Sabah olduğunda erken uyanmıştım ama odadan çıkmadım. Saatlerdir odanın içinde tur atıyordum. Arada bir camdan dışarı bakıyordum. Orman sabahın ilk ışıklarında belli bellirsiz görünüyordu. Camın kenarına oturup ormanı görmeye, keşfetmeye çalıştım.
Aklımdaki sorular sürekli dönüp duruyordu. Buraya nasıl geldim? O adamlar kim? Burası neresi? Bana ne oldu? Ailem nasıl? Arkadaşlarım? Ah arkadaşlarım, şimdi nasıl telaşlanmışlardır? Polis polis gezip beni arıyorlardır. Acaba telefonu kullansam herhangi birine ulaşabilir miydim?
Odadan çıkıp yavaş yavaş, parmaklarımın ucunda yürüyerek salona indim. Oradaydı. Kanepenin üzerinde yatıyordu. Bir an için ona acıdım. Bana kendi yatağını vermişti ve kim bilir o kanepe nasıl rahatsızdı. Kanepenin önünde durdum. İlk önce masanın üstüne baktım. Orada yoktu. Sonra gözlerimi Demir'in üzerinde gezdirdim. Bir kolunu başının altına almış, diğeri kanepenin kenarında asılı duruyordu. Ayakları kanepeden dışarı taşmış, bir ayağı diğerinin üzerinde uyuya kalmıştı. Yüzü bir bebeği andırıyordu. Kaslı bir bebeği.
Pantolonun cebinde dikdörtgen, belli belirsiz çıkıntıyı gördüm. Elimi cebine yaklaştırıp uykusunun ağır olmasını diledim. Sessiz, derin derin nefesler almaya başladım. Kan basıncım yine tavan yapmıştı. Terlediğimi hissediyordum. Elimi her yaklaştırdığımda yüzüne bakıp durdum. Cebine yakın bir yerde son kez yüzünü inceledikten sonra baş ve işaret parmağımı cebinden içeri sokup telefonu kavradım. Iphone 6'ya benziyordu. Ama bu markayı daha önce görmediğime emindim. Çekmeden önce tekrar yüzüne baktım. İşimi dikkatli bir şekilde yapmaya çalışıyordum. Bir anda belimi bir el kavradı ve kendimi Demir'in altında buldum. Öfke dolu gözlerle bana bakıyordu. Telefonunu almaya çalışırken uyanmış, beni tutup çekmişti. Elleriyle bileklerimden tutup beni kanepeye bastırdı. Canım çok acımıştı. Bileklerim, kollarım her yerim karıncalanmaya başladı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" sesinin tonu düşüktü ama sertti.
"Ben, özür dilerim. Sadece..." Ağlamaya başladım. Bulutsuz havayı andıran gözlerinde şimdi kara bulutlar vardı ve tüm şimşeklerini bana gönderiyordu.
"Seni kim gönderdi? Doğru söyle kim gönderdi?" Sesi artık yükselmişti. Bağırıyordu. "Seni Mert mi gönderdi? Tabi ya o. Başka kim olacak? Seni gönderip evime soktu ve benden bilgi toplamanı istedi, değil mi? Bunu nasıl düşünemedim? Ne kadar da aptalım." Üzerimden kalktı ve bir kolumdan tutup beni kapıya sürükledi. Kapıyı açıp beni dışarı attı. "O, orospu çocuğuna söyle o maç benim. Eğer bu tür oyunlara kalkışacak ve yenilgiyi hazmedemeyecekse geri çekilsin. Beni duydun mu, minik ucube? Ona aynen bunları ilet." Kapıyı çarparak yüzüme kapattı. Şimdi de başıma Mert çıkmıştı. O da kimdi? Ne maçından bahsediyordu? Bu iş gerçekten sarpa sarmaya başlamıştı.
Orman yolunda yine yürümeye başladım. Bir yandan korkuyor bir yandan da neyin içine düştüğümü anlamaya çalışıyordum. Üzerimde sadece Demir'in kazayı vardı bu yüzden donuyordum. Ellerimle kollarımı ovuşturarak ısınmaya çalıştım. Ayaklarımın altı yine parçalanmış ve kanamıştı.
Dün bayıldığım yere geldiğimde durdum. O ışık neydi? Araba çarpmadan önce ve bu yolda bayılmadan önce gördüğüm o ışık, neydi? Bir adım daha attım ve işte yine o ışık gözlerimde parladı. Tam dibime yıldırım düşmüş gibi parladı. Ve karanlık.
Gözlerimi açtığımda o tanıdık mavi gözlerle karşılaştım yine. Çatık kaşlarla bana bakıyordu. Ve resmen burnundan soluyordu. "Demek uyandın, uyuyan güzel. Ben senden kurtulamayacak mıyım ya? Bilerek mi yapıyorsun?" O kadar sinirliydi ki. Gözleriyle her şeyi delip geçiyordu. Kanepede eridiğimi sandım. Doğrulup oturmaya çalıştım.
"Dostum, sakin ol. Bilerek yapsa beş saat bu soğukta dışarıda öylece durur muydu? Üstelik tuhaftır ki onu yine aynı yerde baygın buldum. Bir dinleyelim bakalım derdi neymiş?" dedi Ali. Sesi Demir'in arkasından geliyordu. Ali yanıma gelip önümde dizlerinin üstüne çöktü. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı. "Bak Mert'in kırığıysan, ki benzemiyorsun, bunu şimdi söylesen iyi olur. Eğer biz öğrenirsek senin için iyi olmaz." Ali, Demir'in aksine biraz daha sevecen ve iyiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ KIZ
Science Fictionbir gün evden çıksanız, hiç beklemediğiniz bir anda ölseniz ama gözlerinizi bambaşka bir yerde açsanız...