''Acı Hissedilmek İster''

25 1 2
                                    

Ciğerimin yanmasına aldırmadan suyun altında ölmeye çalışmaya devam ettim,ne kadar başarılıydım bilmiyorum ancak ölmek için elimden geleni yapıyordum. Ciğerimin yanmasını hissetmiyordum bile. 'Çektiğim ruhsal acının yanında bu nedir ki?' diye homurdanmaya çalıştım suyun altında. Üstümden bir karaltı geçti,geri geldi ve tam üstümde durdu. Bir kanca uzattı, kafamı sabitledi ve sudan çekip çıkardı. Havada tekmeler,çığlıklar atıyordum,hıçkıra hıçkıra ağlıyordum 'Bırakın beni Tura'nın ölümüne nasıl sebep olduysanız benim ölümüme de sebep olacaksınız' diye bağırıyor,bırakın bir kızı kaba saba adamlara bile yakışmayacak küfürler ediyordum. Daha fazla yukarı çekildiğimi hissettim ve bir çeşit aracın içine girdim,uçabilen bir araç. Daha önce dolmuşa bile binememiştim bu yarı araç yarı kuş şeye nasıl binebilirdim ki? Kapıları kapandı,küçük pencereden gökyüzünü görebiliyordunuz ama umurumda değildi. Ben aşağıdaki buz kütlelerinde ruhumu bırakmıştım,ben kalbimi gömmüştüm o buzullara. Şuan bir ruhum yoktu,sadece bedenim ve beynim vardı,daha fazla acı çekebileyim diye. Daha önce bıçaklanmıştım,kaşlarım tek tek kör bir cımbızla çekilmişti ve başımda sandalyeler kırılmıştı ama hiç birinde bu kadar gerçek bir acı çekmemiştim. Kalbimin içi yanıyor,beynim zonkluyordu,kolumu kaldırmaktan bile aciz hissetmiştim kendimi. İlk defa bu kadar güçsüz hissetmemiştim kendimi. Tura'yı kurtaramadığım için kendimden Çağdaşlar'dan nefret ettiğim kadar nefret ediyor,iğreniyordum. Ölmeyi hakkeden bendim,mükemmel bir köpek değildi. Kolumu ısırdım,bir süre sonra ağzıma kan tadı geldi. Yere damlayan kanlarım bana huzur veriyor, Tura'ya tekrardan kavuşabileceğime inandırıyordu beni. Bir süre sonra beni sudan çıkaran alet yine kafamdan tuttu,aşağı sarkıttı. Aşağıdaki tavanı yarılan bu sayede içindeki beyaz yataklar görünebilen bir odaya bıraktı beni. Yatağa yattım hemen ardından robot insanlardan biri geldi. Belirgin elmacık kemikleri,esmer teni ve sarı saçları ile iğrenç bir kadındı,burada yaşayan diğer herkes gibi. Kolumu tuttu,ısırdığım yerlere pansuman yaptı ve bir iğne vurdu. Yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu,onları açık tutamıyordum. Gördüğüm son şey beyaz çirkin tavan oldu. Gözümü tekrar açtığım anda yanı bir robot insan geldi,ne kadar süredir uyuduğumu bağırarak *belki* biraz tekmeleyerek sordum. Biraz mı? Baya,robot insanın benden sonra kendine pansuman yapması gerekecek herhalde. Üç gündür Tura'sız bir şekilde uyuyordum ve hiçbir acı hissetmiyordum. Garip. Robot insan odadan çıkar çıkmaz başımı hararetle sağa çevirdim,acı hissetmiyor olabilirdim ama hala nefreti en derinden hissediyordum. Sağ tarafımda benim gibi yatakta yatıp robot insanları tekmeleyen biri vardı. Pembe saçları ve mavi gözleri vardı. Annesi uçan pembe at mıydı acaba? Kendi komik olmayan esprime sekiz dakika kadar bir süre avazım çıktığı kadar güldüm. Ardından ayağa kalkıp pembe atlı annesi olduğunu tahmin ettiğim oğlanın yanına yürüdüm. Yatağının baş kısmına tükürdüm ve iğneleyici bir sesle 'Adın ne pislik?' diye fısıldadım. Döndü,mavi gözlerini açıp bana baktı sonra umursamaz bir sesle 'Prens Elliot,senin?' diye fısıldadı. Uzun süre yine o iğrenç kahkahamla güldüm ve 'Sen prens olduğunu mu sanıyorsun,buradaki kimse bir ayak tırnağım bile olamaz.' diye bağırdım ona avazım çıktığı kadar. Sakinlikle karşıladı,yataktan doğruldu ve 'Acı hissedilmek ister' diye homurdandı ardından 'Ne düşündüğün umurumda değil,olamaz da zaten. Ruh sağlıkları hastanesindeyiz hepimiz sana ağır depresyon bana da şizofren diyorlar,bir prens olmadığımı söylüyorlar hep. Ama umursayamam çünkü umursarsam uğruna acı çekecek daha çok şeyim olur ve ''acı hissedilmek ister''.' dedi ve odadan yavaş adımlarla çıktı. Özür dilemek,koşup ona sarılmak ve onun bir prens olduğunu söylemek istediğim ama egoist yanım tersini söyleyip ona bir yumruk atmamı fısıldıyordu. Yani hiç bir şey yapmadım. Ama nereye gittiğini merak ediyordum,peşinden gittim. Bir süre sonra durdu ve 'Yemekhaneye gidiyorum eğer beni bunun için takip ediyorsan' dedi. Sağ tarafımızda birden bir kapı açıldı,kolumdan açılan kapının hemen yanındaki çıkıntıya çekti ve 'Kısa yoldan geçmemiz yasak bu yüzden sessiz olsan iyi olur'diye fısıltıyla karışık homurdandı. İçerisi de bembeyaz da ama bir sürü insan bir şeylerle uğraşıyordu,sanırım o şeylere bilgisayar diyorlar. Ardından gözüme tanıdık biri çarpıyor,yaşlı bir kadın. İçimden küfrediyorum ve 'Ben bu kadını tanıyorum' diye fısıldıyorum Prens Elliot'a. Yaşlı kadını nereden tanıdığım aklıma geliyor bir anda gözümde 'Sakın sola dönme' diyen bir kadın beliriyor. Aynı kişiler,kafayı yemiş olmalıyım ama hayır iyiyim kadının kulağımda 'Sakın sola dönme' diyen sesi yankılanıyor.


ÜçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin