〖1.BÖLÜM〗

853 55 9
                                    

Bu sabahta beni uyandıran dolap sesleri olmuştu. Sehun, her ne kadar sessiz olmaya çalışsa da uykumun hafif olması onun veya benim suçum değildi. Kaşlarımı hafifçe çatarak gözlerimi en kısık şekilde araladım. Bu sırada elimden destek alarak yatakta doğrulmuştum.
Sehun, boy aynasının karşısına geçmiş siyah dar gömleğinin düğmelerini ilikliyordu. Her sabah olduğu gibi ağzımdaki kötü tadı yok sayarak üzerimdeki ince örtüyü ittim ve kendimi sıcak yataktan aşağı attım. Beyaz ve oldukça bol olan bluzumu elimle düzeltmeye çalışırken Sehun beni fark etmiş olacak ki hafifçe boğazını temizledi ve aynadan beni izlemeye başladı. Bu tam olarak 'beni öp' uyarılarından birisiydi. Kendi kendime mırıldandım ve yapılı sevgilime yaklaşarak ince kollarımı beline doladım. Öyle ki daha kokusunu içime çekemeden beni bileğimden sıkıca kavradı ve sırtından uzaklaştırarak önüne çekti. Önce kuru dudağımın üzerine minik bir öpücük kondurdu, ardından ise çenemi sulu bir şekilde öptü. İnatla yüzümü buruşturdum. Gülümsemekle yetindi. Ben ise onun hayran kaldığım sivri çenesini izliyordum.
"Her zaman ki gibi huysuzsun."
Omuzlarımı silktim ve kollarının arasından ayrılarak sitemle, "sana da günaydın Oh Sehun" dedim. Elinde tuttuğu siyah kravatını alarak boynuna geçirdim ve bağlamaya başladım. Hayranlıkla beni izliyordu ve bende özellikle dudaklarımı ısırıyor onun daha da beni arzulamasını istiyordum. Evet, biraz fazla doyumsuzdum. Ve ikimizde bu konuda rahatsız değildik. Sonunda kravatını tam boynuna göre ayarladığım da ellerimi göğsünün üzerine yerleştirdim ve fazla vaktinin olmadığını kendime hatırlatarak aceleyle sordum.
"Ne zaman geleceksin?"

"Ne zaman gelmemi istersin?"

Her zaman ki gibi soruma soruyla karşılık verdiğinde ister istemez cevaplama kısmı bana kalmıştı.

"Erken gel"
Yüzünde anlaşılmaz bir ifade vardı. Gerçekten erken mi gelecekti? Yoksa her zamankinden daha mı geç gelecekti tartışılırdı.

"Erken gelmeye çalışacağım tamam mı? Söz veriyorum. Bak ne diyeceğim alış verişe çık. Biraz eğlen tamam mı?"

"Yanıma gelecek misin?"
İşte yine oluyordu. Onu sıkıyordum. Sıktığımı hissediyordum. Sehun tahminimce boynumu izledi bir süre. Ardından kol saatine baktı ve bir adım gerileyerek koltuğun üzerindeki ceketini alıp üzerine geçirdi.

"Geleceğim tamam mı? Birlikte bir şeyler yeriz. Seni arayacağım. Hoşça kal."

Sehun kaküllerimi eliyle geriye tarayıp, açılan alnıma bir öpücük kondurdu ve koltuğun kenarında duran çantasını eline alarak odadan büyük adımlarla ayrıldı. Yanaklarımı şişirdim ve bir süre yatağımın kenarına oturdum.
Saat sabahın altısıydı. Bu saatte ne yapabilirdim ki? Pek uykumda yoktu açıkcası. İç çektim. Ayağa kalktım ve Sehun'un aksine yavaş adımlarla aşağıya, salona indim.

"Günaydın efendim."
Orta yaşlardaki yardımcımıza gülümseyerek cevap verdim ve çoktan hazır olmuş kahvaltı masasına ilerledim.
"Sehun bir şeyler yedi mi?"

"Yemedi efendim."
Başımla onayladım ve ensemi kaşıyarak ağzına kadar dolu sofrayı süzdüm.
"Kahvaltıyı bahçeye kurarsanız sevinirim."

Orta yaşlardaki kadın başını yavaşça eğerek "Siz nasıl isterseniz." Diye mırıldandı. Ben ise çoktan giyinmek için üst kata çıkmaya başlamıştım.

卍 卍 卍 卍 卍

Kaç kere arabaya geri dönüp elimdeki torbaları bırakıp alış verişe devam ettim bilmiyordum ama oldukça yorulmuştum. Nefes nefese elimdeki torbaları artık koskoca Jeep'in bagajındaki son boş alana koyarak zorlukla kapıyı kapattım. Saat neredeyse yediyi geçiyordu. Karnım guruldamaya başlamıştı. Yinede Sehun'u beklemeliydim. Arka cebimdeki telefonu çıkararak mesaj veya arama var mı diye bakındım. Yoktu.
Başımı yavaş bir şekilde olumsuzca salladım ve tekrar üst kata çıkmak için adımlarımı yönlendirdim. Anlamıyordum, yaklaşık beş yıldır birlikteydik. Fakat son üç yıldır Sehun tam anlamıyla işkolik olmuştu. Yüzünü artık göremiyordum bile doğru düzgün. Geceleri fazla yorgun oluyordu yüzüme bile bakmadan uyuyordu. Artık eskisi gibi birlikte duş alamıyorduk çünkü Sehun'un evde de yapması gereken işler oluyordu. Kısaca zamanı yoktu ki olan zamanında da fazlasıyla yorgundu. Bıkmış değildim, ama onu özlüyordum. Henüz gençtik, yaşamak istediğim çok şey vardı. Şanslıydım ki hepsine fazlasıyla yetecek paramızda vardı ama benim sevgiye doyumsuz olduğum kadar Sehun'da paraya doyumsuzdu. Ya da ben yanlış düşünüyordum. Bilemiyorum, düşünemeyecek kadar kafam karışıktı.
Sevgililerin, arkadaşların, ailelerin ve yalnız dolaşan insanların arasından saçlarımı karıştırarak ilerlemeye devam ettim bir yandan kendimle tartışırken. Başımı kaldırdım ve insanları süzerek yürümeye devam ettim. Ayaklarım artık yürümekten ağrıyordu. Umursamadım. Telefonumu bu sefer Sehun'u aramak için elime alacaktım. Fakat gördüğüm pantolonla ağzım hafifçe aralanmıştı. Tanrım bu harikaydı. Kırmızı ekoseli dar pantolon uzaktan adeta parlıyordu. Adımlarım ben istemeden mağazaya doğru ilerledi. Etrafa bakınarak içeri girdim ve tam orta raflara dizilmiş kırmızı pantolonların olduğu yere ilerleyerek kendi bedenimi aramaya başladım. Bulduğumda ise memnun olmuş bir şekilde arkamı döndüm ve kabinlere doğru ilerlemeye başladım. Boş bulduğum herhangi bir kabine girdim ve altımdaki pantolonu çıkarıp oradaki askılıklardan bir tanesine astım. Evet, pantolon güzeldi, çok fazla güzeldi fakat bu bana çuval gibi olmuştu. Kalıbı mı büyüktü yoksa kilo mu vermiştim karar veremeden pantolonu çıkarmış altıma bir şey geçirmeden kapıyı aralamıştım. Kimsenin görmediğine emin olarak bedenimi kapının arkasına gizledim ve başımı dışarıya çıkararak oradaki görevlilerden birisine seslendim.
"Bakar mısınız?"
Elbette sevimli bir bayan gelip bana yardım etmemişti. Aksine iki metre olduğunu düşündüğüm, oldukça ciddi duran bir dev yanıma gelmiş ve ona uzattığım pantolonu hırsla elimden almıştı.
"Bir kaç beden-"
Elime tutuşturduğu bir diğer pantolonla şaşıp kalmıştım.
"Bu bedeni dene. Kırk beden sana fazla büyük."
Alt dudağımı ısırdım ve başımı yavaşça eğerek korkunç görünümlü, kalın sesli görevliye teşekkür ettim. O ise kabine bakıyor, yan ağızla gülümsüyordu. Kaşlarım çatıldı arkamı dönüp baktığımda ise ayna sayesinde bel altımın rahatça görüldüğünü fark ettim. Ardından ise kapıyı sertçe kapatmıştım. Kesinlikle bu utançla bu kabinden çıkmam imkansızdı.

Miss YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin