Koşmak nedir?
İnsanlar için sadece sağlıklı yaşamaları için yapılması gereken bir spor mu? Birilerine yakalanmamak için kaçmak mı? Bir yere acelesi olunduğu için can sıkıcı bir şeyi yapmak zorunda olmak mı, zaman kaybı veya yorucu bir şey mi? Yada benim gibi olanlar için hayatın ta kendisi mi?
Çocukluğumdan beri koşmak zorundayım. Küçükken babamdan korktuğum için koşardım, şimdi ise korkacağım bir babam yok ve ne kadar iyi bir ilişkimiz olmasa da onu özlüyorum. Fabrikada mesaiye kaldığı bir gece olmaması gereken bir kaza oldu ve babam o sabah kahvaltıya gelemedi. Annemin hazırladığı tüm kahvaltılara fazladan bir tabak koymasını gerektiren bir kaza. Tüm kahvaltıları o kazadan sonra annem ile yalnız yapmaya alışmaya çalıştık. Aslında tüm hayatta yalnız olmaya alışmaya çalıştık. O kaza bizi birbirimize daha da yakınlaştırmıştı ama içimizden de büyük bir parçayı yanında götürmüştü. Babam her zaman benim iyiliğimi isterdi. Tek çocuk olduğum için üzerime epey titrerdi, fakat ben maalesef epey yaramaz bir çocukluk geçirmiştim ve babamın da sinir hastalığı vardı. Pekiyi bir uyumumuz olduğu söylenemezdi. Kafasının tasını attırdıktan sonra ne olacağını bildiğim için tüm gücümü kaçmak için bacaklarıma yüklerdim. İsterse kısa sürede yakalayabilirdi ama koşmak onu da beni de sakinleştiriyordu. Birçok akrabam ona çok benzediğimi söylerler. Sinirli bir mizaç, benzer bir yüz siması, ve en büyük benzerliğimiz koşmak. Evet ona benziyordum sanırım.
Kazadan sonra fabrika tarafından anneme pek de dolgun olmayan bir maaş bağladılar ve okulumun da tamamen masraflarını karşılayacaklarına dair bir söz verdiler. Kazanın sorumlusu kaçak sigortadan gelen bir kıvılcım olduğu için anneme konuşmaması için de yüklü bir miktarı banka hesabına yatırdılar. Ne kadar babama olanlar yüzünden onların cezalarını çekmelerini istese de bu paraya ihtiyacımız vardı. İçi kan ağlayarak bunu kabul etmek zorunda kaldı. Babama ihanet ettiğini düşünüyordu ve bu düşüncesi üç yıldır devam ediyor.
Maddi durumumuz hiç yerinde olmadı o yüzden okula hep koşarak gittim. Şikayetçi falan değilim. Koşmak bana babamı hatırlatıyor. Hala onun sayesinde içimdeki şeytanlarla mücadele edebiliyorum.
Şimdilerde babamdan kaçmama gerek kalmasa da mahalledeki kabadayılar onun yerini rahatlıkla dolduruyordu. Gerçekten korktuğum için mi kaçıyordum onlardan? Sanmıyorum. Onlara, kimseye zarar vermek istemiyorum ve eğer kalırsam muhtemelen birileri zarar görecek o yüzden kaçmak, koşmak en iyisi.
Bugün kazanın üçüncü yıl dönümü. Aileden bazı kişiler ve babamın iş arkadaşları ufak bir anma töreni yapıyorlar ve ben böyle önemli bir şeye geç kaldım. Uzun süredir koşuyorum ve kan ter içinde kaldım. Sokaklardan koşabildiğim son hızda geçerken buralarda babamla koştuğumuzu hayal ettim. Beni kovaladığı zamanlar aklıma geldi. Ağzından öfke kusarken bir yandan da gülerek peşimden gelirdi. Üç yıl geçmişti unutamamıştım ama belki de biraz olsun alışmıştım. Gözümden ufak bir yaş rüzgara karışarak kuruyunca duraktan hareket etmek üzere olan otobüsü görüp düşüncelerimi bir kenara bıraktım. El kol hareketleri yaparak ve soluk soluğa bağırarak hızımı daha da arttırdım. Neyse ki şoför beni gördü ve duraktan son anda hareket etmekten vazgeçti.
"Teşekkür ederim." Sık sık alıp verdiğim nefesler arasında birkaç kelimeyi birleştirmeyi başarabilmiştim. Şoför kafasını aşağı yukarı hareket ettirip kapıyı kapattı ve otobüsü hareket ettirdi. Otobüs neredeyse doluydu ancak cam kenarında kafasını çantasına yaslamış ve muhtemelen şu anda rüyalar aleminde olan kızın yanında tek kişilik bir yer vardı. Koltuğa oturup soluğumu kontrol altına almaya çalışırken yanımdaki kız uyanarak çantasından bir şeyler aramaya koyuldu.
"Al bunu iyi gelir." Naneli bir sakızı elime tutuşturup koltuğa yaslandı. "Teşekkür ederim." Sakızı ağzıma attım. Nefesimi kesse de bu duyguya bayılıyorum. Sanki ormanda yada bir dağın zirvesinde nefes alıyormuşunuz gibi hissettiriyor. "Otobüse yetişmek için uzun süredir koşuyorum eğer rahatsız ettiysem özür dilerim." Gözlerine umursamaz bir ifade yerleştirdi. "Önemli değil hem kim otobüse zamanında yetişebildi ki." "Alas ben." Elimi uzatınca yumruğunu ortasına vurdu. "Ben bu durakta inmeliyim." Kalkarak kapının önüne geçti. "Bu kadar koşmamaya çalış." Kapı açılıp inmeye yeltendi "Adını söylemeyecek misin?" otobüsten inmişti ve otobüsteki herkes bana anlamaz gözlerle bakıyordu. "Umarım tekrar görüşürüz." Sessizce mırıldanarak kafamı cama yasladım ve ineceğim durağa kadar öylece kaldım.
Hayatınız en önemli görevlerinden birine geç kalınca ne hissedersiniz? Mezarlığa yetişebildiğimde sadece birkaç yakın akrabadan başka kimse kalmamıştı. Annem mezar taşının yanına konulmuş bir taburede engelleyemediği gözyaşlarına rağmen dik durmaya, güçlü görünmeye çalışıyordu.
"Geç kaldın." Göz yaşlarını babamın hediyesi olan kazağının yenleriyle silip gözlerime sitemle baktı.
"Özür dilerim anne..." beni durdurarak mezar taşına elini koydu. "Benden değil babandan özür dile." Haklıydı geç kalmak ailecek en nefret ettiğimiz şeydi. Mezar taşındaki artık ezberlediğim yazıları tekrar okudum.
Selim Korkmaz
D: 24.06.1971 Ö: 23.07.2012
RUHUNA FATİHA
Bir süre boş gözlerle mezarı izledikten sonra gitme zamanımız geldi. İkimizde onu yalnız bırakmak istemiyorduk ama artık eve gitmeliydik.
"Anne." Ağlamaktan kanlanmış gözleriyle tabureden kalkarak koluma girdi. "Üç yıl oldu be Selim. Bizi bırakalı sözünü tutmayalı üç yıl oldu." Kafasını göğsüme yaslayarak benden güç almaya çalışıyordu. İkimiz için de zor bir gün olmuştu ve birbirimizden güç almamız lazımdı.
"Araba nerede?"
"Sokağın başına bıraktım."
Arabaya bindik ve kalbimizin yarısını bıraktığımız mezarlıktan bir an öne ayrılmak için hareket ettik. "Neden geç kaldın? Herkes seni sordu."
"Yeterince hızlı koşamadım."
"Artık koşmayı bırakmalısın. Bazen o kadar dengesiz koşuyorsun ki o aklıma geliyor."
"Herkes babama benzediğimi söylüyor. Aklına gelmesi normal."
"Düşündüğünden daha çok benziyorsun emin ol."
"Bu gece çatı katına çıkacağım haberin olsun."
Kaşlarını çatıp kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı "Çatı katı yasak bölge biliyorsun. Selim yasakladı biliyorsun."
"Ne var ki çatı katında üç yıl geçmesine rağmen hala göremiyorum."
"Bende bilmiyorum ama bir seferinde çizimlerinin olduğunu ve zamanı gelince senin göreceğini söylemişti."
"Zamanı ne zaman gelecek?"
"Ellerini direksiyondan kaldırıp omuzlarını yukarı aşağı oynattı "Nereden bileyim?"
"Babamın çizim yaptığını bana ilk defa söylüyorsun."
"O birçok şey yapabilirdi. Artık Selimi konuşmayı bıraksak diyorum. Farkındaysan onun mezarının başından dönüyoruz."
"Özür dilerim ama madem babama benziyorum onu daha çok tanımalıyım."
Konuşmamız bitmişti ve ben merakımın artmasından başka bir şey kazanamamıştım. Koltuğa biraz daha yaslanıp karanlıkta araba farlarından çıkan ışıkların dansını izlemeye başladım. Annem benden bir şey saklıyordu ve buda çatı katındaydı. Buna artık adım gibi eminim. O çatı katına çıkmalıyım ve küçük sırlarını öğrenmeliyim.
"Ne düşünüyorsun?" annem yoldan gözlerini ayırmadan sormuştu.
"Biriyle tanıştım."
"Bu biri gözünü kırpmadan düşünmeni sağlıyorsa önemli birisi olmalı. Adı ne?"
"Bilmiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Eşiğinde
FantasyYunan mitolojisinde mutluluğa dair bir hikayeye göre, Tanrılar, insanlar mutluluğu arasın ve böylece de kıymetli olsun diye saklamaya karar verirler. Biri der ki, “Göklerin en uzağına saklayalım.” Diğeri, “Denizin en dibine…” Öbürü, “Ormanın en kuy...