Bölüm 2: Deniz Kızı

127 16 5
                                    

Geçirdiğim baygınlıktan eser kalmayınca Alinlerden çıktık ve bir bankta oturup günün sorusuna cevap aramaya başladık: Bugün ne yapsak?

Birkaç gün önce diktirmeye karar verdiğimiz kostümler henüz tamamlanmamıştı. Dört kostüm dikmek pek de kolay iş değildi, hele daha birini dikmek ömür törpüsüyken. Kostümleri Börçe'nin babaannesi dikiyordu, Feris Nine. Her şeyimizdi Feris Ninemiz. Aramızdan bir tek Börçe'nin babaannesi yaşadığı için hepimiz ona babaanne diye sesleniyorduk, o da bizi torunları gibi seviyordu. 73 yaşındaydı ama yaşına göre oldukça dinçti. Tam bir hanımefendiydi, gençliğinde peşinde çok erkek dolanmış. Şaşırmamak gerek. O zümrüt yeşili gözler ve mükemmel yüz hatlarıyla hepimizin toplamından daha güzelmiş belli.

Kostüm fikrini ortaya atan bendim. Ben bir fil kostümü istedim, hani şu Paradise klibindekinden. Çok şirin. Alin bir koala kostümü istedi. Börçe koyun kostümü diktirmeyi seçti. Aybars ise madem ben almıyormuşum diye pandayı seçti. Acayip şirin bir dörtlü olacaktık, zaten öyleydik de neyse. Konumuz bu değil.

Bankta herkes düşüncelere dalmışken Aybars'ın bağırışıyla hepimiz yerimizden sıçradık.

"BULDUM! BULDUM ULAN VALLA BULDUM!"

"Tamam, sakin ol. Bu kadar heyecan yapma. Bunu her gün yapıyoruz zaten," dedi gözleri fal taşı gibi açılmış olan Börçe. Alin de başını salladı. Bense yerimden kalkıp Aybars'ın kafasına bir tane geçirdikten sonra tekrar yerime döndüm. Kafasını tutup yüzünü buruştururken aynı anda konuşmaya devam etti.

"Ama cidden tüm zamanların en mükemmel fikri bu!"

Hepimiz gözlerimizi devirdik.

"Neymiş bu tüm zamanların en mükemmel fikri?" dedi Alin.

"Tabii ki de, bir ağaç ev yapmak!"

Şaşkınlıktan ağzımız açık kalmıştı. Aybars üzerimizde bıraktığı etkiye memnuniyet ve gururla bakıp bilmiş bilmiş sırıtıyordu.

Börçe, Alin ve ben bir süre birbirimize baktık. Bizi korkutan -Aybars dahil- ikinci kişi olma şerefine ise Börçe nail oldu.

"AY BU HARİKA BİR FİKİR!"

Alin fazla yüksek ses sevmediğinden, "YETER!" diye haykırdığında hepimiz olduğumuz yere pıstık. Bir anda o kudurmuş hali gitti, hanım hanımcık bir kız oluverdi. Samimi bir gülümseme takındı.

"Ee, ne zaman başlıyoruz?"

Bu sefer birbirimize bakarken, listeden Alin'i çıkarıp Aybars'ı ekledik. Alin bazen dengesizleşiyordu. Psikoloğa da götürülmüştü ancak hiçbir sorununun olmadığı ortaya çıktı. Yalnızca annesinin ölümünden kaynaklı olabilir demişti psikoloğu Hande Hanım.

"Hadi o zaman hemen bir hırdavatçıya gidelim de malzeme alalım. En zenginimiz Alin, en çok parayı sen vereceksin canım arkadaşım," dedim dalga amaçlı. Alin ise hemen sırt çantasından cüzdanını çıkardı ve ellilikleri, yüzlükleri saymaya başladı. Hepimizin gözleri kocaman açılmıştı.

"N-ne yapıyorsun sen Alin?" dedim güçlükle. Başını kaldırıp bana baktı suratında sevimli bir ifadeyle.

"Para sayıyorum Ardıç." Ve tekrar saymaya koyuldu. Bu sefer Aybars konuştu.

"O kadar para senin cüzdanında ne yapıyor?" Alin tekrar başını kaldırıp bu sefer Aybars'a baktı.

"Çünkü harçlıklarımı cüzdanımda biriktiririm ben. Bunu zaten biliyorsunuz. Neyiniz var sizin?"

"O kadar parayı bir arada görünce nutkumuz tutuldu, nöronlarımız şokta, tepki veremiyorlar. Ondan böyle kaldık," dedi Börçe. Alin, "Hay Allah'ım," deyip başını sola doğru çevirerek güldü.

Umut SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin