Sabah Berk'in kulağıma üflemesiyle uyandım, ve tabii o da benden dayak yedi. Okul için gömleğimi giyerken, aynadan hafifçe sırtıma baktım. Gerçekten kötüydü. Ve asıl kötü olan, yaraların açık olmasıydı. Kimsenin sırtıma dokunmaması gerekiyordu. Berk'le koşaraktan mutfağa indik. Annemler emekli oldukları için, sabah erken uyanamazlar. Berk hayvan hayvan yerken ben, sadece masadaki portakal suyunu kafama dikip zengin imajı vermeye çalıştım.
"Hadi lan, doy artık!"
"Ya duuuurrr!"
"Benim tabağımı da yedin öküz!"
Benim tabağımı da silip süpürdükten sonra, birlikte evden çıktık. Okula neden yürüyerek gittiğimize dair hiç bir fikrim yok. Aslında o kadar da yakın değil, yaklaşık yirmi dakika yürüyoruz. Dolmuşa binme şansımız da var ama biz nedense yürümeyi tercih ediyoruz. Okulun kapısına geldiğimizde, bahçede gözlerimle Derya'yı aradım.
"Berk ben Derya'yı bulmaya gidiyorum."
"Tamam, ben burdayım." dedi basket potasını gösterirken. Ya tabii ki ben ondan daha iyi oynuyorum ama, Berk,'in de hakkını yiyemem. Yetenekli çocuk.
Merdivenlerden atletik bir şekilde çıkıp, 11//B yazılı tabelanın önünde durdum. İçerideki herkesin-belli etmemeye çalışsalar da- gözü bendeydi, benim gözüm de arkalarda oturan, kafasını sırasına gömmüş olan Derya'da.. Yine çok edebi bi cümle kurdum.
"Derya." diye seslendim ama duymadı.
İşte şimdi herkes dönüp açık açık bana baktı. Şaşırmışlardı herhalde.
Sınıfın içine girip Derya'nın yanındaki boş yere oturdum. Yavaşça yanına eğilip adını fısıldadım. Sınıftakiler artık dönüp bizi izlemeye başlamışlardı. Bu beni ne kadar rahatsız etse de çaktırmadım. Derya yavaşça başını kaldırıp saçlarını düzeltti.
"İyi misin?"
"Sadece dün pek uyuyamadım."
"Hadi gel, neşelendirelim seni biraz."
Başını sallayarak arkamdan ayağa kalktı. Birlikte bahçeye çıktık. Potayı görebileceğimiz bir banka oturduk.
"Berk senden özür dilemek istiyor Derya."
"Bunu o mu söyledi, yoksa sen mi düşündün?"
"Dün eve gittiğimde, söyledi."
"Peki."
O sırada da Berk koşarak yanımıza geldi. Kaş göz yaparak Derya'yı gösterdim.
"Iıı Derya biraz konuşalım mı?"
"Bilmem, sen ister misin benimle konuşmak?"
Devrik cümleler, göğüste kavuşturulmuş kollar, devrilen gözler... Eveeet sanırım Derya'yı aramıza almakla trip yemeye başlıyoruz. Gazamız mübarek olsun gardaşlar.
"Dün için özür dilerim."
"Affedildin."
"Anlamadım?" Diyerek araya girdim. Omuz silkerek karşılık verdi.
"Hani süründürücektik onu Derya? Nasıl hemen affettin?"
"Baksana şebek şebek bakıyor."
Bize mal mal bakan Berk'e döndüm.
"Bu sefer şanslısın. Bidahakine ben halletmeyi planlıyorum."
"Höö Yankı höö. Halledersin."
Berk yanımızdan ayrılınca Derya'ya döndüm.
"Şimdii güzellik, seni daha da güzel hale getirmeye başlayabiliriz."
"Hadi bakalım."
Karşıdan bana doğru sekerek gelen Eda'ya el salladım.
Beni görünce hemen kendine çeki-düzen verdi, ve yavaşça bize doğru gelmeye başladı.
"Efendim Yankı?"
"Eda, senden bir şey isteyebilir miyim canikoooğm?"
"Ayyyy tabii ki Yankoşşş."
Hay senin Yankoş'una ben...
Elimi yavaşça yüzüne yaklaştırdım ve işaret parmağımın tersiyle yanağını okşadım.
"Bu pürüzsüz ve güzel cilde nasıl sahip oluyorsun Eda?"
Hafifçe kıkırdadı. Salak gerçekten salak.
"Her hafta cilt bakımına gidiyorum aşkım."
Aşkım? AŞKIM?? Neyse ki Derya hemen lafa atladı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Sana neden söylemem gerektiğini anlamadım tatlım?"
Araya girmezsem Derya bunu yolar kesin.
"Iııı Edacım sen bana adresini falan mesaj atar mısın akşam canım?"
"Atarım tabi Yankı."
"Çekilebilirsin o zaman."
Gözlerini açarak baktı. Anlamadı tabi gerizekalı. Elimle kış kış işareti yapınca anladı.
"Heee ben gidiyim o zaman" dedi ve gitti.
Hemen Derya'ya döndüm. Gözleri mutlulukta parlıyordu. Adeta bi sevgi pıtırc- ne diyon Yankı sen? Edebiyat edebiyat nereye kadar??
"Şimdi Deryacım böyle sora sora kuaförünü, güzellik salonunu, herşeyini öğrenip seni taş yapıcaz tatlım."
"Peki bakalım."
Zil çaldıktan sonra Berk'i bulup zorla sınıfa çıkardım. Ders matematik olduğu için bahçeden toplamak zor oldu kendisini. Matemeatik demişken. HÜSOaşkımın dersi. HÜSOaşkım, kendinin iki katı kadar göbeği olan, kel, her daim sigara kokan, ve dünyanın en kötü esprilerini yapıp bunlara hunharca gülen sevgili matematik hocamız. Beni pek sever. O yüzden ben de ona aşkım diyorum. Çünkü aşkım yani..
Sınıfa girince en arkadaki sıramıza oturduk. Vee bir zil daha çaldı, HÜSOaşkım sınıfa girdi. Zaten okul açılalı çok olmamıştı, o yüzden ders işlememeye karar verdi.
"Berk galiba o gerçek."
"Kim?"
"Derya."
"Ne?"
"Kim olabilir gerizekalı? Prensesten bahsediyorum."
"Haaaaaaağğğ o. Niye ona prenses diyosun?"
"Adını bilmiyorum. Ve prenses gibi."
"Adını sorsana."
Tam o anda HÜSOaşkımın nefesini ensemde hissettim. Tüm sınıfı susturdu. Ve bana döndü:
"Yankı sana bir sorum var evladım."
"Dinliyorum HÜS- hocam."
"Fil topluluğuna ne denir Yankı?"
Acaba ne kadar süpersonik bir cevabı var HÜSOaşkım?
"Bilmiyorum hocam."
"KaFİLe."dedi ve kahkaha atmaya başladı. Sonrası ise ağır çekimle gerçekleşti.
Kahkaha atarken kendini kaybeaybettive elini havaya kaldırdı. Başta anlamadım ama sonra Berk'in gözleri yavaşça açıldı ve
"HUUAAAAAĞĞĞYIIIIIIĞAAAARRR!!!"diyr bağırdı. Nooluyo lan dedim kendi kendime.
Ve HÜSOaşkımın eli ŞAP diye sırtıma indi.
Ulan HÜSO tam yara olan yere nasıl vurabiliyosun acaba?
"AAAAAAAAAAHahahahahahaha hocam süpersiniz ne kadar da komik."
HÜSO adeta kendinden geçmişti. Kendi kendine kaFİLe diye tekrarlayıp duruyordu.
"İyiydi değil mi Yankı?"
"HOCAM BEN SİZİN AĞZINIZI öpeyim canım hocam. Çok seviyorum sizi."
"Biliyorum Yankı. Biliyorum evlat..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal.
RandomBen, Yankı Aksoy, rüyalarımda gördüğüm ve yüzünü hatırlayamadığım, belki de gerçek olmayan bu kıza aşıktım. Ve bu bizim farklı hikayemizdi.