Bu güne kadar aldığım her nefesi tek bi amaçla geri verdim; 'herşeyi, en kötüyü bile sev.' Biricik, hayatımı adadığım, hep yanımda olan ve Allah ömür verdikçe de hep yanımda olacağına inandığım tek kişi, babannem öğretmişti bunu bana. Daha doğrusu hayat felsefem haline getirmişti yavaş yavaş.
Hâlâ her yalnız kaldığımda iki gün önce ki olay aklıma geliyordu ki zaten iki gündür rüyalarımın daha doğrusu kabuslarımın baş rolündelerdi. Fırat'a anlatmamıştım olanları ama onun halinde de bi gariplik vardı açıkçası.
Sonunda pazar günü gelmişti. Bugünümü diğerlerinden daha çok sevmemin kesinlikle tembellikle alakası yok. Her hafta mahallenin kitapçısı Mehmet amca benim için açardı dükkanı. Oraya öğleye doğru gider dükkanı beraber toplarız Mehmet amcayla. Bi çay söyler nasihatlerini dinlerim hep. 'Mükemmel değildir kimse.' der Mehmet amca. Haklıdır da bi bakıma.
Bugün de dükkana gidip yardım ettim Mehmet amcaya. Sonra çayları söyleyip eski sobanın önüne oturduk. Tüm mahalle doğalgaza geçmişti fakat Mehmet amca hâlâ diretiyordu geçememek için. Eski günlerini hatırlatıyormuş ona. Ne yalan söyliyim ben de severim sobanın odunları ateşinde döverken çıkardığı o melodik sesleri. İnsanın içine işliyo sanki. İliklerine kadar ısınıyo insan soba sesiyle.
Çaylar geldiğinde Mehmet amca iki şekerini atıp karıştırmaya başladı. Ben çayı şekersiz içen kesimdenim. Yok öyle kilo almıyım diye değil tamamen aroması için. Bence şeker atınca çayın tüm muhteşemliği ikinci el gibi oluyo. Elindeki kaşığı iki tur daha dönderip bi kere de bardağın kenarına vurdu ve çay tabağının kenarına özenle yerleştirdi. Ben merak dolu gözlerimle onun anlatacaklarını beklerken...
"Cenk nasıl, iyi mi?"diyince başta bozuldum tabi söylediği şey bi hikaye yada nasihat olmadığı için ama çaktırmadım.
"İyidir heralde. Ahmet amca dışarı çıkartmıyomuş. Bugün de ailecek birşeyler yapacaklarmış. Cenk'e iyi gelsin diye." diyip çayımdan iştahlı bi yudum aldım.Biz daha derin sohbetlere girmiştik ki kapı birden açıldı. Ama herkes bilir bugün kapalı olduğunu. Mehmet amca ayaklanıp:
"Bugün kapalıyız evladım, acil değilse yarın gel." dedi. Daha ben arkamı bile dönmemiştim ki duyduğum ses tonu kalbimin teklemesine yetmişti bile.
"Sana veya dükkanına gelmedim beybaba..." dedi ve durakladı, o sıra bende ona taraf döndüm. "...ben Işık için geldim."diyen Zehir'e ben şaşkın, Mehmet amca ise kızgın bakıyordu. Zehir ise ikimize de 'daha fazla beklemiycem, her an hır gür çıkarabilirim, bilmem anlatabiliyo muyum?' bakışları atıyordu.Ben bi anda ayağa kalkıp önce Zehir'e sonra Mehmet amcaya baktım ve;
"Önemli bişey değil Mehmet amcacım, mahalleden bi tanıdık işte."diyip Mehmet amcaya biraz daha eğilerek kısık sesle "Bu arkadaş Fırat'ın arkadaşı da. Dün biraz tartıştılar. Kesin ondan gelmiştir." diyip bahaneme inanması için bi kaç saniye verdim ona. Nedense Mehmet amcaya mantıklı gelen bahaneme «tamam tamam yalanıma» onay verince mevsimliğimi alıp çıktım dışarı. Çantamı felan hep içerde bıraktım çünkü geri döneceğimi umuyorum. Yani inşallah.Dışarı çıktığımız gibi Zehir sanki arkasından atlı kovalamıyormuş gibi yürümeye başladı. Ama yani ben nasıl sana yetişeyim. Bi on dakka ben de hızlı yürümeye çalıştım. Sadece çalıştım ne kadar başırılı oldum? Orası tartışılır. Daha sonra pes ettim ve normal hızla onu takip ettim. Bi ara gözden kayboldu felan ama buldum en sonunda. Durduğumuz gibi etrafıma bakmadan tabiri caizse çemkirdim çocuğun suratına;
"Ya senin sorunların felan mı var? Hem gel diyosun hemde arkandan koşturuyosun? Pardon da neden?"diyip cevabını beklemeye başladım. O ise sanki arkasından koşturtan o değilmiş gibi pişkin pişkin suratıma bakıyordu.
"Her zaman böyle kolay yalan söyler misin?"dedi. Tabi ben hiç beklemediğim için afalladım sorusu karşısında.
"Ne deseydim Mehmet amcaya? 'Ya Mehmet amca ben bu çocuğun arkadaşını şu bizim Ahmet amcanın oğlu Cenk'e paket satarken bastım. Bu beyfendi ve arkadaşı olacak iri kıyım da beni tehtit felan ediyolar.' mı deseydim?"diyip ellerimi bel boşluğuma yerleştirdim. Ama o hiç istifini bozmamıştı.
"Hayır tabikii. Onları söylemiyecek kadar zekisin ama bunları benim karşımda tekrar dile getirecek kadar da aptalsın." dedi. Bana bile bakmıyordu. Baktığı tarafa istem dışı bi kaç saniye bakınca nereye geldiğimizi yeni farketmiştim. Evet, yeni farkettim. Çok yoruldum çünkü. Deniz kenarına geldiğimizi görünce neden bu kadar yorulduğumu anlamıştım. Bizim mahalleye uzaktı çünkü deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR
Teen FictionBen Işık. 19 yaşındayım. Aslında 3 gün daha yaşasaydım 20'me girecektim. Ama en karanlığından bi kurşun yaklaşık 1 buçuk saattir sanırım karnımın üst tarafında birinin onu çıkarmasını bekliyor. Yada kendini iyice vücudumla bütünleşiyor... Yarım yama...