DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN DAMLAA :)))
Her yerim kan olduğu için duşta üstünkörü temizlendim. Çünkü odayı temizledikten sonra yeniden yıkanmam gerekecekti. Tekrar kanlı kıyafetlerimi giydim ve büyük odaya geçtim. Yağmur'un parçalanmış bedeni orada duruyordu.
Uzun süren bir temizlik sonrası ev tekrar eski haline-hemen hemen- gelmişti. Ölü beden kokusu artık beni rahatsız etmiyordu. Cesedi dışarı çıkardım. Tekrar duşa girdim.
Temiz kıyafetlerimi giydim ve bu sefer yemekte farklı bir şey tadacaktım. Önceden kestiğim bacakları dışarıda kemiklerinden ayırdım ve içeri getirdim.
Güzelce pişirdim ve bacakları yedim. Tadı Pınar'ın poposu kadar güzel değildi ancak gideri vardı.
Duvardaki kafa bulunan rafın altına yeni bir raf yaptım. Bu rafta gözleri bulunduracaktım. Yağmur'un gözlerini koydum. Altına ismini yazıp yapıştırdım. Şimdi Pınar'ın kafasının yanına bir kafa daha gerekiyordu. Evden çıktım.
Şehre inip her zamanki yerimde beklemeye başladım. Yaklaşık 45 dakika beklemiştim fakat ne gelen vardı ne giden. Arabayı çalıştırıp biraz dolaşmaya çıkacaktım ki birisi köşeyi döndü. İri yarı bir adamdı. Henüz erkek öldürmemiştim. Bu adamı götürmeli miydim?
Şırıngamı elime aldım ve adamın yaklaşmasını bekledim. 15 adım kalmıştı. Sabırsızlanıyordum.
5 adım daha...
Köşeyi bir kişi daha döndü, bir kız. Plan bozulmuştu. Adamı yakalayamazdım. Şanslı kişimiz köşeyi yeni dönen kişi olacaktı. Adam yanımdan geçti ve gitti. Bu kız onun hayatını kurtarmıştı. Kendi hayatı pahasına... Tabi bu onu bilmiyordu.
Arabaya gittikçe yaklaşıyordu. Arabadan indim.
"Pardon! Bir bakar mısınız?"
"Sorun neydi acaba?"
"Sorun sensin."
"Affedersiniz anlayamadım." dediği anda arkama sakladığım şırıngayı boynuna sapladım. Arabaya yerleştirdim kızı.
Bu seferki kız çok güzeldi. Masmavi gözleri vardı. Pürüzsüz bir yüze sahipti. Kolları ve bacakları çok inceydi. Zarif bir bayandı. Aynı zamanda çok hafifti. Taşırken sanki hiçbir şey taşımıyormuşum gibiydi. Gözlerini almak istiyordum fakat sırada kafa seansımız vardı. O anda karar vermiştim ki bir sonraki kurbanım renkli gözlü olacaktı.
Odaya götürüp yatağa bağladım. Biraz olsun rahat etmesini istiyordum. Kızı gördükçe çok değişik fikirler canlanıyordu gözümde. Çantasını aldım ve içinden kimlik vb. bir şey aramaya başladım. Ehliyetini buldum. Damla. İsmi de güzeldi. Aynı zamanda bugün doğum günüydü. Onu yatakla başbaşa bıraktım. Pınar'ın kafasının yanındaki yerin altına ismini yazdım ve tekrar şehre indim.
Küçük bir pastane vardı. Zaten 3 çeşit pastası vardı. Çikolatalı olanı seçtim-bu arada çikolataya bayılırım-. Ödemeyi kızın çantasından çıkan parayla yaptım. Zaten artık tek kazancım kurbanların parasıydı. Tekrar kulübeye döndüm.
İçeriden bağırma sesi geliyordu. Arabadan indim ve hızla kulübeye gittim. İçeri girip yatağa ulaştım. Damla'nın yanağına bir öpücük kondurdum.
"Korkma tatlı kız. Sana küçük bir doğum günü sürprizi hazırladılar. Arkadaşların benden böyle bir şey yapmamı istedi. Birazdan onlar da gelir zaten. Ben onlardan bağımsız kendim de kutlayım dedim ve sana pasta aldım."
Ağzını bile açmadı. Ya çok saftı ya da arkadaşlarında böyle bir şey yaptıracak potansiyel görüyordu. Ona arkadaşça yaklaştım çünkü bu sefer de tatsızlık çıksın istemiyordum. Pastayı getirdim.
"Umarım çikolatalı seviyorsundur."
"Çok severim. Ama küçük bir sorun var. Yatakta bağlı mı kalacağım hep?" dedi hafif bir gülümsemeyle.
"Oh! Kusura bakma. Unutmuşum." dedim ve ipleri çözdüm.
"Ben içecekleri getiriyim. Sen buradan ayrılma sürprizi bozmanı istemem."
Yarım şişe kola kalmıştı dolapta. Onu götürdüm.
"Çok pasta yeme. Arkadaşların gelince tok olmanı istemem." dedim esprili bir ses tonuyla.
"Omo posto çok güzol." dedi ağzı doluyken konuşmaya çalışınca.
"Tamam yeter bu kadar yediğin al bir yudum da kola iç."
Kolayı da içtikten sonra onu tekrar yatağa bağlayacaktım.
"Hadi şimdi tekrar bağlayım da haberin yokmuş gibi davran. Gözlerini de kapat."
Gözlerini kapattıktan sonra içeriden eteri aldım ve pamuğun üzerine döktüm. Damla'nın burnuna tuttum. Kendinden geçtiğine emin olana kadar bekledim. İpleri çözdüm ve kızı kucakladım.
Her zamanki masaya bağladım. Yüzüne bir iki tokat attım. Ayılmadı. Bir bardak buz gibi su döktüm. Anında gözleri açıldı.
"Ne oluyo burda ya?"
"Cidden inandın mı sen? Hem güzel hem salak... Sevdim bunu."
"Öldürecek misin beni?" diye sordu sesi titreyerek.
"Iıı evet. Bir sorun yoktur umarım." dedim ve kulağıma kulaklığımı taktım. Onun dediklerini duymak istemiyordum. Çünkü çok hoş bir sesi vardı ve beni öldürmekten vazgeçirebilirdi.
Şimdi en sevdiğim kısıma geçmiştik. Artık öldürme zamanıydı. Her zamanki gibi küçük bıçağımla başlayacaktım.
Kıyafetini parçalayarak çıkardım. Vücudu süt gibiydi. Göğüsleri çok büyük değildi ama gideri vardı. Küçük bıçağımı memesinin ucuna doğru yaklaştırdım. Meme uçları dikleşmişti. Bu kesmemi daha da kolaylaştıracaktı.
Meme uçlarını kestikten sonra küçük bir kaseye koydum-ileride yemek için-.
Alet çantamdan bir başka bıçak aldım ve göğsüne daireler çizmeye başladım. Merkezden uzaklaştıkça büyüyen daireler...
Çığlık atıyor mu atmıyor mu hiç umrumda değildi. Aslında çığlıkları duymak çok iyi hissettiriyordu ama bu kişi bir istisnaydı. Buna çok fazla acı çektirmek istemiyordum.
Kulaklıklarımı çıkardım.
"Sana fazla acı çektirmek istemiyorum."
En kalın bıçağımı aldım ve tam kalbine sapladım. Bir süre gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu. Sonrasında öldü ve tekrar normal hale döndü.
İlk defa birini öldürdüğüm için kendimi kötü hissetmiştim.
Cesedi dışarıya yaptığım küçük odaya ters bir şekilde astım ve bazı yerlerine kesikler attım. Bu şekilde kan vücudu tamamen terk edecekti.
Onu orada bıraktım. Çantasından bir miktar para daha aldım ve şehre gittim.
Bir bara girip oturdum.
"Bir yetmişlik alabilir miyim "
Psikolojim çok değişmişti. Öldürme isteğim benden uzaklaşmaya başlamıştı. İçimdeki psikopat ölüyor muydu yoksa? Daha öldürmeye yeni başlamışken hem de...
Sarhoş olmamalıydım. Sarhoşken neler söyleyebileceğimi bilmiyordum. Bu yüzden sarhoş olursam kendimi açığa çıkarabilirdim.
"Bir yetmişlik daha lütfen."
Onu da içtim hala zihnim çok açıktı. Ama daha fazla içmemeliydim. Hesabı ödeyip çıktım. Arabama bindim ve kulübeme doğru yola çıktım.
Alkol etkisini göstermeye başlamıştı. Yol sanki dönüyordu. Arabanın kontrolünü kaybetmiştim. Yolun kenarından uçtum ve ağaca çarptım.
