Verdiğim cevap, göğsümde, etkisini birkaç saniye sürdüren ağır bir sancıya sebep olmuştu. Ablam biliyordu. Ablam mektubu biliyordu...
Alaz'ın içinde tuttuğu acının üstüne, kuzeyden esen poyraz da eklenince zorlukla aldığı nefesini, üşüyen ciğerleri ile kesik kesik vermek zorunda kaldı. Son kalmış sıcak nefesi, gecenin karanlığına karışırken soğuk hava ile dans ediyordu. Burnu kızarmaya ve dudakları morarmaya başlamıştı. Dayanma sınırını çoktan geride bırakmıştı.
"Alaz, hadi kolumu tut. Seni kulübeye götüreceğim."
Titreyen çenesini durduramıyordu. İtiraz edemeyecek kadar yorgundu ve işin ciddiyetinin, bilincini hafif kaybetse bile, farkına varmıştı.
Ayağının acısını en az hissedebileceği bir pozisyona geçip önce kalkmak için kendini hazırladı. Ayağının durumunu bilmiyorduk ancak, durum gerçekten çok ciddiydi.
Yavaşça kolumu tutup sağlam kalmayı başarmış ayağı ile yere bastı. Vücudunun tüm ağırlığı sadece sol omzumun üstündeydi. Onu hızlı ve en acısız olacak şekilde eve götürmeliydim.
"Çok düşünmemeye çalış tamam mı?"
Kolumdan sıkıca tutunup ayağını öne attı.
"İyi ki söyledin."
"Bak, sadece on adım falan. Sen bu sene hangi takımın transferi çok iyi onu düşün."
Derin bir nefes aldı ve tekrar ayağını öne attı. İkinci adım. Hiç fena değil.
"Van Persie iyi."
"Zaten bir onu biliyorsun. Bırak Allah aşkına. Futbol bile konuşulmuyor."
"Evren Allah aşkına sus."
Zorla atılan birkaç adımdan sonra, kulübe kapısı açıldı. Kulübeyi açan Alya'ydı.
"Evren? Ağabeyim..."
"Allah aşkına yardım et omzumu hissetmiyorum."
Kulübeden hızla ayrılıp yanımıza geldi. Alaz, yükünün yarısını Alya'ya bırakınca, felç olmuş omzumda kan akışını hissetmeye başladım.
Yolun yarısını yavaş adımlarla kat edip kulübeye ulaştık. İçeri girdiğimizde, ablamı koltukta uzanmış halde bulduk. Bu gece yaşanan olaylardan sonra her şey üstüne fazlasıyla yüklenmişti ve biz hala konuşma fırsatı bulamamıştık.
Geldiğimizi görünce hemen kendini topladı ve Alaz'a destek olup koltuğa uzanmasını sağladı.
"Nesi var?"
"Kızı taşırken ayağını taşa çarpmış."
Ablam ve Alya, Alaz'ın üstündeki fazla kıyafetleri çıkardılar. Bununla yetinmeyip, Alaz'ın çığlık çığlığa bağırmasına rağmen, ayağının altına yastık koyup ayakkabısını çıkarmayı başarabilmişlerdi.
"Ayağın bu haldeyken saatlerce dışarıda mı beklediniz?" dedi ablam, Alaz'ın morarmış ayağını görünce.
"Valla benim bir suçum yok. Kendisi istedi."
Ve Alaz'dan öldürücü kuvvette sert bakışlar yedim.
"Acilen şehre dönmemiz gerek. Gerçekten bu durumda bir şey deyip tedavi uygulamaya çalışmam aptallık olur."
Bu saatte. Böyle dağ taş, in cinlerin top oynadığı yerde. Bir de kim, neyin nesi olduğunu bilmediğimiz bir kız ile. Şehre inmek... Allah'ım... Sen mevzuyu biliyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liya
FantasyMerhaba!! Verdiğim uzun bir aradan sonra hala kitabımı okuyan var mı? Umarım vardır! ^^ Çünkü hikayem asıl şimdi başlıyor! Umarım beğenirsiniz!