Yalnızım ben. Hep yalnızdım şimdide yalnızım ve muhtemelen öyle de kalacağım. Hep hayaller kurdum ben, gerçekleşmeyeceğini bile bile.
Hep benim olmayacakları istedim. İşkolik bir ebeveynlerden anne , baba olmalarını istedim. Odamdaki oyuncaklarım dan oyun arkadaşlarım olmalarını istedim. Annem'in ellerinden bir sıcak çorba istedim. Hastalandığımda annemin sıcak elini alnımda istedim.
Para. Her şey ise sadece para. Oysa bu kelime cümlenin tüm duygusallığını öldürüp yerini hırsa bırakmıyor mu ?
Tamam para olmaz ise olmaz. Ama ben paramız olmadığı için bir şeylerden mahrum kalmak isterdim. Paramız olmadığı için ailecek güzel bir yemek yiyememeyi tercih ederdim. Onların ilgisizlikleri yüzünden değil.
Şimdi de yalnızım. Etrafıma baktığımda muhteşem ve tam olarak zevkime göre donatılmış bir oda değil yalnızlığımın duvarlardan yansıyarak yüzüme sertçe çarpıldığı bir dört duvar görüyorum.
Bora'nın bana aşık olduğunu söylemesinden ve benim sadece kaçmamdan tam 10 gün geçmişti. Annemler bu akşam geleceklermiş eve. Evimize. Babam her geldiğinde geceleri dışarı çıkacağımı, bir bara gideceğimi söylemekten yorulmuştum. Belki bana kızar ne işin var barda der diye hep bu yalanı söyleyip sonra Berillere gidiyordum ama babam beni umursamıyordu bile.
Bora şükür ki peşimden gelmemişti ve ben 1 saat sonra taksi bulup eve gelebilmiştim. Okulda Poyraz'ı görüyordum , biliyorum o da beni görüyordu ama bana bir hiçmişim gibi bakı.... Hayır o bana bakmıyordu bile.
Nasıl bu noktaya geldiğimizin farkında bile değilim. Ama aynaya baktığımda göz altlarımın ağlamaktan çökmüş olduğunu görüyorum. Kapı çalınca isteksizce yerimden kalkıp aşağı indim. Annem ve babam gelmiş olamalıydı ama ben ilk defa heyecan veya mutluluk duyguları barındırmıyorum içimde.
Kapıyı isteksizce açıp kenara çekildim. Annem ve babam bir şey konuşuyordular. Yüzüme bakmadan içeri girerken beni farkeden kişi bavulları içeri taşıyan şöförümüz olmuştu. Beni sanırım ilk defa böyle görüyordu ki şaşırmıştı. Yani gözlerini ve ağzını açması şaşırdığını belirtir öyle değil mi?
Şöförümüz eşyaları koyup çıktığın ben hala kapının pervazına yaslanmış bir şekilde annemle ve babamı izliyordum.
Beni görmemeleri burnumda biz sızı oluşmasını sağlarken kendime gelemeye çalıştım. Annem mutfağa yöneldiğinde bende peşinden gittim. O su içerken ben de ona bakıyordum. Gözü bana kaydığında kaşlarını çattı.
Yanıma yaklaşıp soğuk bir ses tonuyla "Eylül hasta filan mısın aile doktorunu çağıralım mı ?" Başımı salladım sadece. Gerek yok anlamında.
Tam mutfaktan çıkıyordu ki "anne " diye seslenip durmasını sağladım. Arkasını döndüğünde bir anda sarıldım ve "seni özledim." Diye fısıldadım. Geri çekildiğimde annemin şaşkın bakışları karşısında bende şaşırdım. Çünkü şaşırması şaşırtıcıydı.
Tamam bu halde bile saçmalıyorum. Ama kelimelerin azabına uğradım ne yapabilirim ki ?
Bir şey demesine izin vermeden mutfaktan çıkıp odama çıktım. Yatağıma kendimi attığım da yanaklarım çoktan ıslanmıştı.
Telefonumun çalmasıyla yatakta doğruldum. Arayan kişinin numarası kayıtlı değildi. Bir iç çekip telefonu açtım. "Eylül ben Bora sakın kapatma yoksa .... Yoksa evine gelirim ki sanırım evdeki kişiler annenle baban . Yani beni görseler pek iyi olmaz."
Bu yaptığı şey resmen tehditti. Resmen beni tehdit etmişti ve başarılı olmuştu çünkü telefonu kapamadım.
"Tehdit mi ediyorsun Bora ?" Hafif sitem hafif öfke ve biraz da yorgunluk barındıran ses tonumun üzerine ilk cevap vermese de daha sonra yapmacık bir şekilde boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Bela
RomanceEnerjisini atamayan küçük bir çocuk gibiydi ruhu. Hınzır, heyecanlı ve ne yapacağını şaşırmış, etrafına saldıran küçük bir çocuktu esasen. Oynamak istiyordu. Kimse onunla oynamak istemiyordu. Çünkü insanların canını acıtıyordu. Kanatıyordu insanlar...