"Hallettim."
Şef, masanın üzerine koyduğu çantanın fermuarını gürültüyle açıp, içinden birkaç kağıt çıkarttı.
"Ancak magazin haberi gibi değil de, normal gazete röportajı gibi görüşeceksiniz. Televizyon kanalı bu konuda fazla tehlikeli olabilir. Gazetenin birinde eski bir dostum var. Eğer teyit ettirmek isterlerse, arkadaşım görüşecek ve sizi ele vermeyecek."
"Kendi isimlerimizi mi kullanacağız?"
Barlas bunu sorarken, masanın üzerindeki kağıtları inceliyordum. Adamın evinin adresi yazıyordu ve onun dışında okumak istemeyeceğim kadar uzun yazılar vardı.
"Hayır. Algın senin adın, Melisa Toprak olacak. Barlas senin adınsa Recep Demirkol. İsimlerinize çok dikkat edin, adamın şüphelenmesini istemiyorum."
"Merak etme, Şef." Adresin yazdığı kağıdı katlayıp cebime koydum. "Hazırlan Barlas."
"Nasıl hazırlanmamı bekliyorsun?"
Gözlerimi devirdikten sonra, içerideki odaya doğru ilerledim, "Gel benimle."
Odaya girdiğim de Barlas hemen arkamdan içeriye girdi ve odanın içine uzun uzun baktı.
"Bir tiyatro salonunun kulisine benziyor."
"Bizde birer tiyatrocu sayılırız. Görünüşünü değiştir. Lens takmak istersen, aynalı dolabın içindeki çekmecelerin içinde var. Peruğa ihtiyacın yok ama gözlük takmalısın."
Barlas, aynalı dolaba doğru ilerlerken, bende odanın diğer ucundaki dolaba ilerledim. Kahverengi dolabın kapaklarını açarken, zaten ne giyeceğimi kafaya koymuştum. Elbiseyi hızlıca çıkartıp, perukların yanına ilerledim ve saçlarımı sıkıca topuz yaptıktan sonra, kısa ve kızıl rengindeki peruğu kafama geçirdim. Aynalı masaya ilerleyip, sandalyeye oturdum ve dudağımın sol üstüne siyah bir ben kondurdum. Ardından can alıcı bir makyaj yapmak için işe koyuldum. Çekmeden tüm makyaj malzemelerimi çıkartıp, önce yüzümü fondotene buladım ve hemen ardından allık ile yanaklarımı pembeleştirdim. Rimel ve eyelineri kusursuzca sürdükten sonra, saçlarımın tonunda kırmızı bir rujla dudaklarımı belirginleştirdim. Geriye kalan tek şey elbisemdi.
Hızla sandalyeden kalktığım sırada Barlas'a döndüm. Beyaz tişörtünü çıkartıyordu ve kolları havada olduğu için bedeni tamamen gerilmiş gibi görünüyordu. Sırtı bana dönüktü ve sırtının iki yanındaki kanatları içimde bir şeylerin gıdıklanmasına neden oldu. Fazla iyi görünüyordu. Vücudunu kendine göre fazla iyi geliştirmişti. Tişörtü kollarından sıyırıp, yavaşça bana dönünce gözlerimi kaçırdım.
"Ne giyeceksin?"
"Sen seçmelisin," derken çıplak vücuduna aldırmaksızın bana doğru yürüdü. Kaçamak gözlerle ona baktım ancak gözlerimi vücudundan çekmek benim için fazla zordu.
"Tamam," dedikten sonra yanından hızla geçtim ve lenslerin olduğu dolaba ilerleyip kapakları açtım. "Burada Şef'in kıyafetleri var, onlardan bir şeyler bakalım."
"Yapma Algın." Ses tonunu biraz daha düşürerek devam etti, "Şef nereden baksan altmış yaşında. Onun kıyafetlerini mi giydirmeyi düşünüyorsun gerçekten? Süveter falan ver istersen."
"Elli sekiz," diyerek düzelttim. "Ayrıca Şef'e haksızlık etme. Tarzına çok düşkündür."
Dolabın içine göz atarken, kot bir gömleği seçtim ve altına da açık kahverengi bir pantolon çıkartıp Barlas'a fırlattım.
"Al, bunları giy. Ama beyaz tişörtünü de giy. Düğmelerin çoğunu açık bırak."
Derin bir iç çektikten sonra, beyaz tişörtünü yeniden üstüne geçirdi ve gömleği de kollarından geçirdi. Ancak neredeyse patlayacak gibi duruyordu, kaslarını görebileceğim kadar sıkmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/47451462-288-k205844.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKIL TAŞI
ActionSiyah; karanlıktır, korkudur ve yalnızlıktır. Taş ise ağırdır, çoğu zaman yüktür, kaldırmak zordur. Ben karanlığın içinde, korkularımla ve sırtımdaki yükümle yalnız kaldım. Benim adım Algın Soykan, nam-ı diğer, Çakıl Taşı.