Kasanın başındaki koltuğa oturduğumda her zamanki gibi yorgun değildim. Bugün dükkan donuktu, sadece birkaç müşteri gelmişti. Onlar da bakıp gitmişlerdi. Müziğe olan ilginin azalmasından nefret ediyordum.
Dakikalar geçsede dükkanda çıkan tek ses, benim nefes alışlarımdı. Patronum da dükkanda olmadığına göre bugün erken kapatabilirdim. Zaten işlerin kesat olduğunu farkındaydı ve elimde olsa buradan çıkmayıp çalışmayı isteyeceğimi bilirdi. Birkaç müşteriyle.
Son yarım saat geçirmeye karar verdim ve oturduğum döner koltuğu kasaya yaklaştırıp dirseğimi masaya koydum. Elimin içine de çenemi koyup dükkandan dışarıyı izlemeye koyuldum.
Kalbimin yavaşlamasını-belki de hızlanmasını- sağlayan şey, dükkanın camlarını kaplamış olan damlalardı. Yağmur yaklaşıyordu, kapıdaydı.
Hemen önümdeki bilgisayara dönüp tarih kısmına baktım. Gördüğüm tarih, bir anda hiç aklımda olmayan yaşları gözlerime işgale yolladı ve ben, öylece hareketsiz birkaç dakika geçirdim.
3 Eylül 2015.
Yarım saat daha beklemeyecektim. Bekleyemezdim, bekleyenim varken burası bile olsa duramazdım.
Ceketimi aldığım gibi dükkandan çıktım ve kapıyı kilitledim. Midemdeki garip yanma hissi kusma isteği uyandırıcı olsa bile, daha sert duygularla başa çıkmayı öğrendiğimden bunu bastırdım.
Mezarlıktan içeriye girdiğimde yağmur biraz daha şiddetlenmişti ama bir anda tamamen ıslatacak kadar değildi. Yavaş yavaş yağıyordu, sanki her bir damla küçük sızılar gibi damarlarıma doğru yol alıyordu. Yavaş yavaş.
Ağaçların önünde kalmış olan kısma yaklaştığımda her zamanki gibi önce okudum, sanki bilmiyormuş gibi.
CALUM THOMAS HOOD
25 OCAK 1996 - 4 EYLÜL 2013
EŞSİZ BİR EVLAT, İYİ BİR ERKEK ARKADAŞToprağının yanına kendimi bıraktığımda, hafif çamur olduğunu gördüm. Fazla değildi. Yıllardır, bu toprağı çamurlaştırıp bataklığa dönüştürebilecek kadar çok gözyaşı dökmüştüm.
"C-Calum?" diye mırıldanarak elimi önce toprağının, sonra soğuk mezar taşının üzerinde gezdirdim. Üzerine birikmiş tozu elimle temizlerken gözyaşlarıma tezatlık oluşturan gülümsememi yüzüme yerleştirmeye çalışıyordum.
Mezar taşına dokunduğumda aklıma sırtımı yatağın başlığına yaslamam, onunsa başını göğüsüme yatırıp belime bırakmayacakmış gibi sarılması gelirdi.
Keşke bırakmasaydı.
"Bebeğim, ben geldim," diyerek dudaklarımı soğuk mermere bastırdım. Calum'ın teni, dudakları her zaman sıcacık olurdu. İçimi ısıtırdı. Mezar taşıysa kalbimi solduruyordu.
"Seni çok özledim," diye mırıldandım ve kendimi yavaşça toprağının üzerine bıraktım. Onu buraya getirdiğimiz an hala gözlerimin önüne seriliyordu. Sürekli kendimden geçmeme rağmen hatırlıyordum. Onu buraya terkettiğimiz anı ve ona burada eşlik ettiğim ilk geceyi hatırlıyordum.
Seri serilmiş toprağın üzerinde yatarken, hayalini yanımda görmüştüm. Benimle konuşup, benden özür dilemişti. Ona gülümseyip sorun olmadığını, burada onunla yaşayacağımı söylemiştim.
Yalan söylemiştim. Ve o bunu anlamış gibi elimi yanağına uzattığımda kendini geri çekip bir anda beni soğuk rüzgarla ve kuru toprakla yalnız bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oh, love ╬ hemmings
FanfictionBirini daha kaybedemem. Birini daha kaybetmemi sağlama, Hemmings. ✖ Bu hikayenin tüm hakları @lukeysdirtypenguin isimli kullanıcının jelibon paketinin içinde saklıdır.