Yalnızlığa ithaf ediyorum.
27 Şubat 2016
Karanlığı görüyorsanız ona yakınsınız demektir. Ya da her şeyden daha uzaksınızdır. Belki de bunun siyahı görmekle bir ilgisi yoktur. Çünkü görmek ruhun en ücra köşelerindeki acı hissiyatının derin bir hazla şaha kalkmasına yetmez. Dokunmak, sadece siyahı hissettmek gerekir. Bütün ruhunu en aydınlık siyaha teslim etmiş biriyim. Kelimeler zarar verirdi bana. Ateş ederken kendime, çalkalanan düşüncelerim beynime tırnaklarını geçirerek tutunmaya çalışıyorlardı.
Ne demeye çalıştığımı anlatamasam da ben de anlayamamıştım zaten.~
Hüzün, aslında istenilenin olmamasından kaynaklanan insanın kendine acıma durumudur.
~
Her şey elimizde iken bile bir şeyler istememiz nedir peki? Buna sadece aç gözlülük denmez. Çünkü sadece gözümüz aç değil. Dünyaya toksak evreni isteriz.
~
Koşuyorum. Bir adımım öbürüne tekme atıyor. Ve savrularak ilerliyorum. Hızım fazlaydı. Ayaklarımın altından geçerken kavrulan zemin bile hızımı kesemiyordu, kaldı ki tam karşımda bekleyen gri gözler hızımı kesecekti.
O, yalnızca onu farkettiğim an şaşırmama, elimin ayağımın karışmasına sebep olurdu ve oldu da.
Bu kadar hızla nereye koşuyorum? Orada beni neler bekliyor?Belkide ayaklarımı yakan sıcaklık hızıma ait değildir de Cehennem bana karşılama töreni hazırlıyorsa?
Çünkü gözlerim ateşin kızılını değil sıcağını görüyordu.
Alev alev gri.
~
Soğuk bir zeminde yığılmış bedenimi sarsan eller hissettim. Islak kıyafetlerim. Neden sonra gözlerimi açtığımda soluk verdi renkler. Elimden tutarak kalkmama yardım eden karanlığa minnetle bakan gözlerimin irisleri de karanlığın peşine takıldığında bile ne olduğunu anlayamamıştım.
Sarsıntı hissettim. Düşüncelerimi de ben gibi boğabilmek için ideal bir soğukluk vardı.
Hayır bayım, yanılıyordum; soğuk beni boğamazdı.Çene kemiklerimde bi baskı hissettiğimde dişlerimi sıktığımı anladım.
Birileri ya da biri vardı ve ellerini üzerimdekilerin ıslaklığını ölçercesine tenimde hissedeceğim şekilde birleştirdi. Temasını hissettiğim ellerini derhal üzerimden defetmek istedim.
Telaşla dünyayla aramdaki tek mesafeyi ittim, göz kapaklarımın ağırlığını hissetmemeye çalışarak.
~
Sağanak sağanak kelime yağıyordu gökyüzünden siyaha. Rüzgar; kelimeleri eseften kirlenmiş yerde umursamadan terkederek anlamlarını kucakladı, yaralı bir kuş gibi incitmeden ve özenle tutarak ilerledi. Konuşmak istedim, dudaklarımın arasından manalı bir dizi kelime grubunun rüzgarın arkasından el sallarcasına uçup, rüzgara ulaşsın istedim; ne kadar denesem de olmadı. Oysa durmasını isteyecektim.
Çocuğa seslenmek istedim, nedensizce. Neden sizce nefret ederdim zihnimin içinde durmadan durmasına. O halde neden şimdi nerede diye yokluyordum? Elbette ya, sanırım yere düşen anlamsız kelime öbeklerini temizletecektim. Aksi halde zihnimin içi çöplükten geçilmezdi. Ama zihnim zaten çöpten geçilmiyordu. Demek çocuk dediklerimi yapmamıştı.
Peki ben neden küçük bir çocuğu dinliyordum? Aslında dinlemiyordum tam olarak kaldı ki içimde bir çocuk yoktu. Yalnızca aklıma kendi çocukluğum geliyordu son zamanlarda. Belki de bir cevap bulamama sebebim kelimelerin anlamlarının rüzgarla nere olduğu bilinmez bir yere gitmiş olmasıydı. Fakat zihnimin üzerinde bir pus vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRİ
Ficção AdolescenteYasak bir evliliğin olmaması gereken sınır tanımazı... Gri'nin doğduğu yerde başkan olan Şah'ın kaçırılan bebeği Zümra... Yokoluşçuların Varkoluşçulara başlattığı savaşın sebebi, her şeyden habersiz genç bir kız; Elis... Varlığı öğrenildiğind...