Henry sıkıntı içinde önündeki kağıdı inceledi. Geçen günkü ruhunu alt üst eden hadiseden sonra kendini anca toparlamış, kiracılarının sorunlarıyla ilgilenebilmek için şevkle kütüphanesindeki büyük maun masasına kurulmuştu. Başta her şey iyiydi. Büyük bir ciddiyetle dikkatini önündeki kağıtlara vermiş ve işlerinin yarısını çoktan bitirmişti. Lakin bütün bu çalışma sevdası ve ciddiyetin içinde ne ara eline boş bir kağıt alarak duygularını yazmaya başladığını bilemiyordu. En son duygularını karaladığında ruhu bedeninden gençti. O kadar gençti ki gözünün önündeki gerçekleri görmemeyi seçip gönlünü verdiği güzele aşk dolu cümleler karalamıştı mektuplarında. Sıkıntıyla elindeki kalemi dişlerken tekrardan yazdığı cümlelere kaydı gözleri.
''Hiç mi özlemedi ruhun bu aşkla dolan ruhumu? Hiç mi aklına düşmüyor senin için yanan gözlerim? Oysa ki ben seni ilk gördüğüm anı bile tekrar tekrar yaşıyorum rüyalarımda. Etrafa attığın küstah bakışlarınla beraber kıvrılmış dudaklarının görüntüsü hala titretiyor kalbimi. Daha seni görmeden hissetmişti ruhum ruhunu... Öylesine birbirleri için yaratılmış öylesine birbirlerine bağlanmış iki ruhtu ki bizimkisi, o an gökyüzü şahit olsaydı bu dokunuşa bedenimdeki arzu gibi alev alırdı her bir yıldız... O an parıltınla kör olmamış olsaydı gözlerim belki görebilirdim ihanet edeceğini kalbinin ruhuna,ruhumuza... Şimdi varlığının ışıltısından uzakta, kokuna hasret bedenim hala yaşatıyor anılarını gözümü açtığım her anda... Seni hala seviyorum karanlığımın ortağı, seni hala çok seviyorum...''
İçinde yaşadığı fırtınalar yetmiyordu birde onları kağıda dökmeye başlamıştı. Henry sıkıntıyla yerinden kalkıp elindeki kağıdı parçalara ayırdı. Evde tek başına kafayı yiyeceği kesindi. En iyisi Brandon'u görmek, ona danışmaktı. Hem Brandon'un kızını görmek keyfini her zaman yerine getiriyordu. Kahyaya arabayı hazırlatmasını söylerken kulağına bir takım sesler ilişti.
''Tatlı ihtiyar kuzenim seni çok özledim.'' Beatris'in şen sesiyle Henry anında üzüntülerinin kaçtığını hissetti. Sesin geldiği pencereye doğru yürüyerek yüzünde büyük bir gülümsemeyle etrafa neşe saçan kadına baktı. Beatris, Henry için kuzenden çok bir kardeş gibiydi. Henry hayretle genç kadının yaptığı tatilin ona iyi geldiğini fark etti. Brandon ile Cordelia'nın arasına girmeye çalışan Beatris anında bundan pişman olmuştu ve nihayetinde genç aşıkların arasından çekilmişti lakin bu olay sosyetede hala konuşuluyordu. Maalesef konuşulan lafların çok azı Beatris'in lehine oluyordu fakat güzel kadının artık sosyeteyi umursadığı pek söylenemezdi. Yine de Henry bir umutla kuzeninin güzel bir evlilik yaparak lanet dedikoducuların ağızlarını kapatmasını bekliyordu. Kuzeni aradaki kısa mesafeye rağmen kendisine bağırmaya devam edince Henry düşüncelerinden sıyrıldı.
''Tanrı aşkına Beatris neden bağırarak konuşuyorsun? Avrupa tatilinin sana yaradığını görüyorum lakin yolda bir yerlerde hanımefendiliğini bırakmış gibisin.'' Her zamanki alaycılığına dönen Henry kuzeninden de aynısı bekliyordu. Nitekim beklentileri boşa çıkmadı.
''Çok sevgili Lordum beni aydınlama nezaketini gösterebilir mi? Çünkü şu zamana benden ne kadar hanımefendilik gördüğünü merak ediyorum.'' Beatris iki elini beline yerleştirmiş ve şımarık çocuklar misali burnunu dikleştirmişti. Görüntüsü o kadar komikti ki bağırarak konuşması da eklenince insana tiyatro izliyormuş izlenimi yaratıyordu.
''Eh, doğru söze ne denir... Böyle konuşmaya devam mı edeceğiz yoksa içeri girme lütfunu bize bahşedecek misin şekerim? ''
''Artık resmen kız kuruluğuna terfi ettiğime göre her hareketimin hoş görüleceğini düşünüyorum kuzen. Bağıra bağıra konuşmanın özgürlüğü neredeyse kız kuruluğumu bile telafi edecek.''
![](https://img.wattpad.com/cover/39568253-288-k163407.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louisa, Tek Gerçek Aşk...
Historical FictionParis sosyetesini güzelliğiyle kasıp kavuran bir genç kız, hayatının baharında aslında yaşadığı her şeyin bir yalan olduğunu öğrendiğinde ne yapardı? Louisa Rosamonde De Mercier gerçekleri görmeye başladığında yapması gerekenin ne olduğunu biliyordu...