O bana onaylamaz gözlerle bakarken ben elimi eski, soğuk betona koymuş kalkmaya çabalıyordum. Yine düştüğümde artık bu halime acıdım; gülmeye başladım. Bıkmıştı benden. Destek almak için tuttuğum üşümüş pembemsi kolunu artık çekmediğinden belliydi bu. Şişkinlikten kısılmış gözlerim gözlerini bulduğunda anladım ki bir daha beni hiç sevmeyecekti. Sabaha uyanan gözlerimi onun gözleri karşılamayacaktı. Geceye direnen bakışlarım onunkiler ile karışmayacaktı. Derin bir nefes aldı, omuzları yenilgi ile düştü. Burnum sızlarken aynı anda da güçsüz kanımın tadına bakıyordum. An yavaşlarken, yumuşak kahverengi bukleleri ömür kadar uzun iki saniyede yüzüme çarptı. Canım acıdı, anılarım acıdı. Gidiyordu. Benden, bizden gidiyordu. Aklım gidiyordu. Beyaz suratıma tezat siyahlığını sevdiği sakallarımdan süzülen bordo damlalar üstündeki krem bluzunu mühürlüyordu. Ona daha fazla tutunamadım. Kalktı gitti. Hiç yanımda olmamış; az önce bana dokunmamış gibi gitti. Boğazımda bir his vardı. Belki canına kastedildiğinden, belki canı gittiğinden.
"Okumaya gidiyorum sadece." Annemin şüphe ve hasret ile dolmuş gözlerine tekrar baktım. "Valla." Çocukluğumun geçtiği evin kızıl kahve tahta kapısına son bakışlarımı atıp, aklımın köşelerinde koşturan o iki saniyelik pişmanlığı savuşturdum. Her şey iyi olacaktı. Annem bana yeniden sıkıca sarıldığında omzunun üstünden babama baktım. Bana güveniyordu ve daha iyi olmam için gitmem gerektiğini de biliyordu. Bu yüzden mutsuz sayılmazdı. Sadece bu şehirden kaçtığım için bana içten içe kırgındı, bunu hissedebiliyordum.
Annemden çekinerek ayrılıp, daha fazla duygusal an yaşanmaması için valizimi kapıp kendimi akşam güneşi ile dolu sokağa attım. Babam kapının kenarında bir süre bana baktı ve gözlerini kısıp kapıya tutunarak yanıma geldi. O her böyle yaptığında zamanın geçtiği fikri aklımda yankılanıyordu. Babam yaşlanıyordu. Bu kapıdan benimle futbol oynamak için çıktığı zamanlar vardı. Bir de şimdi tutunmak zorunda olması. Ben büyüyordum. Bir gün yaşlandığımı da düşünmeye başlayacaktım. Hayat çeşme gibi sürekli akıyor ve araya gitmesine içim gitse de elimden bir şey gelmiyordu.
"Oğlum gelsene artık." Babam arabanın bagajını açmış beni bekliyordu. O beni şüpheyle incelerken, bir zamanlar bilyelerimi dağıttığım sokağın zeminine bakarak arabaya yürüdüm. "Sen geç baba, hallediyorum ben." Gözlerime kıvrımlı bir ıslaklık yayıldı ve beni güçsüz kıldı. Yüzümü siler gibi yapıp tüm geçmişimi gözümden silmeye çalıştım; yoksa annem beni bırakmazdı. Aklım başka yerdeymiş gibi etrafa bakınmadan arabaya bindim. Eminim bunu unutmayacaktı. Eli hüzünle havada asılı kalırken yol altımızdan çekilmeye başlamıştı bile.
Babam önündeki yola bakıp, beni konuşmaya zorlamamıştı. Sustuğunda daha iyi hissetmiyordum ama konuşmaya da kelimem yoktu. Bunun bu kadar hüzünlü olması saçmaydı fakat annemin tepkileri olayı mühim hale getiriyordu. "İlaçlarını aldı mı?" sonunda nefes alıp bir cümle kurabilmiştim. "Evet, eve gidince tekrar bakarım." Kaşlarını kaldırıp kısa bir bakış attıktan sonra yola bakmaya devam etti. "Ona iyi bak." içimden sonsuz döngü ile yankılanan bu sözü bir türlü sesimle hayat bulduramıyordum. Sadece söyleyecektim ve o da ona iyi bakacaktı. Emniyet kemerini boğazımı sıkıyormuşcasına gevşetmeye çalışırken otogara girdiğimizi farkettim. Neden iyi bakmasın ki?
"Hasan Amca'nın yanına gideceksin, dedenin eski bir ahbabı olur kendisi. Deden giderken Kadıköy'deki evini ona vermiş, o da senin İstanbul'a gittiğini öğrenince bize geri verdi. Bilirim yapmazsın ama saygıda kusur etme, tamam mı oğlum?" Otobüse binmeden önce yaktığım son sigaranın kızıl ucuna bakarken babamın sözlerine başımla onay verdim.
Sonunda otobüsün önünde durduğumuzda bana sıkıca, hızlıca sarıldı. "Kendine dikkat et oğlum. Seni sana emanet ediyorum. En iyisini sen bilirsin ama yine de dikkat et işte." Yüzünü yere çevirirken "Hadi Allah'a emanet." diye söylendi. Ben kadife merdivenleri çıkarken hâlâ arkamdan bakıyordu. Mutlu gözükmeye çalışarak el salladım. Gözlerini kapatıp gülümseyerek karşılık verdi. Babamın hayranlıkla izlediğim bu hareketi şimdi biraz acı veriyordu. Mutlu olduğu zamanlar böyle mütevazi bir tavıra bürünürdü. Bir de şu anki gibi mutlu gözükmeye çalıştığı zamanlarda işte. Sonra önüme döndüm ve hiçbir şeyi düşünmemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umutsuzluk İstanbulluydu
General FictionGüzel değilsin ve seni seviyorum. Güzel olmadığın için, belki de farkında olmadığın için. Yoksa benden kendine baksan naif bir nergis çiçeğine dönüşürdün. Sen aslında bir tek bana güzelsin. Seni sevenler de olacak onlara inanma. Herkes seni sevebili...