Heryer karanlık ve sessizdi. Nerede olduğumu bilmiyordum fakat gözlerim karanlığa alışınca bir evde olduğumu anlamıştım. Küçük bir masa ve bir yatak vardı. Buraya nasıl geldiğimi düşünürken kapı açıldı ve Rüzgar içeri girdi. Şimdi anlamıştım. Rüzgar beni kaçırmıştı ama hiçbir şey hatırlamıyordum. Bana doğru yaklaştı ve oldukça rahat bir ses tonuyla;
"Sonunda uyandın uykucu. Kaç saattir uyanmanı bekliyorum, şu kıyafetleri giy ve hazırlan birazdan müthiş bir yere gideceğiz." dedi. Söylediklerinden hiçbirşey anlamamıştım. Beni nereye götürecekti? Neden buradaydık?
"Beni neden buraya getirdin, neresi burası? Amacın ne senin?"
"Amacım sensin. İstediğim sensin. Sana kaç kez söyledim ama anlamadın. Seni gerçekten seviyorum ve kanıtlayacağım. Artık sadece sen ve ben varız. Eski günlerdeki gibi."
"Sen kendini ne sanıyorsun? Biz bir daha asla eskisi gibi olamayız anla artık bunu. Kendini kolay kolay affettiremezsin. Hatta hiç affettiremezsin."
"İstediğini söyle, beni hala sevdiğini biliyorum. Ve eninde sonunda beni affedeceksin bunu da çok iyi biliyorum. Ama benim de bir sabrım var fazla zorlama istersen."
"Evet seviyorum hala seviyorum ama istemiyorum anlasana. Seni seviyorum ama aynı zamanda senden tiksiniyorum. Affedip affetmeyeceğimi de göreceğiz."
Sanırım onu sinirlendirmeyi başarmıştım. Bana her zamanki ölümcül bakışlarını yollayıp odadan çıkmıştı. Rüzgarı çok iyi tanıyordum gerçekten çok sabırsız biriydi. Eğer onu biraz zorlarsam pes edip beni bırakabilirdi.***
Burası her zaman buluştuğumuz sahildi. Beni buraya neden getirdiğini az çok anlayabiliyordum. Eski günleri hatırlamamı ve yumuşamamı bekliyordu. Ama asla başaramayacaktı.
"Buraya ilk geldiğimiz günü hatırlıyor musun?"
"Evet hatırlıyorum."
"Seni ilk kez burada öpmüştüm."
"Evet. Peki benden sonrakileri nerede öptün? Onları da götür bari haksızlık olmasın."
"Gökçe ben senden başkasını öpmedim, sarılmadım, dokunmadım. Yemin ederim."
"Yaa öylemi neden gittin ozaman?"
Sorduğum soruya verecek bir cevap bulamamıştı. Onu iyice sıkıştırmalıydım.
"Bak gördün mü verecek bir cevabın bile yok bir de kendini affettirmeye çalışıyorsun. Boşuna uğraşma bence. Bunun pek bir yararı yok."
"Bak sana tekrar söylüyorum evet gittim ama yemin ederim sana ihanet etmedim. Son zamanlarda birbirimizden sıkılmış gibiydik. Ben de biraz yalnız kalmak istedim. Abimin sana ne dediğini bilmiyorum ama ben sana asla ihanet etmedim. Aksine sensiz geçen her günümde seni ne kadar sevdiğimi bir kez daha anladım."Bu kez doğru söylüyordu. Bunu gözlerinde görebiliyordum. Hissediyordum. Bu kez doğruydu ama yine de bana yalan söylemenin cezasını çekmeliydi. Elimden kolay kolay kurtulamazdı. Ona cevap vermedim ve sanırım hem öfkelenmiş hem de sinirlenmişti. Oflayarak ayağa kalktı ve;
"Kalk hadi gidiyoruz." diyerek beni çekiştirmeye başladı.Eve vardığımızda saat çok geç olmuştu ve ayakta duramayacak kadar uykum vardı. Kendimi hemen girişdeki koltuğun üzerine bıraktım ve uykuya daldım.
Rüzgarın ağzından;
Ona gerçekten aşıktım. Evet yalan söylemiştim bir hata yapmıştım ama bunu düzeltebilirdim. Ancak bana hiç şans vermiyordu. Daha ne kadar dayanabilirim diye düşünürken koltuğa uzanmış küçük bedenenini gördüm ve düşüncelerime bir ara verdim. Yanına gidip alnına bir öpücük kondurdum ve saçlarını okşadım. Bir bebek kadar masum gözüküyordu. O gözümde hep böyleydi, masum ve şirin.
Onu hemen kucaklayıp odasına götürdüm. Yatağına yatırdıktan sonra üstünü örttüm ve odadan çıktım. Evet artık burası onun odasıydı, burası bizim evimizdi. Beni affedene kadar onu bırakmayacaktım.O benimdi, sadece benim.Gökçenin ağzından;
Sabah olmuştu. Nefis kokular eşliğinde gözlerimi açtım ve mutfağa doğru ilerledim. Gördüğüm mükemmel kahvaltı sofrası beni şaşırtmaya yetmişti. Rüzgardan böyle birşey beklemezdim. Sanırım gerçekten kendini affettirmeye çalışıyordu. Ama içimde hala bir şüphe vardı. Ve burdan bir an önce gitmek istiyordum. Ama tam olarak nerede olduğumu bile bilmiyordum. Burdan kaçmam imkansızdı. Ve Rüzgarın psikopat yanını ortaya çıkartmamak için fazla inatlaşmamalıydım. Ama aynı zaman da onu kızdırmam gerekiyordu.
***
"Bırakmassan atlarım. Gerçekten atlarım. Ölmemi istemiyorsan bırak beni."
Tabi ki blöf yapıyordum. Burdan atlamak için deli olmak gerekirdi. Korkudan aşağı bile bakamazken atlayacağımı söylüyordum. Umarım inanır ve beni bırakırdı. Yoksa her an düşebilirdim.
"Atla." dedi pis pis sırıtırken. Bunu gerçekten söylemiş olamazdı. Olduğum yerde donup kalmıştım. Cevap bile verememiştim.
"Hadi atlasana akşama kadar seni mi bekleyeceğim."
"Şey, tamam atlıyorum. Bak atlıyorum. Atlamak üzereyim. Çok az kaldı. Şimdi atlayacağım."
Söylediklerim karşısında kahkaha atmaya başlamıştı. Haklıydı ben bile neredeyse halime gülecektim.
"Hahaha hadi hadi in aşağıya senin atlayacağın yok. Gözlerinden belliydi zaten atlamayacağın."
"Çok mu çaktırdım yaa?"
"Aynen kelebeğim baya çaktırdın."
"Off kelebeğim deme bana. Şimdi iniyorum ama pes etmedim haberin olsun."
Tam ineceğim sırada ayağım kaydı ve pencerenin diğer tarafında asılı kaldım. Kollarım çok güçsüzdü ve fazla dayanamazdım. Tam kolumu bırakacağım sırada Rüzgar kolumdan tuttu ve beni bir sederde yukarı çekti. "Ah Gökçe ah. İntihar etmeyi bile beceremiyorsun. Bir daha böyle bir şeye kalkışırsan külahları değişiriz, sinirlenince nasıl biri olduğumu çok iyi biliyorsun."
Ona cevap bile veremedim. Çok korkmuştum. Gerçekten çok aptaldım. Amacım onu korkutmaktı ama asıl korkan ben olmuştum. Yine de pes etmeyecektim burdan kurtulacaktım. Ama şuan çok yorgundum başımı yastığa koyduğum an uykuya daldım.
Gözlerimi açar açmaz karşımda Rüzgarı gördüm.
"Günaydın uykucu. Saat 1 oldu bu kadar çok uyumayı nasıl başarıyorsun merak ediyorum doğrusu."
"Off abartma alt tarafı biraz uyudum. Hem kaçırıyorsun hem şikayet ediyorsun. Kaçırmasaydın ozaman."
Rüzgar gözlerini devirdi ve;
"Bugün beni sinirlendiremezsin küçük cadı, boşuna uğraşma." dedi. Ardından odadan çıktı ve 1-2 dakika sonra elinde bir tepsiyle geri döndü. Tepside bir bardak portakal suyu, bir kalıp peynir, biraz zeytin ve bir tabak dolusu krep vardı. Gerçekten çok leziz görünüyorlardı ama şuan hiçbirşey yiyesim yoktu.
"Burda gördüğün herşey bitecek Gökçe. Kaç gündür birşey yemiyorsun. Bak yatağına kadar getirdim bari şimdi ye." diyen Rüzgara şaşkın gözlerle baktım. Ondan böyle birşey beklemezdim. Gerçekten çok uğraşmıştı. Ama tek bir lokma yiyecek halim yoktu.
"Canım istemiyor."
"Yeter artık Gökçe inat etmeyi bırak da ye şunları."
"Gerçekten çok uğraşmışsın. Teşekkür ederim. Bu kez inat olsun diye söylemiyorum gerçekten birşey yiyesim yok."
Sanırım beni anlamıştı. Tepsiyi kucağımdan aldı ve mutfağa doğru ilerledi. Geri döndüğünde;
"Neden yiyesin yok, hasta mısın yoksa? Doktora gidelim mi?"
"Saçmalama Rüzgar alt tarafı yorgunum. Biraz dinleneyim birşeyim kalmaz."
"Peki ozaman sen dinlen. Benim bir işim var fazla uzun sürmez onu halledip hemen geleceğim. Kapıyı çıkarken kitleyeceğim haberin olsun. Kaçmayı falan deneme sakın."
"Tamam git. Merak etme kaçacak halim yok zaten."
Gülümsedi ve odadan çıktı. Kapınun kapandığını duyduğum an yerimden kalktım ve mutfağa gittim. Heryeri aradım ama kesici hiçbirşey bulamadım. Bu çocuk gerçekten çok zekiydi. Ya da beni iyi tanıyordu.Hayal kırıklığına uğramış bir halde odama geri döndüm. Başımı yastığa koymamla kaldırmam bir oldu. Biri kapıyı açmaya çalışıyordu. Bu Rüzgar olamazdı. Hem daha yeni gitmişti hem de anahtarı vardı. Korkmaya başlamıştım hırsız olablirdi. Zorlamalar devam ederken mutfaktan bir tava aldım ve korka korka kapının önünde bekledim. Ses kesilmişti. Biraz daha bekledim fakat hala ses gelmiyordu. Sanırım gitmişti. Az da olsa rahatlamıştım. Odama doğru ilerleyeceğim sırada tekrar sesler gelmeye başladı ve kapı açıldı. Arkamı döndüm ve hala elimde olan tavayı adamın kafasına geçirdim.
Sanırım bayılmıştı. Kaç gündür Rüzgardan kurtulmaya çalışırken şimdi Rüzgarın gelmesi için dua ediyordum. Adamın yanına gidip baygın bedenini kendime doğru çevirdiğimde gördüklerim karşısında ağzım açık kalmıştı. Bu Berkti. Beni nasıl bulmuştu? Neden buraya gelmişti? Kafam allak bullak olmuşken bir de Rüzgar gelmişti. Şimdi işler iyice karışacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER
Romansa"Kimse bilemez kaderini. Kimi sevecek, kimle yaşayacak, kimle ölecek. Herşey mükemmelken bir anda darmadağın olabilir ya da bütün hayalleri yıkılabilir insanın. Ama önemli olan umudunu kaybetmemek ve savaşmak. En kötü anında bile."