<5>

32 9 0
                                    

Dükkana geldiğimden beri Zehir'in kitabı okuyup okumadığını düşünüyordum. Nerdeyse mesai bitmişti. Ve ben hâlâ işime odaklanamıyordum.

Çıkışta Fırat ve Ahmet amcayla vedalaşıp yürümeye başladım. Kulaklığımı özenle kulağıma yerleştirip ellerimi cebime koydum. Ama nedense hangi müzik çaldığını duymuyordum. Daha doğrusu algılayamıyordum. Çünkü karşı duvara yaslanmış ve büyük bir ihtimalle beni bekleyen bir adet Zehir vardı. Elinde sabah verdiğim kitabın galiba son sayfalarını okuyordu. Daha yeni taktığım kulaklıklarımı aceleyle çıkarıp koşar adımlarla Zehir'in yanına vardım. Birşey söylemedim. Usulca ve sessizce kitabı bitirmesini bekledim.

Kapşonunu kafasına geçirmiş olsada o tanıdık siması hala belli oluyordu. Zehir ne esmer ne de sarışındı. Kumralın en gizemli haline sahipti. Ne kadar kötü olduğunu savunsada O'na inat saçları kahverenginin en masum rengiydi. Gözleri... Hangi renk olduğu fazla da önemli değildi aslında benim için. Çünkü Zehir gibi bakıyordu. Zamanına ve yerine göre nerdeyse tüm renklere sahipti. Bakışlarından taşan zehir göz altlarına da sürülmüştü. Anlamıştım en ilk zamanda. Ama hiç sormadım. 'Göz altlarının kararması vaz geçişinden mi?' diye. Ki bence gözlerinin sadece güvene ve sevgiye ihtiyacı vardı.

Bitirdiği kitabın kapağını yavaşça kapatıp bana en zehirli bakışlarını yolladı. Bense meraklı göz bebeklerimle onun gözlerinin en derinine yerleştim.

"Kitap..."dedi ve bana uzattı kitabı. "... ilgimi çekti. Ama bu kız zaten başta hıristiyanmış. Kısacası zaten bi tanrıya inanıyormuş. Yanlış kitap seçimi küçük hanım." dedi ve sırtını dayadığı duvarda dikleşti. Ve benim konuşmama izin vermeden gitti.

"Ama... Zehir bi bekler misin? Hey..." diye arkasından bağırdım sadece.

Kitapta Maria adında bir katolik kızın Abdulvahap adında bir genç tarafından müslüman edilişi anlatılıyordu. Maria'yı bilgeliğiyle etkileyen Abdulvahap sonunda kıza aşık oluyordu. Başta Maria kabullenmese de en sonunda O da Abdulvahap'ı sevdiğini kabulleniyordu.

Eve doğru 'başka ne yapabilirim?' diye düşünerek yürüyordum. Apartmandan içeri girdiğimde karşı boş olan daireden duyduğum seslerle yeni komşularımızın olacağı anlamına geliyordu.

Anahtarı deliğe soktuğum gibi kapı aniden açıldı.
"Hoşgeldin güzellik." diyen Gökhan' la burun burunaydık.

"Sen hala gitmedin mi ya?" diyip elimle Gökhan'ı itip içeri girdim.

"Aa çok ayıp Işık." diye babannem yanıma geldi. "Kızım bi içeri gelir misin benle? Sana birşey söylemem lazım." dedi ve odama girdi. Bende arkasında odama girip kapıyı kitledim. Babannem 'biraz abartmıyor musun?' bakışlarını aldırmadan yatakta babannemin yanına oturdum.

"Evet sultanım. Seni dinliyorum." diyip dinleme pozisyonuna geçtim.

"Kızım biliyorsun teyzenler yurt dışında yaşıyorlardı." dedi ve bekledi.

"Eee?"dedim sabırsızca.

"Ama buraya taşınmaya karar vermişler. "dedi bi çırpıda. Benim aklıma hemen karşı daire geldi tabi.
"Yooo. Hayır. Babanne sakın teyzemlerin karşı daireyi tuttuklarını söyleme." dedim elimi yüzüme kapatarak.

"Yok. Karşıyı başkası almış. Ama teyzenler de yakın bir yeri kiralamışlar." dedi. En azından her kapıyı açarken Gökhan' la karşılaşma korkum olmayacaktı. Buda iyi birşeydi.

Akşam yemeğine yorgun olduğumu söyleyip katılmadım. Ki öyleydim. Sıcak bir duşun ardından uykunun cömert kollarına sıkıca sarılıp gözlerimi yumdum.

ZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin