Hastayım

35 4 2
                                    

Saatin çalmasıyla gözlerimi açtım hala çok yorgundum ama okula gitmek zorundaydım hem okul,hem YGS,hem iş,hemde ağlamak beni yoruyordu ama nedense dördünüde her gün yapıyordum. Bilge ve Beyza üzerini giymiş olarak içeri girdiler bende kalktım ve üzerimi giyindim kızlar bana merakla bakıyordu. Aynaya baktım gözlerim hala mordu saçlarımı taramaya başladım fakat hala tarağın değdiği her saç teli yere düşüyordu gözlerimden yaşlar akarken bırakrım tarağı kıvırcık ve gür saçlarımı kaybedemezdim. Düzenledim ve bıraktım kızlara belli etmemeye çalıştım aşşağıya inerken müdürenin bana yaklaştığını gördüm bana acıyarak bakıyordu yine acınmaktan bıkmıştım gözlerimi kırpıştırdım memnuniyetsin bir ifadeyle müdüreye baktım. Müdüre gömleğinin ucunu tutarak söze başladı;
-Kızım biraz önce yurdun avukatıyla konuştum. Ona bir mail gelmiş babanın bankaya olan borcu mahkemeye verilmiş. Mahkemede senin burada olduğunu bildiği için rapor göndermiş ödeyebilmen içim evi eşyalarıyla vermen gerekiyor buna haciz denir. Biliyorum zor ama başka çaren yok. O kadar parayı kısa sürede toparlayamazsın.
Beynimden kaynar sular dökülmüştü demek o bulduğum kağıt ödenmemiş bir borçtu gözyaşlarım akmaya başladı. Kafa salladım ve koşarak yurttan çıktım evin oradaki göle kadar koştum çok yorulmuştum. Banka oturdum gözlerim istemsizce kapandı. Uyandığımda beyaz boyanmış bir odadaydım kolumda kablolar vardı. Evet, burası bir hastahane odasıydı çok geçmeden içeriye Bilge,Beyza ve müdüre girdi. Bilge ve Beyza aynı anda
-İyi misin? diye sordular
Evet anlamında başımı sallasamda hiç iyi değildim damarlarım bile çok acıyordu. Müdüreye döndüm sanki benden bir cevap bekliyordu.
-Anahtar çantamın içinde onu alırsanız benim yerime herşeyi halleder misiniz? dedim.
Müdüre çok iyi birisiydi ben çok seviyordum onu yanıma doğru geldi saçlarımı okşadı ve;
-Merak etme kızım dedi.
Müdüre çantamdan anahtarı çıkardı o arada doktar içeri girdi. Acı gerçekle yüzleşecektim yani ben tahmin ediyordum ama onlar öğreneceklerdi. Doktor koluma bir serum daha vururken sordu;
-Zor olmuyor mu?
şaşırarak baktım doğrulduktan sonra
-Ne zor olmuyor mu? dedim
-Sen bu kadar acıya birkaç haftadır nasıl dayandın?
-Aşk acısı dedim ve kafamı diğer tarafa çevirerek devam ettim. Eğer aşıksan diğer bütün acıları hiç olarak görürsün. Aşk acısı daha zor doktor bey, aşk acısı daha baskın olur.. Dedim. Doktor acıyarak baktı ve devam etti;
-Üzgünüm gerçekleri bilmen gerekiyor. İyi değilsin dedi sözünü kestim
-Ölecek miyim? diye sordum Beyza ve Bilge ağlıyordu. Müdüre başımda bekliyordu.
-Bunu söylemek için çok erken bunu bilemeyiz ama mutlu olmaya çalış her hafta tedavilerine gel iyi olmak zorundasın dedi.
Sanki oda Semih'i biliyormuş gibi konuşuyordu yada ben herşeyi Semih'e göre yaşıyordum. Hayat oyunu büyük oynamıştı bakalım kim kazanacaktı.Doktor duyamadıklarımızı anlatmıştı..Herkez sessizdi benim içim çığlık çığlık. Hastahaneden çıkıp yurda geldik hala çalışıp Semih'e gitme fikrimden vazgeçmemiştim. Onun için bütün hücrelerimi feda edebilirdim. Kanser bir kızdım ve aşık olmuştum. Her gün ölen bir insan nasıl aşık olur? diye sormayın..Zaten insanı öldüren aşk değil midir? Madem aşk ölüm demek bende katlanırım dedim içimdeki aşık kıza.. O kızda hala umut vardı.Canım yanıyordu ama hala Semih'i düşünüyordum. Nasıl bir hastaydım ben? Aşık olmak mı hastalıktı? Yoksa onu silememek mi? Onu kaybetmeden gitmem gerekiyordu. Uykusuzdum ama gözlerimi her kapattığımda Semih'le gittiğimiz bank gözümün önüne geliyordu. Bilge ve Beyza beni rahatsız etmemek için bilgisayar başındaydılar. Aynada kendime baktım. "Semih beni bu halimde ne yapsın?" dedim içimden o eski halimden eser yoktu şimdi.. Gözlerim buğuluydu belkide kalbimin buğusu gözlerime yansımıştı. Semih..Semih.. Semihh olmazsa olmaz o. Zaten yanımda yoktu ama kilometrelerce uzaktan kalbimi yönetiyordu. Bu adamın kollarında ölmeliydim.

Sonbahar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin