu cevap beni gerçekten sinirlendirmişti. Hem ortada hiçbir sebep yokken beni bırakıp gitmişti. Nereye gittiğini söylemeden aramalarıma, mesajlarıma cevap vermeden 3 ay geçirmişti, hemde neden gelmeyeyim ki diyor. Şeytan diyorki, al kafasını beyni yanana kadar sürt duvara. Ama şuan şeytana uyacak zaman değil. Hemen onu daha da şaşırtacak bir cevap verdim.
"Seni affedeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun değil affetmek yüzünü bile görmeye tahammülüm yok, kendinden öyle nefret ettirdin ki beni fotoğraflarımızı, bana aldığın hediyeleri hepsini yaktım, okumaya bile kıyamadığım mesajlarımızı sildim, anladın mı birtek sen kaldın silemediğim, kahretsin birtek sen ama seni de sileceğim yakında senden öncesi nasılsa senden sonrasıda öyle olacak."Sözümü bitirdikten hemen sonra gözümden bir yaş aktı. Ah hadi ama bu sözleri söyleyen kız şimdi ağlıyor olamaz. Hayır ağlamayacağım ağlaması gereken ben değilim o, diye içimden geçirirken gözlerime inanamadım gerçekten ağlıyordu. Onu ilk kez ağlarken görmüştüm ve ufak çaplı bir şok geçirdikten hemen sonra sözlerine kulak astım.
"Seni gerçekten sevdim Gökçe hala da seviyorum. Evet seni bırakıp gittim, mesajlarına cevap vermedim yokmuşsun gibi davrandım. Evet yaptım bunları ama neden yaptım biliyor musun? Beni unutman için, benden nefret etmen için. Ben sana aşığım Gökçe ama böyle olması gerekiyordu çünkü..."
Konuşmasını bölen küçük hıçkırığı olmuştu. Bu sözleri duyduktan sonra ben zaten hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım bile. Ondan nefret etmemi neden istesin ki buraya takılıp kalmıştım. Güçlükle
"Çünkü?" dedim devam etmesini beklerken.
"Çünkü hastaydım Gökçe tedavisi olmayan, ve sonu ölümle biten lanet bir hastalık. Seni böyle üzmeye hakkım yoktu. Ben zaten ölecektim ama senin ömür boyu bu acıyla yaşamana izin veremezdim. Bu yüzden seni terkettim. Benden nefret etmeni, unutmanı istedim sırf sen acı çekme diye evet böyle de üzüldün biliyorum. Çünkü aynı şeyleri bende yaşadım, sensiz geçen her günüm zaten ölüm gibiydi. Ama başka şansım da yoktu. Şimdi sorunun cevabını vereyim, geri döndüm çünkü dayanamadım, seni çok özledim, kokunu, gülüşünü, bakışını, herşeyini özledim planı berbat ettim ama yapacak birşeyim yok seni gerçekten seviyorum kelebeğim artık öleceğimi biliyorsun özür dilerim biraz daha dayanmalıydım ölene kadar gelmemeliydim ama duramadım affet beni."
Bu bir kabus olmalıydı, bu gerçek olamazdı. Yani tüm bu olanların sebebi hasta olmasıydı, ölecek olmasıydı. Ölecek, Rüzgar ölecek. Bu cümleyi duydukça sanki bedenime yüzlerce iğne batıyormuşcasına canım yanıyordu, kalbim ağrıyordu. Buna inanmak istemiyordum, bu olamazdı. Rüzgara boş gözlerle bakarken hala kapıda olduğumuzu farkettim ve onu içeri aldım. Pelin ortalıkta yoktu, büyük olasılıkla burası soğuk olduğu için yukarı çıkmıştı. Şuan bunu umursayamayacak kadar üzgün ve bitgindim. Kendimi tutamayıp Rüzgara sarıldım, ona tekrar sarılmak, kokusunu içime çekmek tarif edilemez bir histi. Ama şuan önemli olan Rüzgardı. Ona; "Hastalığının tedavisi olmadığını söylemiştin ama belkide vardır. Bir yolunu bulacağım. Sen iyileşeceksin, bizim kaderimiz bu olamaz. Hayır olmayacak, seni iyileştirmek için herşeyi yapacağım. Ama eğer iyileşmessen, seni ölene kadar mutlu edeceğim, söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER
Любовные романы"Kimse bilemez kaderini. Kimi sevecek, kimle yaşayacak, kimle ölecek. Herşey mükemmelken bir anda darmadağın olabilir ya da bütün hayalleri yıkılabilir insanın. Ama önemli olan umudunu kaybetmemek ve savaşmak. En kötü anında bile."