Ufaklık

536 50 32
                                    

"Dinliyorum." Lucy merakla ona bakıyordu şimdi. Bu 5 saniyelik zaman diliminde kendini Natsu'dan uzaklaştırmıştı. Ona yakın olduğunda kalbi çok hızlı atıyordu çünkü, Natsu'nun farkına varacağından korkuyordu.

Natsu ise söylemeye çekiniyordu, onu kıskandığını söylemek ona garip geliyordu. Nedendir bilinmez, cesaret edemiyordu aslında söylemeye. Aynı duyguları hissetmediklerinden eminlerdi. Ama ikiside aynı duyguları paylaşıyordu, hatta aynı cesaretsizliği.

Natsu yere diktiği zümrüt yeşili gözlerini Lucy'nin güzel ve bir o kadar da etkileyici olan açık kahverengi gözlerine çevirdi. Şimdi, şu anda, tam bu saniyede onu öpmek istiyordu. Ellerini yumuşak teninde dolaştırmak hatta güzel kokusunu içine çekmek. Ama olmazdı. Kendini tutmalıydı.

Derin bir nefes aldı, ama bu onun daha fazla canını acıtıyordu. Kendi iyiliği için daha doğrusu Lucy'nin iyiliği için ağzına almak istemeyeceği kelimeleri söyledi.

"Sürekli çocuk gibi peşimde dolaşma. Bana aşık olduğunu sanacaklar ufaklık." Lucy ilk önce anlayamadı söylenen kelimeleri. Lâkin gerçek canını acıtacaktı, biliyordu. Ama o yine de anlamak istemedi, hatta kulaklarını kapatmak ve bir daha hiç açmamak istiyordu.

Tekrar kırılıyordu, tekrar acı çekiyordu, tekrar ve tekrar aşık oluyordu, daha sonra bu döngü başa dönüyordu. Kırılıyordu, parçalarından en ufak bir toz kalmayana dek devam ediyordu. Ve gerçek usul usul canını acıtıyordu.

Dolan gözlerini saklamaya çalışırken koşarak çıktı evden. Fakat Natsu görmüştü, az sonra o gözlerden süzülen her bir göz yaşı onun da canını acıtacaktı.

Aşk böyle miydi? Karşılıksız sevmek, ya da karşılıksız sevdiğini zannetmek. Lucy bilmiyordu bu sorunun cevabını. Küçükken sormuştu annesine. Annesi ise sadece gülümsemekle yetinmişti. Belki de aşk acı çekmekti.

Sakura ağaçlarının olduğu ufak tepeye vardığında, burada kimsenin olmaması iyi birşeydi. Böylece görmeyecekti kimse göz yaşlarını. İlkbahar mevsiminin ikinci ayında, ılık bir rüzgar hakimdi etrafa. Yemyeşil çimenlerin üzerine düşen sakura yaprakları ona Natsu'yu hatırlatıyordu.

Neden buraya geldiğini bilmiyordu, bilemezdi de. Kalbi gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildi daha. Gözleri yavaş yavaş kapanırken o kadar düşünce vardı ki aklında, huzurlu bir uyku çekebileceğine kendi bile inanamıyordu. Kafası çimenlere düştüğünde gözüne çarpan tek şey sakura ağaçlarıydı.

•••

Uyandığında ilkbaharın güzel kokusuyla keyifle mırıldandı. Daha sonra sol eliyle destek alarak yerden kalktı. Acıkmıştı ve eve gitmek istiyordu. Ama gidemezdi, henüz hazır değildi. Adımlarını yurda yönlendirirken onu uzun bir yürüyüş bekliyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra yurt binası önünde soluklandı, yavaş adımlarla Erza'nın odasına giderken, birden gelen ağlama hissiyle ne yapacağını şaşırdı. Adımlarını hızlandırdı ve koşar adımlarla Erza'nın odasına daldı. Erza'yı üstündeki uzun, gece mavisi elbisesiyle görünce ne yapacağını şaşırdı.

Erza ise dostane bir tavırla kollarını açtı, daha sonra bakışlarıyla Lucy'i süzdüğünde kaşlarını çattı.

"Birşey mi oldu?" endişeyle söyledi. Lucy bakışlarını üzerine gezdirdikten sonra tecavüze uğramış gibi gözüktüğünü fark etti. Başını hızla iki yana salladı, ama o ne kadar uğraşsa da göz yaşlarını geri yollayamadı.

"Natsu ile kavga ettik." sarsıla sarsıla ağlarken koşarak Erza'nın kollarına girdi. Erza onun ablası gibiydi, Juvia ve diğerlerini de çok severdi ama Erza başkaydı.

Erza bir eliyle Lucy'nin saçlarını okşarken diğer eliyle de sıkıca sarılıyordu. Onun için gerçekten endişelenmişti. Daha sonra aklına gelen şeyle hızla Lucy'i itti.

"Balo bugün! Senin kıyafetin yok! Ne yapacağız? Ne yapacağız?" Lucy gözlerini şaşkınlıkla yeniden ve yeniden üzerinde gezdirirken içinden bir küfür savurdu. Baloya o kadar çok gitmek isterken gidemeyecek olması onu üzmüştü. Şuan için eve geri de dönemezdi. Ne yapacaktı?

"Dur bir dakika!" Erza keyifle gülümserken odanın yarısından fazlasını kaplayan gardrobunu gösterdi. Lucy şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Bu kadar büyük gardrobu nereden ve nasıl bulmuştu?

"En azından 5-10 tane yedek kıyafet almıştım." daha sonra dolaba yönelerek eline gelen kıyafetleri yatağa fırlattı.

"5-10?" Lucy fısıltıyla söyledi. Erza oldukça zengin olmalıydı, yoksa bu kadar kıyafeti nasıl alabilirdi? (Y/N: Çünkü o Erza!)

Lucy utangaç adımlarla yatağa yönelirken gözüne çarpan siyah elbiseyi eline aldı. Elbiseyi çok beğenmişti, kendisine yakışıp yakışmaması umurunda değildi, gerçekten bunu giymek istiyordu.

"Çok güzel.." mırıldandı. Erza bakışlarını Lucy'e çevirdi. Onun gerçekten elbiseyi beğendiğini fark ettiğinde gülümsedi.

"Denemeyi düşünmüyor musun?" Lucy Erza'ya bakarken içtenlikle gülümsedi. Daha sonra giyinmeye başladı. Siyah elbise vücuduna tam otururken güzel göründüğünü umdu. Elbisenin sırt dekoltesi vardı. Boyu dizinden bir karış kısaydı.

"Güzel oldu mu?" Lucy utanarak sordu. Erza şaşkın bakışlarıyla ona bakıyordu.

"Makyajsız bile çok güzel oldun." ilerleyen saatlerde hafif makyajı ve açık bıraktığı saçlarıyla Erza'nın yanında belirdi. Erza kendisinden on hatta yüz kat daha güzeldi. Kızıl saçlarıyla kıyafeti renk uyumu içerisindeydi.

"Gidelim mi?" Lucy Erza'yı onaylayarak yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Aynı yavaşlıkta kapıyı açtığında gördüğü kişi karşısında eli ayağına dolandı. Ne yapacağını bilemiyordu.

Çünkü gerçekten karşısında Natsu'yu beklemiyordu.

Merhaba okur-chan'lar. Umarım bölümü beğenmişsinizdir, yorum bırakın lütfen. Yiğenim doğduğu için bu aralar bölümler eskisi kadar düzenli gelemeyecek, gomenne. Sizi seviyorum, bu bölüm yine saçmaladım affedin ^^

Hime • NaLuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin