Üzgünüm anne.Ya da değilim tam olarak bilmiyorum.Gözlerimin kapanması benim suçum değil.Değil mi? Yanına geldiğim zaman istersen yumruk atabilirsin.Hayır kesinlikle şaka yapmıyorum.Ölürken nasıl şaka yapabilirim.Dostum ölüyorum burda zaten enerjim gidiyor bir de şaka için uğraşa-Bunun için üzgünüm,en önemli konularda en önemsiz detaylara takılıyorum.Ne yapabilirim ki?Tabii ki hiçbir şey.
Fakat sen ağladığın zaman zaman yağmuru getiriyorsun
Bu yüzden iç çekmeyi bırak,tekrar mutlu ol
Gülümsemeye devam et çünkü sen gülümserken
Bütün dünya seninle birlikte gülümser
Louis Armstrong...Hala bu adamın sesi kulaklarımda çınlıyordu.Silah sesiyle birlikte kendimi yerde bulmuştum.Ve yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu,böyle mi bitmeliydi? Daha intikamımı alamamıştım,hadi onu geç hala açtım yemem gereken daha çok yemek vardı.Ama ben yerde yatıyordum.Sanki plak bozulmuş ve müzik sesi kesilmişti.Gözlerimi araladığımda, elinde silah tutan ve hayatımda hiç görmediğim bir adam - genç - bana bakıyordu.Silahı kafasına götürdü ve kendini vuruyormuş gibi yaptı;
" Ah anne ölüyorum lütfen bana yardım et!" alaycı bir ses tonuyla bağırdı.Ne olduğunu anlayamamıştım.Sanırım ölmeden önce gördüğüm bir iki saçma görüntülerdi.
"Dostum amma korkaksın.Vurulan sen değilsin,hadi ama nerdeyse altına ediyordun" Her ne kadar gülmemek için dudaklarını ıssırsa da başarılı olamamıştı.
Karşımdaki çocuğun söylediklerine bakılırsa ölmüyordum.Sanki bir şey arıyormuş gibi üzerimi yokladım.Ne bir yara ne de kan lekesi vardı.Peki ben vurulmadıysam kim vurulmuştu?O sırada aklıma patron gelmişti.Ani bir refleksle kafamı çevirdim ve alnından 45'likle vurulmuş adamı gördüm.Ölen kişinin ben olmadığına sevinmeli miydim yoksa o lanet adamı öldüremediğim için üzülmeli miydim? Ama daha önemlisi, karşımda bana sırıtan çocuk kimdi? Tam dudaklarımı aralamış konuşmaya başlayacaktım ki karşımdaki genç konuşmaya başladı;
"Sen sormadan anlatmaya başlasam iyi olur.Şu an neden mezarlıktayız Lavi? Seni buraya getiren şey neydi?Senin asıl amacın en yakın yerdeki restoranta gidip yemek yemekti? Ama kendini burda buldun değil mi? Ayakların seni buraya getirdi."
Her ne kadar iyi bir anlatıcı olsa da yaşadığım olayın şokuyla hiçbir şey anlamamıştım. Gözlerini devirdi ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti:
"Dostum kusura bakma ama düşünmek için enerji gerekmiyor.Seni buraya ben getirdim.Bedenini kontrol ederek.Merhaba Sebastian ben, bilmem bir yerlerden hatırladın mı?Hani sana bedenim hazır olunca sana daha iyi bir şekilde yardım ederim demiştim?"
Lanet olası çocuk bana bakıp sırıtıyordu.Eğer yorgun olmasaydım suratına bir tane geçirebilirdim.
" Pekala, beni buraya getirdin kendi bedenine kavuşabilmek için ama LANET OLSUN O ELİNDEKİ 45'LİĞİ NERDEN BULDUN SEN?"
Sebastian elindeki silahı aceleyle beline yerleştirip yanıma geldi ve elini anlıma koydu.Bu çocuğun her hareketi beni sinir ediyordu.Ne olurdu sanki aynı bedeni paylaşmaya devam etseydik.En azından yüzündeki insanı gıcık eden sırıtışı görmezdim.
" Ateşinde yok,ruhsal olmasın.Yoksa erken yaşta bunadın mı?Dostum bak ciddiyim düşünmek,hatırlamak ve tekrar düşünmek...bunlar enerji harcamaz.Hatırlamaya çalış benim özel gücüm neydi?"
İlk defa Sebastian'ı haklı buluyordum.Neyim vardı benim? Neredeyse anılarımı unutmuştum.Yutkunduktan sonra konuşmayı başarabilmiştim.
"Gelecek-Geleceği görebiliyorsun." Sesim çok çaresiz çıkmıştı.Eğer kendimi izleme gibi bir şansım olsa kesinlikle ACINASI olduğumu düşünürdüm.Sebastian bunu anlamış olacak ki cevap verme gereği duymadan beni kolumdan tutup kaldırdı.Arabaların olduğu park yerine doğru yürümemde bana yardımcı oluyordu.SENİN YARDIMINA İHTİYACIM YOK BIRAK BENİ diye çığlık atan beynime karşı yorgunluktan ayakta zor duran bedenim karşı karşıyaydı.Her ne kadar yardım kabul etmesemde bu çocuğa izin veriyordum.Yüzlerce arabanın arasından Peugeot 607'ye yaklaşmıştık.Arabanın kapısını açıp oturmama yardım etti.Sonra torpidoyu açarak çıkardığı poşeyi cebine sıkıştırmaya çalıştı.
" Beni burda bekle tamam mı?Halletmem gerek bir iş var,bilirsin birini öldürdüm de " Yine o gıcık olduğum gülümsemesini kullanmıştı.Gözlerimi kapayıp omuz silktim.
Sebastian'ı beklerken arabayı kurcalamaya başlamıştım. Radyoyu açmakta karar kılmıştım.Ama lanet olsun ki nasıl açacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.Tam o sırada kafamı çevirdiğimde arabaya doğru koşarak gelen dostumu gördüm.Kapıyı açıp indiğimde elindeki küreklerle birlikte kendini yere bırakmıştı. Ne oldu dercesine bakış fırlattım.Kekeleyerek de olsa konuşmaya başlamıştı.
"D-dostum ben mezarlığı ateşe verecektim.Ama sonra annenin cesedininde orda olduğu aklıma geldi ve onu orda bırakamam diye düşündüm."
Derin bir nefes aldı.Ama ben merakımdan yerimde duramıyordum.
" Ee devam et."
" Sonra onun mezarını kazmaya başladım.Tabutu açtım ama..."
" Aması ne LANET OLASI aması ne?!" Heycan veya korkunun verdiği adrenalin yerimde durdurmuyordu beni.Sebastian'ın boğazına yapıştım.
" Dostum konuşsana!NE OLDU KONUŞ"
Gözlerindeki korkuyu görmüştüm.Sebastian'ı bile korkutan şeyi duymak istediğimden emin değildim.Ama artık çok geçti.
" Mezar boştu,Lavi.MEZARIN İÇİ BOŞTU."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkım
Teen FictionUmursamıyorum. Genellikle - her zaman- kullandığım bir kelime.Yalan mı?Hayır çünkü gerçekten umursamıyorum.İnsanlar benim hakkımda :" Bu çocuk kesinlikle havalı görünmek için umursamıyor numarası yapıyor "veya " Bu çocuğun Marstan geldiğine yemin e...