Hafif bir meltem tenimi yalarken sessiz hıçkırıklarla yattığım yerde doğruldum. Beynimi işgal eden hayal kırıntıları genzimi mabet edinmiş yutkunmamı engelliyordu. Düşünemiyordum. Nefes alamıyordum.
Geniş ve uzun çerçeveli cam, odada ki tek ışık kaynağıydı. Gökyüzünde yer edinmiş Ay tüm ihtişamıyla odayı aydınlatıyor, siyah bir çarşaf giyinmiş gökyüzünde tezatlık oluşturuyordu.
Üzerinde bulunduğum tek başlı vintage koltuktan kalkarken; derimle temas eden beyaz gecelik, tenimden su gibi akıp bacaklarımı sardı. Kaşlarımı çatarak etrafa bakındım, neredeydim ben?
Çıplak ayaklarımda soğuk zeminin her zerresini tenimde hissederek odayı karanlığa mahkûm etmeyen kaynağa doğru ilerledim.
Açık pencereden esen meltem tatlı tatlı bedenimi işgal ederken, elimi ışığın yönüne engel olacak şekilde uzattım. Anında gölgem zeminde yer edinirken, büyülenmiş gözlerle parıldayan elime bakıyordum.
Göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre zarfında ellerimde ki efsun sihrini kaybetmiş, yerini kan kırmızısına bırakmıştı. Yüksek perdeden çınlayan tiz bir çığlık kulaklarımda dans ettiğinde, çığlığın sahibinin ben olmadığını anlamam uzun sürmüştü. Feryat eden dudaklarım değil, duvarlardı.
Açık pencereden kafamı uzatıp Ay'a baktığımda, yüzümde oluşan ıslaklığı görmezden geldim. Gökyüzünde Ay'ın olması gereken yer ikiye ayrılmış, kara deliğe benzeyen boşluktan milim milim akan kan; tuvale saçılmış fırça darbesi gibi gökyüzünü ve yıldızları kirletiyordu.
Çok sonra odayı aydınlatan ışık hüzmelerinin yerini kırmızı taneciklerin aldığını fark ettim. Tanecikler havada asılı kalıp süzülüyor çarptıkları engelde yapışıp kalıyordu. O engellerden biri de; duvarlar gibi yüzüm ve geceliğimdi.
Çenemden aşağı süzülen bir kan tanesi beyaz geceliğimin kumaşında yolculuğunu sona erdirirken, bu sefer bana ait olan bir çığlık dudaklarımdan kopup diğer feryatlara karışıp kayboldu.
Ciğerlerim oksijen için çırpınırken; aktığını yeni fark ettiğim gözyaşlarımın arkasını yenileri dolduruyor, dudaklarımda oynaşan tiz çığlıklarım genzimi tahriş ediyordu. Kendimden mahrum ettiğim oksijeni ciğerlerime davet ettiğimde; içime çektiğim nefes değil, ağız dolusu kandı.
Ağzıma dolan kanı tiksinircesine öğürerek kustuğumda dizlerim titreyerek işlevini yitirdi. Boşa düşen bacaklarımla birlikte bilinçsizce kendimi bıraktığımda, kapanan gözlerime istinaden bir kapının açılma sesini işittim. Ne idüğü belirsiz bir kuvvet tarafından boş bir çuval misali odanın dışına fırlatıldım. Ardına kadar açılan gözlerim dizlerimin üstüne düşmemle birlikte arkama döndü ve kapı sert bir şekilde suratıma kapandı.
Ellerim ayaklarım boşalmış bir şekilde geçirdiğim saniyeler boyunca duran beynimi işleve geçirmeye çalıştım. Suratıma kapanan kapı düşüncelerimi de içine çekerek götürmüştü sanki.
Titrek ellerle yüzümdeki gözyaşlarını silerek ayağa kalktım. Üzerimde okula giderken giydiğim kıyafetler vardı. Üstümde az önce olanları açıklayabilecek hiçbir iz yoktu.
Neler olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı, yaşadıklarım yadsınamaz şekilde gerçekti. Oluşan olayları olağanüstü sayamazdım çünkü bende normal birisi değildim. Fakat bazı cevaplara ihtiyacım vardı. Büyükannemin ölümü gibi...
Zihnime bomba gibi düşen görüntüler görüşümü bulanıklaştırırken, bir an nefessiz kaldım. Ölmüştü... Belki nedenini asla öğrenemeyeceğim bir sebepten dolayı parmaklarımın arasından kayıp gitmişti. Sabah yaptığı konuşma, bakışları aklıma birer birer düşerken dudaklarımdan kaçan bir feryada engel olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cheysanthos
Fantasía6 yoldaş... Hayalet bir karavan... Ölülerle arkadaş, en az saçları kadar tuhaf bir kız. Yapabileceklerinden ve sahip olduğu güçten korkan bir erkek. Fantastiğin doruklarında bir heyecan, Sır dolu bir geçmiş ve çözümlenmesi gereke...