Zorlukla "önemli değil." dedim bozuk aksanımla. Pembe dudaklarını kulaklarına kadar uzatarak gülümsedi. Bir uzak doğuluya göre fazlasıyla uzundu.
Herkes teker teker gelmeye başlıyordu. Bir grup kız içeri girdi ve kıkırdayarak yanımdaki bloklara oturdular. Henüz ilgimi çekmişti, oturmamız gereken yerler duvarların yanındaki küp şeklinde bloklardı.
Isaac'de gelince müzik sınıfımız mükkemmelliğin dibine vurmuştu. Yanıma gelmemiş ya da gülümseyip göz kırpmamıştı. Hatta suratıma bile bakmamıştı.
Herkes bloklara oturduktan sonra uzak doğulu konuşmaya yeltendiğinde endiğinde yan bloğumda oturan tekerlekli sandalyedeki kız sözünü kesti.
"Müzik okulundan gelen sen misin?"
Öğretmen uzak doğulumuymuş?
"Evet, benim. Bundan sonra müzik derslerinde birlikteyiz." dedi yine ve yine gülümserken.
"Gelelim derse. Buraya gelme talebinde bulunduğunuza göre bir şeylerle ilgilenmeniz gerek diye düşünüyorum. Baştan başlayalım. Sen?" dedi eliyle beni göstererek. Refleks haliyle yerimden doğrulup sınıfa göz gezdirdim. Isaac hariç herkes bana bakıyordu.
"Ben... Yani..." bir kekelemediğim kalmıştı.
"Tamam... Bateri çalar mısın?" cevap veremeyeceğimi anlayınca tek tek sormaya başladı.
"A... Az çok..." dedim. Kekele Adelina kekele...
"Güzel. Piyanoda profesyonel olduğunu gördüm. Gitar?"
"Elektro... Klasik çalamam." ne cins kızsın sen, desene...
"Harika. Peki... Şarkı söyler misin?"
"Hiç denemedim." dedim. Gerçekten de o kadar müzikle uğraşmama rağmen hiç şarkı söylemeyi denememiştim.
"Şimdi denemek ister mis...?"
"Asla olmaz!" resmen daha sözünu tamamlamadan ağzına tıkmıştım.
"İspanyol kızımız korkak çıktı." şu yanımda oturan birkaç kızdan gülme sesleri gelince artık sinirlerimi tutmamaya karar verdim.
"Düzgün konuş be!" ayağa kalkıp kızın üzerine yürüyerek bağırdım.
"Tamam. Tamam sakin olalım." uzak doğulu beni durdurmaya çalışıyordu.
Benim tepkimden sonra kız da ayağa kalktı.
"Yoksa?" dedi. Tamam, benden uzundu ama bu saygı duyup oturmam anlamına gelmiyordu.
"Burdan çıkıp direk hastaneye gitmek zorunda kalırsın." dedim gülerek.
"Kes ya!" demesiyle sol yanağına en okkalısından tokat attım. Saygıdeğer öğretmenimiz (!) sağ kolumdan tutup beni çekmeye çalışsa da pek başarılı olamadı.
Sol kolunu dışa doğru kıvırıp yere indirdiğimde çoktan karnına oturmuştum bile. Şakaklarının hizzasındaki saçlarından tutup kaldırdıktan sonra tekrar tekrar kafasını zemine vurdum. Birkaç tekrardan sonra yumruğumu sıkıp suratına salladım. Artık neresine gelirse...
Yavaş yavaş başımda beni çekiştirenlerden ve ellerimin altında dayak yiyen kızdan dolayı yorulmaya başlamıştım. Nefesim kesik kesik, kalp atışların düzensizdi ve fazlasıyla terlemiştim.
Şu müzik öğretmeni bozuntusu kolumdan tuttuğu gibi beni kaldırıp sınıfın dışına doğru sürüklemeye başladığımda son kez arkama dönüp kıza baktım ve şaheserimle gurur duyarak gülümsedim. Böylesi daha da yakışmış. Daha bi tarz olmuş sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Fly: DREAMS (Türkçe)
Teen FictionHer şeyini geride bırakıp ailesi tarafından yeni bir hayata başlamaya zorlanan ve Amerika'ya taşınan İspanyol Adelina Pérez... Sırf istediği müzik okulunda eğitim alabilmek ve başarılı bir şarkıcı ve dansçı olabilmek için ailesini, akrabalarını, ark...