Sabah güneşinin büyük bir arsızlıkla yüzüme vurduğu bir güne daha merhaba. Yazın istisnasız her günü güneşle birlikte uyanan ben, bir kez daha güneşin bana aşık olma ihtimalini sorgulayarak yattığım yerden doğruldum. Hayır yani beni niye seviyor gitsin doğa anayı sevsin canım. Ne demişler davul bile dengi dengine. 'Yine mala bağladım' deyip saate baktığımda böyle saçmalamamın çok normal olduğunu fark ettim. Sonuçta her sabah saat 6' ta uyanıp 15 dakikada hazırlanıp evine 30 kilometre uzakta olan okula yetişmeye çalışmak her baba yiğidin harcı değildi.
Ailemi dinlemeyip 2 sene önce bu okulu tercihlerimin ilk sırasına yazdığımamı yanayım, yoksa buraya okul servisinin gelmemesinemi yanayım bilemiyorum.
Ankaran' nın çokta iyi olmayan bir semtinde oturuyorduk. okulumsa Ankara'nın en iyi semptlerinden birinde çok iyi bir lise olmasada kendi çapında geçinip gidiyordu işte. Kötü diyemezdim çünkü okulda rekabet içinde olduğum sağlam inekler vardı.
Ben asla kendime inek dedirtmezdim. Hayatımı derslerime adamamın nedeni her sabah 15 dakikada hazırlanıp süslenmeye vaktim olmadığından okula kezbanvari bir tiple gitmem ve tek bir erkeğin yüzüme bakmamasımıydı bilemiyorum ama her sabah durakta karşılaştığım ful makyaj kızları görünce bunun sadece bir bahane olduğu tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Düpedüz inektim işte. Bundan memnunmuydum peki? Kesinlikle evet!. İsmimin yaptığı kaşarlıklar yerine başarılarımla anılmasını tercih ederdim. Tabi ama daha ismimin anılacağı bir başarıya imza atamamış olmam da ayrı bir trajediydi.
Her zamanki gibi yataktan kalkar kalkmaz aceleyle banyoya koştum. Kahvaltı yapmasamda sabahları dişlerimi fırçalamayı ihmal etmezdim. Kendim için yaptığım tek iyilik buydu neredeyse.
Banyoda işimi bitirir bitirmez yanımda getirdiğim kıyafetlerimi giymeye çalışırken aynı zamanda da yüzümü yıkamaya çalışıyordum. Çünkü 15 dakikada hazırlanmak bunu gerektiriyor du. Hiç unutuyorum bir keresinde akşamdan çantamı hazırlamayıp bir çılgınlık yapmıştım. Sabah uyandığımda bir taraftan pantolonumla cebelleşiyor diğer tarafta ağzımdaki diş fırçasının ve köpüklerin boğazıma kaçmaması için dua ediyor diğer tarafdanda o gün hangi dersler olduğunu hatırlamaya çalışıp gözlerimle kitap arıyordum. Burası hikayenin iyi kısmı birde. Yüz üstü yere kapaklanıp diş fırçasının damağıma batmasından da hiç söz etmiyorum.
Nihayet üstümüde giyip çantamı sırtıma taktım. Ne annem ne de babam hayatta uyanmazdi. Sabahın bu saatleri küçük emrah gibi boynu bükük bir şekilde evden çıkardım. Yatağımada küçük emrah bakışlarımı attıktan sonra durağa doğru koşar adımlarla yürümeye başladım. Her zamanki yerime geçip 330 numaralı otobüsü duraktakilerle birlikte beklemeye başladım. Her sabah gördüğüm bu insanların yüzlerini kendi yüzümden iyi tanır hale gelmiştim. Adlarını dahi bilmiyorumdum ama öyle ki birine bişey olsa robot resmini ölümüne çizdirebilirdim.
Otobüsün geldiğini müjdeleyen uzaktan buğulu görüntüsü, içime huzuru getirirken, Bugünkü beden dersini hatırladığımda selim hoca içimdeki huzuru alıp başını duvara sürtüp çoktan kıvılcım çıkarmıştı bile.
Hayatım boyunca beden dersinden nefret ettim. Üstelik bunu kime söylesem "ne diyosun sen yağğ beden dersi sevilmezmiğğ" deyip benim tam bir kaçık olduğumu düşünüyorlardı. Selim denilen o adamsa resmen bana takmıştı. Bunu diğer liseli ergenler gibi ailesine hesap verirken dersten kaytarmak için değil, bundan emin olduğum için söylüyorum. Hayır yani koşamiyorum işte neyi zorluyorsun be adam bırakta kendi halimde oynayım değil mi?
Otobüsün durağa yaklaşmasıyla birlikte insanlarda otobüse doğru yol aldı. Bende sıraya geçerek beklemeye başladım. Sonunda sıra bana geldi ve otobüste de kendimi boş bir koltuğa attım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOKsör
ChickLitHayatını berbat eden beden hocasina teşekkür mü etsin? yoksa nefret mi? Aldığı bir ödevle hayatı alt üst olan büşra farkında olmasada (ya da olmak istemesede) hayatının aşkıyla tanışıyor. hayatını derslerine adayan ve aşkla uzaktan yakından alakası...