Tekrar merhaba arkadaşlar. Aslında ikinci bölümü biraz daha geç yayımlayacaktım lakin hikayeyi ve konusunu daha iyi tanımanız için kısa bir bölüm daha paylaşma kararı aldım. Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Hatalarımı açık açık söylemenizi isterim güzel bir dille. İyi okumalar :)
" Hayır! Sakın yapma o benim canım." Gülüyordu siyah adam ben feryat figan bağırırken. Emre'nin dokunmaya kıyamadığım saçlarını çekerek kafasını geri yatırmış ve boğazına bıçağı dayamıştı. İçim gidiyor, dokunamıyorum. Uzansam belki onu kurtaracam. Yapamıyorum... Sadece bağırıyorum. Ve o siyah el hareket ediyor yavaş yavaş bıçak oynuyor. Emre'nin boğazı... Hayır yapma, ona bunu yapma! Bir ses... Beni mi çağırıyor ne ? Dinliyorum. "Benâm... Benâm..." Gitmem gerek Emre gitmem gerek.Gözlerimi açtığımda karşımda Sırmayı gördüm. Oldukça endişeli görünüyordu, artık dışardan nasıl görünüyorsam. Alnımdan aşağı önce yavaş ve gittikçe hızlanan ter damlasını hissettim. Rüyamda Emreyi görmüştüm. Uzun zamandır görmüyordum ve açıkcası gördüğümde de bu şekilde göreceğimi tahmin etmemiştim. Sırma iyi olduğumu görünce bir nefes verdi ve sanki sözlerini özenle seçer gibi konuştu.
"Çok kötü görünüyorsun. Ne gördün rüyanda ?"
Ona Emreyi gördüğümü söylemeyecektim çünkü bir daha Emre konusunu açmamak üzere kapatmıştım ve açarak hem kendimi hemde yakınlarımı üzmek istemiyordum. Cevap verecek bir şey bulamayınca hızlı bir şekilde "Unuttum." diye geçiştirdim ve tatlı bir gülümseme ile karşılık verdim. Sırma da buna inandı ve aynı gülümsemeyle bana karşılık verdi. Daha sonra bir şey hatırlamış gibi yeniden endişelenerek:
-Saat 7.30 hadi geç kalacaksın, İdris amcadan laf yemek istemiyorsun bir an önce kütüphaneye git.
Ah yine geç kalmıştım. Hayır yani anlamıyorum alarm neden çalmıyor. Tüm deliller benim alarmı kapatıp uyuduğumu göstersede ben inanmıyorum. Eğer böyle bir şey olsa hatırlardım. Ayrıca sırf bu yüzden kütüphane müdürü İdris amcadan her seferinde azar işitmek canımı sıkıyordu. Ne kadar kütüphaneden çıktıktan sonra çok tatlı bir adama dönüşsede kütüphanede canımızı çıkarıyordu.
Sırmaya teşekkür edip hemen hazırlanmaya başladım. Bugünki görev listeme baktığımda bi sıkıntı sardı beni. Kütüphaneden 14.15 te çıkacaktım ve bugünki ayak işim bulaşıklara yardımdı. Tahmin bile edemediğim kadar çok kişi vardı ve bu da tahmin edemediğim kadar bulaşık demekti. Oflaya puflaya kütüphane yolunu tuttum. Kütüphaneye giden yol rengarenkti bu yüzden her seferinde belli bir renk seçer ve sadece o kareye basarak giderdim. Bu da benim günlük eğlencemdi. Bugünki rengimi sarı seçtim ve mal gibi göründüğümü aldırmadan eğlenceme başladım. Tam 3. kareye basacakken biri omzuma çarptı. O kadar acımıştı ki bi an "Taşa mı çarptım ne ?" diye düşünmeden edemedim. Lafımı esirgemeden "Oha yani insan pardon der, en azından nezaketen ! " dedim. Tabi bu arada çarpan kişiyi inceleme fırsatım olmuştu. Bi yerden tanıdık geliyordu ama böyle birini daha önceden gördüğümü sanmıyordum. Kumral saçları dağınıktı ve elaya çalan -yoksa yeşil mi - pek anlayamadığım renkte gözleri yorgun düşmüştü anlaşılan gece uyumamıştı. Çarpanın şiddetini tişörtünden belli olan kasları görünce anladım.
Onu incelediğimi farkedince o da beni inceleyerek "Pardon hanımefendi. " dedi. Gayet kibar bi pardon olmuştu, bi an öyle dediğim için utandım. Bir dakika yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Niye gülüyordu ki ? Çok mu kötü görünüyordum acaba ?
Ben öylece durmaya devam ederken onun sırıtması daha da artıyordu. Huzursuzlanmaya başlamıştım. Üstümü inceledim, bir şey yoktu. Tam gitmek için harekete geçmiştim ki arkamdan:
-Dün gece iyi uyudun mu ? dedi.
Şimdi hatırladım. "Beni uykumdan eden manyak." diye geçirdim içimden. Tam söyleyecekken beni kaldırması konusunda haklı olduğunu düşündüm. Sonuçta uyunacak bir yer değildi. Bir cevap vermem gerekiyordu sakin görünüp döndüm ve "Evet." dedim hafif bir gülücükle. Ardından geriye döndüm ve kütüphanenin yolunda yürümeye devam ettim.
Çok geç kalmıştım. Yine İdris amcanın bağırışlarını duycaktım. Ama içeri girdiğimde ne İdris amcayı ne de çalışanlara bağırmasını duydum. Hayretle masama geçtim. Yan masamda oturan Nihal'e İdris amcayı sorduğumda bugün hiç görmediğini söyledi. Çok şaşırtıcı, görevine bağımlı bir adam nasıl olurda gelmezdi. En kötü haldeyken bile geldiğini hatırlıyorum.
Çok düşünmeyerek bugünki ders kitaplarımı çıkardım ve tam başlayacakken baş masanın mikrofonundan herkesin oraya odaklanmasını söyleyen bir ses duydum. Konuşan bir erkekti, ve söylediği ikinci cümleden sonra ben tamamen olaydan koptum. Defalarca cümleyi kafamda tekrarladım. Anlamak istemiyordum, lütfen başka bir anlamı olsun diye düşünüyordum ama cümle çok açıktı."İdris Demir, yaptığı hatalar yüzünden saygı değer patronumuz tarafından öldürülmüştür, bundan sonra kütüphane bana emanet ve emin olun ki her şey daha yeni başlıyor. "
Arkadaşlar lütfen oy ve yorumları unutmayın. Tavsiyelerinize ihtiyacım var. Herkese iyi bayramlar dilerim. Sevgilerimle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PATRON (ASKIDA)
AdventureOnun adı BENÂM ve bir geçmişi yok. Daha ne kadar devam edebilir bu belirsizlik içinde ?