(4)

85 6 4
                                    


"Ee? Konuştun mu Alaz ile?"
Ağlayan merdivenlerden inerken cam kaba doldurduğu çekirdeği çıtlamayı ihmal etmedi Begüm Sultan. Odasında bulundurduğu, iki haftada bir içeriği değişen "stres atma" kutusu vardı ve bu akşam da kutudan ay çiçeği çekirdeğini çıkarmıştı. "Çekirdeği bırak da sorduğu soruya cevap ver." dedi içimdeki kırk beş yaşındaki adam.

Konuştum. Alaz da Saçma sapan kamp fikrinin nerden çıktığını sorup sövmeye başladı. Haklıydı. Çünkü Alaz ve kardeşinin yurt dışı seyahat planı vardı. Benimle değil, kardeşiyle. Ablamla sırf sohbet olsun diye "Alazlar bir şeyler yapalım diyor." yalanını uydurmuştur ve ablam da "Kamp yapın!" diye tutturmuştu .Bu havada kamp... İyi kötü cevabım var neyse ki.

"Evet. Kampta çok iyi vakit geçireceğiz, dedi."
Külliyen yalan.

Rahat sandalyesine geçip, gecenin ilerleyen saatinin artan soğuğu sebebiyle ablam battaniyesine daha çok sarıldı. Bu soğuğa rağmen çekirdeğini bir saniye olsun bırakmadı tabi.

"İyi demiş, güzel demiş de, Elif Hanım ile görüştüm, Alaz'ı seninle bir planı olmadığını söyledi."
"Haberi yoktur belki."

Yalan söyleme konusunda kendimi aştım be... Biraz zorlasam okula gitmeme gerek olmadığını birkaç süslü laf ile yuttururum belki. Yalan söylemeyi beceren, bunu da becerir. Yürü be koçum!

"Olabilir. Neyse Elif Hanım'a sordum, eşiyle başka planları varmış. Yani tatilde sadece büyük heyetten ben olacağım."

Nasıl iyi, nasıl iyi (!)

"Ne güzel abla, beraber olacağız işte. Tam senin istediğin gibi."

Çok şükür tabağın içindeki çekirdekleri bitirmeden bana da ikram etmeyi unutmadı bu sefer. Hangi insan bir şey yerken kontrolünü kaybeder ya?

Bu tür olayları hep yaşarız. Ablamın paylaşma sorunu vardır. Özellikle benimle...
İki yıl önce ablamla sohbet ederken yine kutusundan abur cuburlarını çıkarmıştı. Çikolatalar, vişneli kekler , küçük renkli jöleler...

O kadar çikolatayı kuru kuru sindiremediği için mutfağa içecek bir şey almaya gitmişti. O gitmişken ben de bir tane jölelerden alayım, ne de olsa anlaşılmaz , deyip jöleyi ağzıma atmıştım. Attıktan sonra ablamın "Evreen!" diye haykırdığını ve kafama terlik yediğimi hatırlıyorum. Bir kadının abur cuburunu yemenin, dünyada yapmam gereken en son şey olduğunu o gün öğrenmiş oldum. İşte o gün bu gündür ablam yer, ben izlerim. Bazen insafa gelir ikram eder falan.

"Ne bakıyorsun?"
"Hayret bu sefer paylaştın bir şeyini."
"Ay Evren."

Çekirdeği sömürmeyi bıraktı ve bal rengi gözlerini kocaman açmaya başladı.

"Ne?"
"Ben hiç bir şeyimi paylaşmıyor muyum seninle? Yoksa sen mi almıyorsun?"
"Valla iki yıl önceki olayı bir daha yaşamak istemiyorum."
"O gün hak ettin."
"Bir jöle yedim ya!"
"O gün özel günümdeydim."
"Neyse ne. Ben yatıyorum. Yarın hazırlanmak gerek."

Aslında saatlerce kavga edecek malzeme vardı elimde. Ama ne benim buna tahammülüm, ne de ablamın bana ilgisi vardı bu akşam.
***
Günaydın. Bugün diğerlerinden daha farklı bir sabah vardı. Daha soğuk, daha ısssız.

Mevsimleri insanlara benzediğini söylemiş miydim? Bu sabah ben kokuyordu. Çok... ruhum.

Herkes sessizdi. Her şey. Her an hiç korkmadan esen asi rüzgar bile yuvasına sinmişti bugün. Kuşlar mı? Onlar zaten terketmişti ölmüş ağaçları.

Yerler ıslaktı. Siyah ve çamurlu arsaları, dallarda titreyen, rengi sarıdan kırmızıya geçen yaprakları esen son rüzgar yerlere savurmuştu. Doğa, ölmeden önce son kez süslemek istemişti kenti.

Ben mi? Ben nerdeydim? Bilmiyordum. Bedenimi hissetmiyordum. Ama ruhum her yerdeydi. Her şeyi hissediyordu, her şeyi görüyor, her şeyi fark ediyordu. Ama hala bulamamıştı kendini.

Merhaba!! Sözümü tuttum mu ? Tuttum sanırım. Umarım beğenirsiniz ^^ Rüyalarda görüşelim!
Arkadaşlar bir yanlışlık yapıp bölümün sadece bir kısmını yayınlamıştım, neyse ki düzelttim. Neyse iyi okumalar ^^

LiyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin