16. BÖLÜM

290 24 7
                                    


MEİDAKİ- MELEK

BÖLÜM ŞARKIMIZ MEDİADA

İYİ OKUMALAR ****

Zaman, acımasızlıkların yoluna siper olabilir miydi? Canımızın yanmasını durdurabilir miydi? Yaralı yürekleri iyileştirebilir miydi? Ölen bir kalp yeniden hayata döndürebilir miydi? Yapar mıydı gerçekten? Peki, ya Melek'in acıyan, kan ağlayan kalbini iyileştirebilir miydi? Yapamazdı... Öyle inandı Melek. Zamana isyankar, kadere boyun eğdi çaresizce. Melek koşar adım yürürken hem hıçkırıklara boğuluyor hem de ıslanıyordu.

Melek "Benim suçum... Benim!'' diye fısıldadı. Hafızasına Zeynep'in mezarı doluştukça o acının ve suçluluk duygusunun esiri oldu. Oysaki onun yerine Fatih üzülmeliydi. Onun canı yanmalıydı. Melek kendini güç bela bir otobüse attı. O kadar çok ağlıyordu ki meraklı gözlerin baskısından kurtulamadı. Hayat bu diye düşündü çaresizce. Biri ağlar biri izler. Hayat hep adaletsiz değil midir? Yoksa adalet varda biz mi hala keşfedemedik? Bununda cevabını bilemedi Melek, tıpkı herkes gibi...

****

Aşk; soluksuz kalmaktı. Viran bir halde yaşamaya çalışmaktı. Öyle ki kalbine koyduğun insan sığmaz taşardı. Dünyanı tamamen doldurur. Seni asıl sen yapardı. Hiç bilmesen de ona doğru çekilirdin. Kaçamazdın.

Demir de kaçamıyordu. İçine düştüğü aşkın elinden kurtulamıyordu. Bir de içine hasret acısı çökünce, daha da dayanamaz hale düşmüştü. Günlerdir Melek'i görmemişti. Onu ne zaman arasa cevap yoktu. Dayanamıyor kapısına gidiyordu ama Melek kapılarını hiç açmıyordu.

Yine öyle bir gündü. Demir soluğu Melek'in kapısında aldı...

Çaresizce kapıya vururken "Melek! Aç kapıyı! Melek kırdırtma bana! Bak melek diyorum!'' diye haykırdı. Murat derin nefes verip "Yok bu adam kızın kalbini kazanayım derken daha beter yapacak.'' Diye söylendi. Melek kapıya sırtını yaslayıp yere çöktü. Gözlerinden yaşlar süzülürken kendini suçlamaktan bir an olsun vazgeçemiyordu. Ne Demir'e ses veriyordu ne de ağlamadan bir saniye olsun duruyordu. Melek gün geçtikçe daha da kötü oluyordu. Ama öğreneceği çok önemli bir sır vardı. Günden güne ona yaklaşan ama öğrendiği zaman onu bambaşka biri yapacak kadar önemli bir sırdı.

****

Şehrin ışıkları yanıp sönerken, Fatih arabasını şehrin kalabalığında kullanıyordu. Aklı hala Melek'teydi. Demir ile onu yakın gördükçe kahroluyor, kıskançlığından adeta kuduruyordu. En fenası da içinde günden güne bitmek, tükenmek bilmeyen nefret duygusu vardı. Demir'den çok nefret ediyordu. Öyle ki günlerce planlar kurup, onu bitirmek için oyunlar oynuyordu.

"Seni geri alacağım Melek.'' Diye mırıldandı gecenin karanlığına. Gözlerinde kötülüğün bekçisi görünürken, eli direksiyonda ritim tuttu.

"Acaba o adamla aralarında ilişki var mı?'' diye sorguladı kendince. Kıskançlık yine kalbini sararken, öfke ile direksiyonu sola kırdı. Gaza daha da köklenirken adresi Melek'in eviydi.

****

Demir, Melek kapıyı açmayınca yere çöktü. Kapıya elini koyup "Melek? Oradasın biliyorum. Tamam, açma kapıyı. Ama sadece dinle beni. Lütfen yardım et. Sevdiğim kadının katiline karşı bir şeyler hissediyorum. Yani sana! Anladın mı? Melek, ben çok kötüyüm. Kendimi suçlu hissediyorum. Hayatımda ilk defa bir kadını sevdiğim için suçlu hissediyorum. Seni sevmemeliydim biliyorum. Melek, benden sakladığın sır ne? Anlat artık! O herif sana ne yaptı? Benim sevmeye bile kıyamadığım sana ne yaptı?'' dedi. Melek şaşkınlıkla başını yana çevirip, Demir'i daha iyi duymaya çalıştı. Genç adamın her sözü kalbini darma dağın ederken, korktuğu duyguyu da gün yüzüne çıkarıyordu. Melek gözlerindeki her damlaya isyan etti. Söyleyemezdi. Ben suçsuzum diyemezdi. Çünkü o yıllarca kendini suçluyordu. O gece asıl katil benim diyordu. Oysa bu kadın kendine bencillik yapıyordu. Hiç suçu yokken, binlerce defa bedel ödemişti. Hala da ödüyordu. Yetmemiş gibi kendi canını kendi de acıtıp duruyordu. Aşkı her zerresine kadar haykırsa da onu susturuyordu. İnkar ediyordu.

SIR (ACI AŞK...)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin