"İyi akşamlar, Draco." dedi Dumbldore sakin bir ses tonuyla. "Bu güzel bahar akşamında seni buraya hangi rüzgar attı?"
"Burada başka biri var mıydı? Biriyle konuştuğunu duydum." diye sordu Draco, çenesini sıkarak. Bütün kan beyninde toplanmış gibi hissediyordu. Bütün hücreleri tek bir şeyi tekrar ediyordu. Yap şunu. Yap şunu. Hemen bitir ve kurtul. Yap şunu.
"Kendi kendime konuşuyordum. Hiç kendi kendine konuşur musun, Draco?" Draco cevap vermediğinde devam etti. "Şunu unutma Draco." Çocuga doğru bir adım attı. "Sen bir katil değilsin."
"Ne olduğumu nasıl bilebilirsin?" diye bağırdı Draco. Asasını sinirle ileri doğru salladı. "Seni şaşırtacak şeyler yaptım."
"Yaptıkların o kadar basit ve zavallıcaydı ki, bu işe gerçekten yüreğini koydun mu merak ediyorum, Draco."
Çocuk asasını indirip ani bir hareketle karanlık işareti gösterecek sekilde bileğini açtı. "Ama o beni seçti. Bu işareti görüyor musun?"
"Draco yıllar önce tüm seçimlerini yalnış yolda kullanan bir çocuk tanıdım. Lütfen sana yardım etmeme izin ver."
Draco, kızarmış gözlerini yaşlı büyücüye dikti. "Senden yardım istemiyorum. Bunu yapmak zorundayım. Anlamıyor musun?" Bir düğüm bozağına takıldığında derin bir nefes aldı. Kızarmış gözleri, mahvolmuş bedeni...Tam suanda bunu yapmalıydı. Yoksa daha fazla ayakta durabileceğini düşünmüyordu. "Seni öldürmek zorundayım. Yoksa o beni öldürecek. En kötüsü sadece beni degil. Annemi, babamı...seni ben öldürmesem bile bu iş bittiğinde buradaki herkes ölmüş olacak." Eline ağzına koyarak bir hıçkırığın dudaklarının arasından kaçmasına engel oldu. Elleri çoktan titremeye başlamıştı. "Lanet olsun! Başka çarem yok. Sence tercih hakkım varmış gibi mi duruyor?!"
"Yap o zaman, Draco. Sana kızmayacağım. Seni sadece yalnış kişinin yoluna düşmüş iyi biri olarak hatırlayacağım. Ama yapmak istemiyorsan, her zaman başka bir seçeneğin vardır."
"Avada Kedavra!"
***
Dumbldore'un bedeni yere düşerken, Draco bir iki adım geriye giderek ellerini kendi bedenine siper etti. Hemen ardından bedeninin yere doğru savrulmasını ve biri tarafından sertçe süreklenmeyi beklemiyordu. "Hemen McGonagall'ı bul Draco!" Snape'in mekanik sesi kulaklarında yankılandı. Çocuğun yakasından sertçe tutup onu kendine doğru çekmişti. "Hemen onun yanına git!" Sakin ama sert ses tonu, çocuğun bütün hücrelerine işliyordu. Ve yüzlerinin bu kadar yakın olması onu daha da korkutucu yapıyordu.
"Ne yaptın sen!"
"Hemen onun yanına git, Draco!" Snape bu sefer kükredi.
"Ne yaptın sen." Olayın şoku nedeniyle Draco'nun sesi Snape'e göre daha da sakindi. Tek yaptığı şey, arada Snape'in de duyacağı şekilde "ne yaptın sen" diye tekrarlamaktı. Sanki az önce Profesör ordan düşmemis gibiydi.
"Draco, git!"
Draco olduğu yerden bir santim bile hareket etmedi. Hem görevini yerine getirememiş, acınası bir yaratık gibi görünüyordu hem de bunun sonucunda biri ölmüştü. Hem niye kaçması gerekiyordu? Snape zaten onlardan biri değil miydi? Kimden kaçması gerekiyordu?
Duvara doğru savrulduğunda tekrar ellerini başına koydu. Küçük masada çarptığı bir kaç şey üzerine düşmüştü. Başını tutarak acıyla inledi. Daha ne kadar Snape onu duvardan duvara fırlatmaya devam edecekti?
"Harry Potter, hemen o asanı yere indir! Ne kadar acınası bir şekilde risk aldığının farkındasındır umarım. Sana zarar vermekten sakınmam!" Snape bu sefer asasını Potter'a doğrulttu.