one of my lies

1K 70 24
                                    

Kurumuş yaşlar yüzünden birbirine yapışan göz kapaklarımı zorlukla birbirinden ayırarak yattığım yerden doğruldum. Ellerimin altındaki nemli toprak anında vücudumu titretti. Bunu dudaklarımın titremesi takip etti ve yeniden toprağa sarıldım.

Luke'un beni o gün alışından sonra birkaç gün kendime gelememiştim. Mezarlığa geldiğimde bu oluyordu. Calum'ın bedeninin o toprağın altında çürüdüğünü bilmek beni de yaşarken çürütüyordu. Ancak bunu hissetmek, hepsinden zordu. Buraya geldiğimde hissediyordum.

Kendime geldiğim an soluğu yine burada almıştım. Gecenin geç saatlerinde evdekiler uyurken evden kaçıp buraya gelmiştim ve ağlarken uyuyakalmıştım. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu ancak aşırı soğuğa bakılırsa sabahın erken saatleriydi. Gözyaşlarımı beceriksizce silip mezar taşına sırtımı yasladım. Dizlerimi kendime çekip kollarımla sardıktan sonra da başımı dizlerime yasladım.

Buradan gitmek istemiyordum.

"Elysium." Cennetten kaçmış tanıdık ses kulaklarıma dolduğunda vücudum dondu. Başımı dizlerimden ayırıp yanımda oturan esmer tenli, çekik gözlü çocuğa baktım. Bana gülümsüyordu. Elini uzatıp kemikli ince parmaklarını saçlarımda gezdirdi. Gözlerimi kapatıp onu hissediyormuş gibi yaptım, ancak hissettiğim tek şey hiçlikti.

Hıçkırık dudaklarımdan kaçtığında bana yaklaştı. "Shh, hayır. Ağlama. Buradayım, görmüyor musun? Seni hiç bırakmadım, Cennet."

"C-Calum," diye mırıldandım hıçkırıklarımın arasında. "Neredesin? Seni özlüyorum."

"Cehennemimdeyim, güzelim. Cennetimi dünyada bıraktığım için cehennemimde yaşıyorum."

Hıçkırıklarım çığlıklarıma karışırken ellerimi saçlarımdan geçirerek çekiştirdim. O bunu haketmemişti. O gördüğüm en mükemmel insanken bu kadar erken gitmeyi haketmemişti işte.

"Elysium?" Buğulu gözlerimle sesin geldiği yere bakarken yanımdaki Calum'ın hayali beni terketti. Endişeli gözlerle yanıma gelen sarışına lanetler okuyordum, o beni kollarının arasına alırken.

"Lütfen, beni götürme buradan. Yalvarırım," dedim hıçkırırken. Yanıma oturup beni kollarıyla sardı.

"Tamam, gitmeyeceğiz. Sadece yanında olmama izin ver," diyerek daha çok sardı. Başım göğüsünü bulduğu sırada Calum'ın mezarının başında olduğumu hatırlayarak geri çekilmeye çalıştım. Ancak bunun için fazla yorgundum.

Saçımda bu kez Luke'un ellerini hissederken ne kadar zamandır birinin saçlarımı okşamadığını düşündüm. Muhtemelen Calum gittiğinden beri.

Hıçkırıklarım zamanla sessiz iç çekişlere bıraktı yerini. Saçımda gezinen eli bu kez gözlerimi sildi.

"Günlerdir ortalıkta yoksun. Beni korkuttun," diyerek alnımdan öptü. Ona kaç kere benden uzak durması gerektiğini söylediğimi bilmiyordum. Aptal çocuk, anlamıyordu.

Dakikalar süren sessizliğin ardından gözlerim kapalı şekilde konuştum.

"O burayı haketmiyordu. Tanrı'nın onu almış olmasından nefret ediyorum! Neden ben değil? Neden o?"

Yanaklarımdan tutarak kendine baktırdı. "Kendin için ölümden bahsetme." Ardından başımı tekrar göğüsüne yaslayıp saçlarımı okşamaya devam etti. Bu kez ikimiz de konuşmadık ve sessizlik bizi kollarının arasına aldı.

Elimde olmadan mırıldanmaya başladığımda, o da bana eşlik etti.


Küçükken dünya benim etrafımda dönüyor sanırdım,

Ama zamanla anladım ki yanılmışım.

Ölümsüz düşüncelerim sadece ölü bir gelecekteki hayallere dönüştü.

Gerçeklere baktığımız zaman çok acıklı bir durum...

oh, love ╬ hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin