Öncelikle, Şehitlerimizin Mekanı Cennet Olsun.
1 Cümle ile çoğu şey açıklanabilir: Sen zengin oğlusun incitme yazıktır ATA'nı,ver 18 bin TL'yi fakir çocuğu kurtarır vatanını.
Utanıyorum şehidim, utanıyorum.
Yemekten, içmekten.
Senin annen ağlarken, gülmekten utanıyorum.
Sanma ki unutuyor, unutturuyoruz.
Unutanları barındırmaktan utanıyorum.
Sen; bizim için, vatan için şehit olurken,
Seni görmezden gelenlerden UTANIYORUM.---
Hikayede İzmir/Alaçatı geçecek, eğer daha fazla bilgiye sahip olmak istiyorsanız Alaçatı hakkında, bir google'dan araştırın derim. 1 Adet Alaçatı Sokağını multimedyaya koydum. İzmir'de yaşadığım için, Alaçatı'ya arada gidiyorum. Umarım, sizlere iyi betimleyebilmişimdir Alaçatı'yı..
***
Gözümü açtığımda, havanın daha hafif olsa da, aydınlık olduğunu görebiliyordum. Yani buna göre, daha gece değil veya sabah değil. Ben bir kalkayım, bizimkilere bakayım. Uğur'un azarından da kurtuldum zaten. Benden mutlusu yok. 2 Saat söylenirdi, yok efendim neden beraber gitmemişiz, hayır da söylesek götürecek miydin be adam? Neyse, ben kalkayım da, Defne ve Sade'ye bakayım.
Tıpış tıpış kalkıp, koridora doğru yürümeye adım attığım sırada, bir telefon sesi duyuyorum. Ses yan odadan geliyor. Yan odaya doğru ilerliyorum, Uğur var odada. Telefonu açmış ve konuşuyor.
Melek: Dinleme telefon konuşmasını, ayıp kızım. Git içeriye arkadaşlarının yanına. Otur gıybetini yap.
Şeytan: Sade'yı aldatıyor belki de, nereden biliyorsun zilli? Dinle, çabuk! Ne bekliyorsun kızım, aç kulağını dinle!
Meleğe uymayı tercih ederek, odalarda kızları arıyorum. Seslerin geldiği odaya doğru ilerliyorum, salonda sadece Sade var. Tabii ki de, Sade yine kahve içiyor. Defne nerede acaba?
Sade'ye doğru yavaş yavaş ilerliyorum, Güneşin Kızları'nı izliyor. İyice dizi manyağı oldu bu da.
''Sade.'' diye cırlıyorum.
Sade ''Ne oldu?'' bakışını atıyor.
''Naber?'' diye mırıldanınca, ''Bende bir şey oldu sandım.'' diye söylenip, hayal kırıklığına uğrayıp, yine yüzünü televizyona dönüyor. Bugün çok huysuz bu da ya, kendime kafa dengi birisini bulmalıyım.
Ha, ne oldu dersiniz?
Rüya gördüm, ya tamam herkes rüya görebilir. Ama asıl rüyada ne gördüğümü ve kimi gördüğüm.
Ve rüyamda kimi gördüm dersiniz?
Dima'yı! Beni öpüyordu, kendi aksanıyla bana bir şeyler söylüyordu. Sanırım, Dima ile görüşme zamanı geldi. Kaç gündür Dima, Dima diye söyleniyorum. Meriç'te yok. Sefasını sürüyorum.
***
Dünya turunun 110 gün süreceğini tekrardan aklıma getirince, tekrardan 110 gün gözüme fazlasıyla büyük geldi. Yani demek istediğim, ben memleketimi özlerim. Türkiye'm. İzmir'imin boyozunu, havasını, kokusunu özlerim ki ben! Memleket gibisi var mı?
İyice Türkiye delisine döndüm. Ya o değilde, Pars ne yapıyor acaba? Canım köpeğim ya, o benim oğlum. Meriç inşallah iyi bakıyordur. Zaten dünya turunda Pars'ta yanımızda olacağı için, yanıma alma gereksimi duymadım Pars'ı.
Günler geçmiyor. Aşırı heyecanlıyım. Karnıma feci ağrılar giriyor, hayalimin gerçekleşmesini düşününce. Benim için zor olsa da, annemi aramalıyım. Yarışmayı kazandığımı, 3 ay yurt dışında olacağımı söylemeliyim. Belki hak etmiyor aranmayı bile, ama annem o benim. İnat yapmamam lazım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Turundaki Prens
Novela Juvenil''Dünya turuna çıkmama 1 adım kaldı.'' ••• Hayallerime yaklaşıyordum. Oldukça yakındım hayallerime. Duru, 16 yaşında olan bir genç kızdır. Babası savaşta şehit düştükten sonra , annesi Kenan ile evlenmek isteyince , Duru karşı çıkmasına rağmen annes...