"Gamze!" diye e'leri uzatarak bağıran bir ses duyduğumda, korkuyla sıçrayarak uykumdan uyandım. Ne olduğunu anlamak ister gibi etrafıma bakındım ama odamda kimse yoktu. Uykunun verdiği aptallıktan olsa gerek, sesin sahibini de tanıyamamıştım. Saate baktığımda yedi olduğunu gördüm. Belki de beni uyandırmak için annem bağırmıştı. Ama annem beni uyandırmazdı ki. Uyandırsa bile bağırma yöntemini kullanmazdı.
Merakla yataktan kalktım ve pijamamı çeke çeke odamdan çıktım. Uzun koridorun en sonundaki odanın önünde, ki orası ikizlerin odası oluyor, Efe olduğunu düşündüğüm abim; elinde, ensesinden tuttuğu Ponpon'umla, sinirli bir yüz ifadesi eşliğinde bana bakıyordu.
"Abi ne yapıyorsun ya?!" diye bağırırken, abimin yanına gittim ve Ponpon'umu güvenli kollarımın arasına aldım. "Sen," deyip, parmağımı göğsüne vurdum. "Benim." Yine geçirdim parmağımı. "Biriciğimi. Evladımı. Nasıl. Ensesinden. Tutarsın!" Yine her kelimemde parmağımı göğsüne geçiriyordum.
"Lan seni beslediğimiz yetmiyor, bir de salak hayvanın çıktı başımıza! Sabah suratıma atladı beyaz tüy yumağın!" dedi sinirle ve saçımı çekti. Benim güzel saçımı! İşte benim için kayışların koptuğu an.
"Baba," dedim a'ları uzatarak. "Oğlun bana lan dedi ve saçımı çekti." Belki bu yaptığım fazla çocukçaydı ama babam böyle lanlı lunlu konuşmamıza çok kızardı ve ben, kedimi ensesinden tutup, onun canını yaktığı için abime çok sinirlenmiştim. Kesinlikle bir cezayı hak ediyordu.
"Ne oluyor, harp mı koptu yine?" diyerek, telaşlı bakışlarla yanımıza geldi annem. Babam da tam arkasındaydı. Evet, arada evde harba benzer kavgalar çıkarıyorduk abimle. Ve annemler de bu duruma alışmışlardı.
"Bu benim kedimi ensesinden tutup, canını yaktı!" dedim, işaret parmağımla Efe Abi'mi gösterirken.
"Oğlum delirdin mi? Niye kızın kedisiyle uğraşıyorsun?" dedi annem olaya el atarak. Ardından tavana dikti bakışlarını ve "Hey ya Rabbim, sen bu çocuklara akıl, bana da sabır ver," dedi. O an annemin durumunu düşündüm. Valla zordu. Dört çocuk! Hadi Kerem Abi'mi sayma, büyüdü gitti sonuçta. Ama diğer üçü. Aslında beni de saymayalım. Çünkü ben fazlasıyla uslu (!) bir kızdım. İşte arada damarıma basarlarsa bağırıyordum o kadar.
"O da odasının kapısını kapatmayı unutmasın, beyaz tüy yumağı da benim odama girip suratıma atlamasın!" Yanağını gösterdi bize ve "Çizmiş işte tırmıklarıyla!" dedi.
"Tırmık değil o tırnak," dedim, huysuz yüz ifademle. "Ayrıca sen kapını kapatsan ne olur?"
"Sabah sabah bu ses ne ya?" diyerek ve gözünü ovuşturarak yanımıza gelen Ege Abi'm de kadroya katıldı. Onun ardından da, yan odadan Kerem Abi'm çıkmış ve kadro tamamlanmıştı.
"Neyse çocuklar olan olmuş," derken, babamın olaya son noktayı koymak istediğini anlamıştım. "Kızım sen bundan sonra kapını kapatmayı unutma," dedi bana bakarak. Sonra gıcık abime döndü. "Oğlum sen de kapat kapını. Olur da kapıyı kapatmayı unutursa ve böyle bir olay tekrarlanırsa da, bu hayvanın-" derken, "I-ıhm," diyerek devam etmesine izin vermedim.
Yutkundu babam ve "Ponpon'un," diyerek kendini düzeltti. "Neyse işte, sen de Ponpon'un canını yakma. O bizim evimizin süsü." Babam da Ponpon'u çok seviyordu. Torunu olsa ancak bu kadar severdi. Aslında manevi olarak da torunu oluyordu.
Bu olaya da nokta koyduktan sonra hepimiz hazırlanmak üzere odamıza geçtik. Ponpon'umla beraber yatağa oturdum. Hemen kucağıma yerleşmiş ve mırlamaya başlamıştı bile. Tüylerini okşayarak uyumasına yardım ettim. Bir yandan da öğütler veriyordum kedime.
"Bir daha anneni bırakıp, kendi başına hareket etme, Ponpon. Hele ki o iki canavarın odasının önünden bile geçme. Psikolojini bozar onlar." Tamam der gibi miyavladı. "Aferin. Dün gece bana trip attın, bitti. Bugün trip atmanın bir manası yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMERİKA KAÇKINI
HumorSon derece ilginç bir karşılaşma... Giray elini Gamze'nin omzuna koydu ve "Dostum duyma sorunun mu var?" dedi. Gamze önce tip tip yüzüne, sonra da omzundaki eline baktı. Tabii Giray bu bakışları fark ettiğinde hemen elini indirdi. "Duyma sorunum yok...