church on Sunday

732 44 21
                                    

Kahvemi yudumlarken milyonuncu kez burda ne işim olduğunu sorguluyordum. Ancak soruların beni getirdiği cevap hoşuma gitmiyordu. Birileriyle yakınlaşmam onu unutturacakmış gibi geliyordu. Luke'tan uzak kalma çabalarım tamamen bu nedenden kaynaklanıyordu.

Ancak yine de beceremiyordum, kahve teklifini bile tamamen reddedemeyecek kadar acizdim. Belki de bir arkadaşa ihtiyacım vardı. Uzun zamandır yapayalnızdım ve ağzımı açmadan geçirdiğim günler azımsanamazdı. Belki konuşma isteğim baş göstermişti?

"Dediğim gibi, müziğe bu kadar yakın olmam kız kardeşimin doğumuyla oldu. Seni onunla tanıştırmalıyım." Hayal aleminden ayrılıp tekrar Luke'a döndüm. Konservatuar mevzunuydu. Kız kardeşi doğduğunda heyecanlı olduğunu, onu çok sevdiğini anlatmıştı. Konuşmasındaki tını kız kardeşine olan düşkünlüğünü ortaya dökmeye yeterdi bile. Ancak kız kardeşinin bebekken sağlık sorunları olduğunu, bu yüzden sürekli ağladığını, uyumakta ve yemek yemekte güçlük çektiğini söyledi.

Mükemmel Luke burada devreye giriyordu. Şarkı duyduğunda gevşediğini farketmişti ve sürekli şarkıları ezberleyip kardeşine söylemeye başlamıştı. Bu alışkanlık olarak devam etmiş ve müziğe tamamen bağlanmıştı.

Güzel bir hikayeydi, böyle bir abim olmasını isterdim. Ancak Calum bana yetiyordu. Bir sevgilinin, bir abinin, bir babanın ya da bir arkadaşın verebileceği tüm sevgiyi ondan almıştım.

"Evet, onunla tanışmak güzel olur," diye mırıldanarak kahvemden yudumladım. Hava kararıyordu. İşten çıkış saatimde beni almıştı. Üstelik annemden izin aldığını ve beni gece yarısından önce getireceğine söz verdiğini söylemişti. Annemle ne ara tanışıp yakınlaştıklarını merak etsem de cevap ortadaydı. Luke'un tavlaması gereken bir kız vardı, anneminse kalbi kırık bir kızı.

"Biliyorsun, burası küçük bir kasaba ve herkes bir anda kaynaşabiliyor. Michael'la tanıştım, Lee'nin Yeri'nde çıkan şu çocuk. Neden oraya gitmiyoruz? Biraz eğleniriz?" Michael, Calum'ın da arkadaşıydı. Aklımda ilk beliren düşünce bu olmuştu. Midem kasılırken istediğim şey Michael'dan en uzak yere gitmekti. Luke'la olmamı suçlayabilirdi, suçluydum.

"Aslında, benim git..."

"İtiraz etmek yok. Michael'a birlikte geleceğimizi söyledim. Sonunda senin hayatına geri dönmene sevindiğini söyledi." Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken dudağını kıvırmış bana gülümsüyordu. "Çekinme. Kimse seni suçlayamaz."

Başımı ağır ağır sallarken inancım yavaş yavaş sönüyordu. Alışık değildim, hiçbir zaman olmamıştım. Bunun insanlara nasıl geleceğini bilmiyordum. Bunun bana nasıl geleceğini bilmiyordum.

"Pekala. Ama orası biraz... yani, demek istediğim şu anki görüntüme uygun değil. Beni biraz bekler misin?" En azından tuvalete gidip saçımı açabilirdim, orada olan bir kıza makyaj malzemelerinden kullanıp kullanamayacağımı sorabilirdim.

Ya da sadece kaçıyordum. Zaman kazanıyordum.

"Tabii ki, ben buradayım." Mükemmel gülümsemesini tekrar gönderdi. Sürekli gülümsemesi garip geliyordu. Ama zamanla alışıyordum. Belki o kadar da kötü biri değildi, belki arkadaş olabilecek kadar iyiydi.

Kalkıp tuvalete gittim. Girdiğimde içerisi boştu. Aynanın karşısında durup sessizce kendime baktım. Nasıl göründüğüme baktım. Ardından nasıl hissettiğimi düşündüm.

Boş hissediyordum. İki yıldır boş hissediyordum. Luke, bunu doldurmuyordu, dolduramazdı ki. Sadece dindiriyordu, belki uyuşturuyordu.

"Seni de uyuşturuyor," diyen boğuk sese döndüm. Aynadan görüyordum. Fayansa yaslanmış, aynadan bana bakıyordu. Ben de aynadan ona bakıyordum. "Sadece boşluğu değil, beni hissetmemeni sağlıyor."

Gözlerimi kapatıp gitmesini bekledim. Gerçek değildi, sadece hayaldi. Halüsinasyondu. Henüz kendimi kaybetmemiştim, buna inanamazdım.

"Gitmeyeceğim, ne zamandır gitmemi istiyorsun?" Sesi düşmancaydı. Gerçek miydi?

"Calum..." Yaşların akmasına izin versem de hemen sildim. "Sen gerçek olmadığından beri."

"Ben. Gerçeğim." Sinirle üzerime yürümeye başladı. Bu, benim tanıdığım Calum değildi. Tamamen hayal ürünüydü. O bana bağırmaktan bile acizdi. Kırılmamam için titremekten başka ne yapardı ki?

Kapı bir anda açıldığında o tarafa döndüm ve Calum yok oldu. Genç bir kız içeri girip bana aldırmadan tuvalete girdi. Ben soluklanırken, o tuvaletten çıkmış rujunu tazeliyordu.

"Ben..." diye söze girdim. "Birkaç makyaj malzemeni kullanabilir miyim?"

Aynadan bana kaşlarını çatarak baktı. Ardından çantasını kurcalayıp iki adet şeyi aynanın önüne bıraktı ve bakmadan çıktı. Onlara baktığımda birinin yarısı kırılmış kırmızı bir ruj, diğerinin bitmek üzere olan yamulmuş bir rimel olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle atacağı şeylerdi.

Aynanın karşısına geçip saçımı açtım. Kıvırcık ve kabarıklardı. Ellerimle söndürmeye çalışırken yanımda beliren sessiz his geri geldi. Tekrar hayali yanımdaydı.

"Biliyorsun, burnumu hep kabarık saçlarının arasına daldırıp kokunu çekerdim," diye fısıldayarak yaklaştı. Gözlerimin dolmasını engelleyemesem de durmadım. Eğilip ruju dudağıma boca ettikten sonra rimeli aldım. Ama süremiyordum. Titremem gitmek bilmiyordu.

"Ve doğal haline nasıl aşık olduğum, bunu da biliyorsun." Hayali kolları arkadan belime sarıldı ve burnunu saçlarıma daldırdı. "Bu yüzden mi boya yapıyorsun bebeğim? Seni sevmemem için mi?" Aynadan başını eğip bana baktı. "Onun seni sevmesi için mi?"

Hıçkırdığımda kapı bir anda tekrar açıldı ve hayali yeniden kayboldu. Kızlar tuvaletine giren Luke endişeli bakışlarıyla bana yaklaştı. Ben sarsılan omuzlarımı durdurmaya çalışırken beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı.

Birkaç dakikalık hıçkırık krizimden sonra ayrılıp gözlerimi temizlemeye çalıştım. "H-hazırlanmalıyım. G-gideceğiz." Kekeleyerek konuşurken aynaya yaklaşmış rimeli sürmeye çalışıyordum. Durmak bilmeyen yaşlarla birlikte siyah boya yanaklarımdan süzüldü. Olmuyordu işte, hiçbir şeyi beceremiyordum.

Bu sefer hissi gerçek olan sıcak kollar arkadan belime sarıldı ve çenesini omuzuma yasladı. Ben titreyen büzülmüş dudağımla ve bulaşmış makyajımla aynadan ona bakarken o hala bana gülümseyerek bakıyordu. Ardından dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve fısıldadı.

Rimelini sürerken gözyaşların akıyor,

Benim hatalarımdan izler bırakarak.

Pazar günü kiliseye gitmeye söz verirsem;

Cuma gecesi çıkar mıyız?

*

Şarkı tabii ki Green Day'den, Church On Sunday.

Seyrek bölümler için üzgünüm, YGS adayıyım, biliyorsunuz sıkı çalışma gerektiriyor ve sevdiğim çoğu alışkanlığımdan uzaklaştım.

Sabrınız için teşekkürler, sizi seviyorum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

oh, love ╬ hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin