Hermione çocugu bir haftadır görmüyordu. Büyük Salon'da bir kaç tesadüfen birleşen gözleri saymazsak ondan yedi gündür uzaktı. Çocuk derslere girmiyordu. Bahçede dolaşmıyordu ve yemek yemiyor, yemediği içinde Büyük Salona inmiyordu. Hermione için bu daha iyiydi ama hala ettikleri kavgayı düşünmemesi gerektigini kendine dinlettiremiyordu.
Ve Büyük Salonda onun gözleri kendi üzerinde hissedince elektrik çarpmış gibi olmuştu. Sanki vücudunun her yerinde bir kıvılcım dolaşmıştı ve bu kıvılcım, en son beynine gelerek kavgayı en ince ayrıntısına kadar ona hatırlatmıştı.
Kabul etmesi gerekirse beş yıl boyunca asla Malfoy'la bu kadar büyük bir kavga yaşamıştı. Yaşadığı kavgaları da arkadaşları biliyordu, ve basit sözlü kavgalardı ama bu kavgayı onlara söylemeye cesaret dahi edemiyordu. Verecekleri tepkiyi az çok biliyordu. Ron Malfoy'la kavga başlatırdı, Harry Ron'a yardım ederdi ve Hermione Malfoy'la bir kavgayı daha kaldıracak durumda değildi. Ve gelecek ceza puanı. Hermione buna tahammül edemezdi.
Başını kitaptan kaldırarak bir süre etrafını izledi Hermione, daha doğrusu gözleri ona renkleri karıştırıp oyun oynayana kadar karşıda boş duran duvara gözlerini dikti. Böyle kaç dakikanın geçtiğini bilmiyordu belki de dersi kaçırmıştı ama kız sanki başka bir dünyadan gelmişçesine sandelyede tepkisizce oturuyordu. Gözlerindeki bulanıklıktan kurtulduktan sonra ise "Ne halt ediyorum ben?" diye sordu kendine azarlar tonda. Eline masanın üzerinde duran kitaplardan alarak ayağa kalktı. Eş zamanlı olarak önünde bir süliet belirdi.
Nefesini dışarı verdi Hermione. Hayır, bunu beklemiyordu. Alayla ona bakan mavi gözleri görmeyi, dudaklarında sinir bozucu gülümsemenin soğukluğunu iliklerine kadar hissetmeyi beklemiyordu.
"Sonunda kendi kendine konuşup delirdiğini görmek beni mutlu etti Granger." dedi Malfoy alayla. Hermione ile aynı boyda olmak için hafifçe kıza doğru eğildi.
"Benimle daha ne kadar kavga edebilirsin?" diye sordu kız elinde kalan kitapları tekrar masanın üzerine koyarak. Kitapların vurma sesi kütüphanede yankılanmıştı. "Daha ne kadar-"
"Sen benden daha ne kadar kaçabilirsin?" diye sordu çocuk, kollarını kavuşturarak. Kaşlarını kaldırarak kıza meydan okurcasina bakıyordu. Kabul etmesi gerekirse Malfoy'daki gereksiz özgüven kızi bazen etkiliyordu.
"Bence bu konuda yanılıyorsun." dedi Hermione masumca gülümseyerek. "Kaçması gereken kişi sensin. Daha ne kadar neler karıştırdığını saklayabilirsin, merak ediyordum." Başını hafifçe yana eğdi. Uzun lüleleri omuzlarının önüne gelmişti.Bu şekilde çok masum görünüyordu.
"Siktir Granger!" dedi çocuk buz gibi bir sesle. Gözlerini kısa bir anliğına kızdan kaçırdı. "Hiçbir şey bilmiyorsun-
"Bence bu konuya değinmişken biraz konuşalım." Granger başını doģrultarak saçlarını önünden çekti. "Dumbldore-
"Bu konu seni ilgilendirmez-"
"Neden ilgilendirmiyor?" diye sordu, Malfoy'a hesap sorar bir şekilde bakarken. Hermione'nin gözlerine Malfoy'unki gibi buz gibi bir ifade vardı. "Neden geceleri gizlice dolaşıyorsun-"
"Seni ilgilendirmez dedim!" diye bağırdı sinirle, dişlerini sıkarak. "Sen sadece bulanık beyninle ders çalısmaya bak."
Hermione güldü. "Zeki olmak sadece ders çalısmak değildir." dedi çocuğa doğru bir adım atarak. "Mesela şuan korkudan bacaklarının titrediğinin, buz gibi gözlerinin, bir kalkan gibi kullansan da arada benden kaçırdığını farkedebiliyorum. "
"Senden korktuğum felan yok-"
"Benden korkmuyorsun zaten." diye bağırdı, bu sefer sesi boş kütüphanede yankılanmıştı "Neler planladığını öğrenmemden korkuyorsun."