4. Bölüm

21 3 0
                                    


Tuttuğum yasla süslendirdiğim 1 koca hafta geçmişti. 1 haftayı bolca gözyaşı ve büyük annemi anmakla geçirmiştim. Biliyordum, onu unutmak benliğimi unutmak gibiydi ama onu bir gün dahi anmazsam ton ton yüzünü unutacakmışım gibi geliyordu.

Birini kaybetmek zordu ama birini ebediyete teslim etmek çok daha zordu.

Tuttuğum yasın yanı sıra bana ait kılınan odadan hiç çıkmamış, evden kaçarken alabildiğim birkaç eşyayı kontrol edebilme şansım olmuştu. Tabi bu süreç boyunca Vivien beni hiç yalnız bırakmamıştı, hatta ne kadar insan içinde ağlamak hoşuma gitmese de kendimi tutamayıp önünde ağladığımda o da benimle birlikte ağlamıştı.

Fazlasıyla duygusal bir yapıya sahipti, bu yüzden atılacağımız serüvenin onu yıpratacağından çekinir olmuştum.

Kaçarken çantama tıktığım eşyaları kontrol ederken Vivien'de benimle birlikteydi. Birkaç işe yaramaz büyü kitabı, ne işe yaradığını bilmediğim taşlar ve tütsülerin yanı sıra eşyaların arasından bir de küçük bir bıçak çıkmıştı. Bıçak elimden biraz büyük, bilek kıvrımımı bir iki santim geçecek bir boyuta sahipti. Kabzası tüy şeklindeyken, bıçağın gövdesinde yuvarlak çemberin içinde müthiş bir işçilikle işlenmiş Kızılderili motifi bulunuyordu. Keskin tarafı ise su damlası kadar narin bir şekle sahipti.

Bıçağa hayran kalmıştım fakat daha önce ne evimizde nede büyük annemin elinde buna benzer bir bıçak görmüştüm. Daha sonra Vivien karmaşık düşüncelerime ışık tutarak bunun bir Khaled olduğunu, kendisinde ve diğerlerinde de bir tane bulunduğunu söyledi. Bizlere özel kılınmış bir tür 'hayalet-savar' olduğunu anlattı -bunu gülerek söylemişti, ne demek istediğini daha sonra anlayacaktım.

Vivien ile birlikte odamda çene çalarken yatağımın baş ucunda, duvarda bir kağıt belirmişti. Şaşkınlık içinde kağıda yaklaştığımızda; hemen toparlanarak odadan ayrılmıştık çünkü toplantı salonuna bekleniyorduk. Kağıt sonra dıştan içeriye yanarak duvarda kaybolmuştu.

Bu karavanda artık hiçbir şey beni korkutmuyordu. Çoğu zaman şaşkına dönsem de, burada geçirdiğim bir hafta boyunca yeni arkadaşlarıma ve bu karavana alışmıştım. Evimde gibi hissediyordum, buraya aitmiş gibi...

İnsanların dünyasında, onların arasında ne kadar yalnız ve dışlanmış hissetsem de burası benim dünyamdı, sadece benim gibilerin olduğu ve ucube gibi görülmediğim tek yerdi. Her ne kadar Dwayne ve Caleb'ın yüzünü en son buraya geldiğim gün görsem de; Vivien, Shane ve Shawn ile çok iyi anlaşıyorduk. Bu arada ikizleri hala ayırt edemiyordum.

Salona girdiğimizde herkesin çoktan yerini aldığını görerek biz de yerlerimize geçtik. Dwayne, biz oturur oturmaz konuya giriş yapmıştı, acelesi olduğu her halinden belli oluyordu.

"Herkes geldiğine göre toplantıyı açıyorum. Bir grup olarak ilerlediğimizin bilincindesiniz, Caleb ile birlikte oluşturduğumuz bir taslak var. Bir hafta boyunca üzerinde çalıştığımız konu gidilecek güzergah üzerineydi."

Masanın cilalı yüzü önümde açılan bir pencereyle gölgelenirken, bunun bir liste olduğunu fark ettim. Liste bir haritanın üzerinde gideceğimiz yerlerin konumu gösteriyordu. Kırmızıyla işaretlenen ülkeler oldukça fazla gelmişti gözüme. Japonya, Çin, Çek Cumhuriyeti, İskoçya, Ukrayna, Amerika eyaletleri ve son durak Philadelphia limanı.

Dwayne sakince birleştirdiği kollarını açarak, işaret ve orta parmağıyla çenesini kaşıdı ve sözlerine kaldığı yerden devam etti. Çatık kaşlarına ve gözaltı çukurlarına bakılırsa, düşünceli ve yorgun bir hali vardı.

CheysanthosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin