BÖLÜM 1

197 16 14
                                    

Bölüm daha tanıtımı attığım zamanlarda hikayemi keşfedip, o taptatlı yorumuyla yüzümü güldüren @wampirella_style için :)

Multide hikayemizin yeni kapağı var. Evet fazla acemice, ben yaptım çünkü :D İlk kapağımız için de Mihriban'ıma teşekkür ediyorum, sağ olsun düşünmüş ve yapmış :)

Bir de Bulut ve Gökay'dan sonra, son olarak Giray'da karar kıldım. Bu isim konusunda aşırı kararsızdım. Neyseki sonunda karar verebildim :)

Yine hatırlatayım: Kendi ismimi kullanmamın çok özel bir nedeni yok, egoistlikten falan da değil :D Gamze'yi yazarken kendimi ve de hayatımı göze alarak da yazmıyorum :D Sadece ismimi bilinmeyen bir anlamından dolayı kullanıyorum. Onunla ilgili bir sahne var aklımda. Belki birkaç bölüm sonra alıntı halinde yazabilirim. Umarım bölümü beğenirsiniz :)

Keyifli Okumalar...

Gitarın bitiş ritmiyle beraber, ne zaman kapattığımı bilmediğim, gözlerimi açtım. Şarkı söylerken genel olarak gözlerimi kapatır ve kendimi şarkıya odaklardım. Müziğin ruhumdaki etkisiydi işte. Kendimi müziğin ritmine kaptırdığım an dünya yansa haberim olmazdı. Annem bu huyuma sinir olur, sürekli kızardı bana. Ama benim elimde olarak yaptığım bir şey değildi tabii. Hem... Olumsuz bir yönünü de görmemiştim bu huyumun. (Kendimi ikizlerin odasında bulmamın dışında...)

Gökçe'ye gülümseyip önce sandalyeden, ardından minik basamaktan indim ve kızların yanına döndüm yeniden. Hayranlıkla bana bakıp gülümsüyorlardı. Sesimi ve şarkıyı seslendiriş biçimimi çok sevdiklerini biliyordum.

"Kızım var ya, sen bu sesle, Shakira'yla bile düet yaparsın!" dedi Elif gülümseyerek.

Gülümsedim. "Abartma be! Normal ses işte," dedim.

Bulunduğumuz yer genel olarak takıldığımız kafeydi ve ben arada çıkıp bir şarkı söylerdim. Tabii her müşteri söyleyemiyordu benim gibi çünkü zaten solisti vardı bu kafenin. Benim çalışanlarla aram iyi olduğundan, bana torpil geçiyorlardı. Hoş, ben söyleme taraftarı değildim ama hem kızlar, hem de Gökçe ısrar edince onları kıramıyordum. Ve bugün de aynı şey olmuştu. Bayramın son günüydü ve biz okulun açılmasına bir gün kala, kızlarla buluşma ayarlamıştık. Sanki yazın neredeyse her gününü beraber geçirmemişiz gibi...

"Yalnız Gökçe gözlerini senden ayırmadı," dedi Ada, kaşlarıyla Gökçe'yi işaret ederken. "Var bu çocukta bir şeyler..." Ada ve şüpheci halleri... Bir erkek bana günaydın dese bunu ilan-ı aşk olarak algılayabilecek potansiyele sahip bir kızdı o...

Gökçe dediğimiz çocuk ise kafenin solistiydi. İlk olarak geçen sene gitar çalmak için girmişti kafeye. Ancak Tolga Abi -yani kafenin sahibi- bu sene uygun bir solist bulamamış ve Gökçe'ye hem gitar çalıp, hem de şarkı söylemesi için teklifte bulunmuştu. Gökçe de Tolga Abi'yi kıramamıştı. Aslında Tolga Abi ilk olarak bana iş teklifi sunsa da, ben ona henüz böyle bir şeye hazır olmadığımı anlatmıştım. Sonuçta haftanın birkaç gününde, bir kere söylemek ayrı; koskoca bir yazın, her gününü burada geçirmek apayrı bir şeydi.

Ada'nın gözleri sanki ortada bir sır varmış da, o da bunu çözmeye çalışırmış gibi kısılmıştı. Ben de onun bu haline ayak uydurup, "Bence kesin bana aşık!" dedim, sesime biraz da gizem katarak.

Anında gerçekliğe döndü. "Dalga geçmesene be!" dedi, sinirle sarı saçlarını geriye atarak.

"Asıl sen dalga geçme," dedim savunmaya geçer gibi ve koltukta geriye yaslandım. "Yanımda gördüğünüz her erkeği bana yakıştırmaktan vazgeçin artık! Berk için de aynısını yaptınız ama sonuçsuz kaldınız." Şirince gülümsedim, sözlerimi yumuşatmak ister gibi.

AMERİKA KAÇKINIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin