(7)

64 9 2
                                    

"Mektubu bana verin."
"Bence gerek yok."
"Mektubu bana verin!"

Sesim, küçük kulübenin iki odasında yankılanmış,  dışarıdaki soğuk ayaz, yerini sert esen rüzgarlara bırakmıştı. Hayatımda sadece birkaç kez sesimi yükseltmiştim ablamın yanında.

Alaz, Alya'nın engel olmasına rağmen, olayın daha fazla büyümemesi için mektubu bana verdi.
"Bak, içinde ne yazıyor olursa olsun, çok fazla tepki gösterme, tamam mı?"

Sorusuna cevap vermeden mektup zarfının arkasını çevirdim.

Tahminim doğruydu.Ya rüzgar etkisini iyice göstermişti, ya da sebepsiz üşümeye başlamıştım. İçinde ne yazdığını bilmiyordum ama, sadece bir kelimenin, geçen yıllara rağmen beni bu denli yıkabileceğini tahmin etmemiştim. Evet. Mektubu annem yazmıştı.

Kendimi o kadar... Tuhaf hissediyordum ki, zarfı açmaya bile güç bulamamıştım. Ama açmam gerekiyordu. Yüzleşmem... Gerekiyordu.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Odadaki kimseden ses çıkmıyordu. Nedense ablam, mektubu kimin yazdığını merak edip sormamıştı.

Bir cesaret ile zarfı açıp kağıdı çıkardım. Odadaki herkes, meraklı gözlerle beni izliyordu.

"Evren?" dedi Alya çatlayan sesi ile. Durumdan en çok etkilenen o olmuştu.

"Efendim?"
"Acaba... Acaba sesli okur musun?"

Tekrar derin nefes alıp, bulanmaya başlayan gözlerim ile okumaya başladım.

"Oğlum."

Bir insan kalbinden vurulursa en fazla ne hissedebilir? Kurşunun sırtından çıktığını hissedebilir mi? göğüs kaslarının yırtılışını? Peki ya sıçrayan kanı? Kanın konusunu benimseyebilir miydi? Belki de şuan ölümün tadına canlıyken varmıştım. Okuduğum sadece..  Sadece bir kelime, kalbime atılacak o kurşundan daha çok acıtmıştı beni. Ölmeyi çok istemiştim.

"Bugün, ilk kez annenin doğum gününü unuttun..."

Ve ikinci kurşun. Bu sefer kafama sıkılmıştı. Annemin... Doğum günü müydü?

Alya'nın saatler boyu içinde tuttuğu hıçkırıklarına tahammülü kalmamış, hepsini, esen sert ve gelen büyük fırtınanın habercisi olan rüzgar eşliğinde atmaya başlamıştı. Neden bilmiyordum ama, güzel Alya, acılarıma tercüman olmaya başlamıştı. O güzel ruhu, benimkinden farksızdı.

Her saniye, gözyaşı ile daha çok dolan gözlerime hakim olup, annemin bana son yadigarı olan mektubumu okumaya devam ettim.

"Belki şuanda utanıyor.. Ve k...kendini suçlu hissediyorsundur. Ama lütfen üzülme güzel oğlum. Unutulmak, yok olmak demek değildir. Biliyorum. Beni her zaman düşünüyorsun. Belki de yaşanan olaylar yüzünden babana da kırgınsındır... K...kızma ona. Onu hep seveceğim."

Kelimeler, ciğerlerime hücum ediyordu adeta. Sıcak gözyaşlarım, buz tutmuş yanaklarımı ısıtmaya başlamıştı. Nefes almamın... İmkanı yoktu artık.

Olduğum yere çöküp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Büzülmüş ciğerlerim ile nefes alma çabalarım son bulmuştu.

"Evren!"

Alaz, Alya ve ablamın aynı anda seslendiğini duyuyorum. Biraz da eskimiş parkelerden gelen topuk sesleri ve tahta gıcırtıları...

"Evren. Evren tamam sakin ol ablacığım. Lütfen derin nefes al. Ablam... Lütfen sakin ol."

Hıçkırarak ağlama sırası ablamdaydı. O kadar çok hıçkırıyordu ki, boğazının gittikçe tahriş oluşu kolaylıkla duyuluyordu. Onu ilk defa bu kadar endişeli ve ağlarken görüyordum.

LiyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin