Bulunduğumuz oda karışımı yer oldukça sessizdi ki sesimin yankısını duydum,gözlerimi kapattım ve olacaklara kendimi hazırlamaya çalıştım,karşıma çıkabilecek en kötü seçenekleri hesaplamaya çalıştım;pekala karşıma bir kutup ayısı çıkabilirdi yada bir fok balığı,soğuktan donabilirdim daha kötüsü Tura ölebilirdi,düşüncesi bile beynimi acıtmaya yetti. Sakinleşmeye çalıştım,Tura ölmeyecekti ben ölsem bile hayatta kalacaktı. Bir süre sonra tüylerimin diken diken olduğunu hissettim sanki soğuk bu sabahki gibi bedenimi ele geçirmişti,dik durmaya çalıştım bu bir yarıştı ve ben pes eden biri olmayacaktım daha fazla. Gözümü açtığımda uçsuz bucaksız buzullar gittim,buzulların beyazlığı gözümü kamaştırıyordu, olduğum yerde dikildim soğuk Tura'yı rahatsız etmeye başlayıncaya kadar. Yerdeki sarı yeşil çantayı aldım,içinde bir hafta kadar bir süre yetecek kadar su, yüz yirmi metre uzunluğunda bir misina ve sekiz tane gri kenarlı el aynası vardı,bu sefer masraftan kaçınmışlardı. Çanta Tura'nın üç katı kadardı, misinanın sarılı olduğu yuvarlağı çıkartıp,özensizce botumun içine sıkıştırdım,aynaların iki tanesini ceketimin cebine yerleştirdim. Ardından Tura'yı çantanın içine yerleştirdim. Orada daha sıcakta olurdu en azından. Burada nasıl ısınacaktım keşke ısıtma seçseydim yada kürklü kıyafetler,içim ürperdi bir an soğuktan. Böyle acı verici bir şekilde ölmemeliydim,daha acısız daha güzel bir yolla ölmeliydim. Ailesizler için yapılan anket günlerini hatırladım,dikkatimi en çok çeken soru "Ölmek mi yaşamak mı?" olmuştu. Çoğu kişi ölmeyi tercih etmişti,küçük bir azınlık ise yaşamak demişti. Ben mi? Ben "Yaşamak ve ölüm kavramları arasındaki boşlukta kaybolmak." demiştim. Sonra bir daha anket yapılmadı ve sekiz ay boyu izlenmem için karar alındı ve daha bir sürü ıvır zıvır. Yürümeye başladım, çağdaşların soğuktan korunmak için buzdan evler yaptıklarını duymuştum. Şuan elimde olan tek yöntem bu olduğu için denemeye karar verdim,elime büyük bir kar parçası aldım aynayla elimden geldiğince düzleştirmeye çalıştım,küçük bir kulübe oluşturana kadar devam ettim zaten minyon yapılı olduğum için çok uğraşmam gerekmedi ama güçsüz biri olduğum için yorgun bitap düşmem uzun sürmedi. Daha sıcak tutuyor gibiydi, ama bu sefer açlık boy göstermişti, karnımın gurultusunu elimi üstüne bastırarak durmaya çalıştım,ama fayda etmiyordu. Çantamı sırtıma atıp,hızlıyla yavaş arasında bir tempo ile yürümeye başladım. Kutup ayılarının parçaladığı morslardan arta kalanları yiyebilirdim,çiğ et yemeye alışığım sonuçta ailesizlerin mutfağı bırakın ocakları bile yok, nerden bulabilirler ki ocağı? Gülümsedim, ileride bir mors leşi var gibiydi, daha fazla karnımın gurultusuna dayanamayıp koşmaya başladım, birden bütün vücudumu soğukta boğulurken hissettim. Nefes alamıyordum,nefes alamamak zaten yeterince zordu üstüne bir de -40 derece gelince öldüğünüzü hissetmemek zordu, soğuk bedenimin dışını yakıyor,nefesizlik ise akciğerlerimi vücudumun içini yakıyordu. Hemen buzul parçalarına tutunmaya çalıştım,dokunduğum her buzul parçası elimde kalıyordu,can havliyle diğer parçaya dokundum, bütün vücudumu dışarı çıkardım. Çantam. Tura! Çantamı hemen dışarı çıkardım,gözlerimden yaşlar akmasını engelliyemiyordum. Tura soğuktan büzüşmüştü,burnu bile soğuktu. Hala hayattadır umuduyla hafifce sarstım Tura'yı. En küçük bir ses çıkartmasına bile muhtaçtım,beni burada böyle bırakıp gidemezdi. Hafifce gözlerini araladı,küçük bir inleme çıkardı genzinden ardından elimi yalladı ve gözünü tekrar kapattı. Tura, her şeyden çok sevdiğim varlık artık hayatta değildi. Ayağa kalktım,deliriyordum. Ağlayamıyordum sadece bütün vücudum yanıyor, acıyı en derinden hissediyordum. Çığlıklar atmaya başladım,göz yaşlarım Tura'nın kucağımdaki cansız bedenine akıyordu,ölmek istiyordum,hayatımda ilk defa bu denli ölmek istiyordum. Tereddüt etmeden buzulların içine atladım,gözlerimi kapattım ve sessizce ölümü bekledim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç
RandomÜç,üst üste görülen üç rüya,üç yazı dolu duvarlar. 'Üç ne?' diye soruyorum,arkamdan bir ses bağırıyor 'Sana ne,sen kendi işinle ilgilensene.'