Adelina Pérez
"Asıl konumuza gelelim mi artık?" annemin kafası hala şu saçma eğitim kurumundaydı.
"Hadi gelelim o zaman. İspanya'ya geri dönmek istiyorum." dedim gözlerimi büyütürken.
"Tatlım bunu önceden konuştuk ve oraya gitmene karar verdik."
"Benim hasta olmam yetmiyormuş gibi bir de herkesin hasta olduğu bir yerde mi eğitimime devam etmemi istiyorsunuz?" artık iyice bağırmaya başlamıştım.
Daha dün İspanya'dan Amerika'ya taşınmış ve yerleşme işini henüz bitirmiştik. Tek taşınma nedenimiz 12 yaşında okulu mecburi olarak bırakmış olmamdı. Şimdi ise beni hasta öğrencilerin eğitim aldığı bir yere göndermekti. Anlaşılan tüm düzenim bir anda alt üst olacaktı.
"Adel, boşuna uğraşma bence. Oraya gideceksin!" Babam sertleşmeye başlamıştı.
"Bütün hayat düzenimi bozduktan sonra bir de sakın beni azarlamaya kalkma! Buna hakkın yok!"
Merdivenleri ikişer üçer çıkarak odama girdim ve daha yerleşmemiş kitaplarımı alfabe sırasına göre dizmeye başladım. -Bu konuda fazlasıyla takıntılıyımdır.-
"Adelina! Hazırlan tatlım kayıt için gitmemiz gerekiyor! Yarım saatin var!" Bu da halam. Tek arkadaşım belki de. Beni bırakmadı ve o da bizimle geldi. Fakat şu sözlerinden sonra hala arkadaşım mı emin değildim doğrusu.
Uyuşuk ve yol yorgunu bedenimle siyah düz tişörtümün üstüne 2 beden bol gelen Iron Maiden sweetimi ve siyah dar pantolonumun altına zımbalı siyah rugan botlarımı giydim. Telefonumu şarjdan çıkarıp pantolonumun cebine koydum ve saçlarımın ne alemde olduğunu umursamadan aşağı indim.
Isaac Morris
"Biraz kahve ister misin?" Dedim kantindeki masalardan birinde oturan Richard'a. Solgun gözüküyordu. Büyük ihtimal yine babasıyla tartışmıştı.
"Hayır. Teşekkür ederim."dedi. Sarı saçları Richard'ın uzun parmaklarından bıkmışçasına dağılmış, ama parlaklığından taviz vermiyordu.
"Sınıfa gitsek mi?"dedi iyice bana doğru eğilirken.
"Sınıfa gitmeden önce rehberlik öğretmeninin yanına uğramam gerek. Gelmediğin günün notlarını verecek.""Tamam. Ben kaçtım."dedi ve yavaş adımlarla uzaklaştı.
Ben de fazla beklemeden rehberlik öğretmeni Bayan Martinez'in odasının önüne gittim ve kapıyı çalıp içeri girdim. Muhtemelen benim yaşlarımda olan havalı görünen bir kızla sohbet ediyordu. Asimetrik saçlarının önü koyu pembe ya da kırmızıydı. Iron Maiden sweetinin içinde kaybolmuştu ve boyu da öyle çok uzun sayılmazdı.
"Özür dilerim Bayan Martinez. Geçen haftanın notlarını almak için gelmiştim ama..."
Yazıcının ağzında duran tahminimce 10-15 adet dolu kağıdı bana uzattığında beklemeden alıp çıkmaya yöneldiğim sırada ses tellerinin adımı söylemek için titreştiğini duyup durdum.
"Adelina İspanya'dan yeni geldi. Belki okulu gezmek istersiniz?"
"Tabi. Neden olmasın? Buyrun küçük hanım." Dedim kapıdan çıkmasını beklerken.
Asık suratı beni gerginleştirmeye yetiyordu. Gerçekten hiç de mutlu gibi gözükmüyordu. Acaba beni anlıyor muydu? İspanyol sonuçta.
"Burası da zihinsel engelli arkadaşların sınıfı. Bu arada, senin problemin ne?" Dedim arkamda olduğunu hissedip ona dönerken.
"Senin ki?" Dedi. Bir de hazır cevap(!)
"Ara sıra geçici körlük yaşıyorum. Ağır göz migrenim var. Şimdi söyleyecek misin?" Dedim samimiyetimi son safasında kullanarak.
"Hayır." Dedi kaşlarını kaldırırken. Telaffuzu da iyiymiş.
"Sen bilirsin. Burası da senin sınıfın."
"Sen hangi sınıftasın?" Dedi kollarını bağlarken. Onun gibi kollarımı bağladım ve cevap vermedim.
"Söyleyecek misin?" Dedi. Sinirlenmiş gibiydi.
"Hayır." Deyip arkamı döndüm ve daha ilk adımımda hissettiğim acıyla iki büklüm oldum. Az önce küçük hanım bana tekme attı!
"Sinek!" cırlama sesinden sonra son gördüğüm sınıfına girişiydi.
Bu ne cürret?! Ondan büyüğüm ben! Gerçi sınıfımı söylemediğim için bundan haberdar değildi. İspanya'da nasıl bilmem ama burası Amerika küçük hanım! Burada büyükler saygı bekler!
Kang Kyung Joon
Her ne kadar gitar dersi öğretmeninden nefret de etsem sonuçta hep olmak istediğim yerdeydim. Henüz Amerika'ya geleli 1 hafta olmuştu ve okula alışmıştım. Çünkü müzik okulu, çünkü hep gelmek istediğim okul, çünkü hayallerim, çünkü nefret ettiğim ailem...
"Sen yeni gelen çocuksun değil mi? Kang... Ky..." koridorda beni durduran kız adımı söylemeye çalışırken çok endişeli ve komik görünüyordu.
"Kang Kyung Joon!" dedim bağırarak. Bir haftadır tanıştığım kimse adımı düzgün söyleyememişti. Bu kadar zor olmamalı. Kang. Kyung. Joon!!!
"Müdür Thomas seni çağırıyor." dedi. Konuşurken onu anlamam için yüksek sesle ve tane tane konuşuyordu.
"İngilizce biliyorum!" Dedim taklidini yaparken.
Müdürün odasının önünde koca bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve içeri daldım.
"Beni çağırdığınızı duydum." dedim eğilerek. Kore'den kalan alışkanlıklarım müdürü öldürüyordu.
"Onu yapmana gerek yok. Yapma onu lütfen. Evet, yapma."
"Tabi efendim." dedim eğilirken. Ahhh! Şimdi yere yatırıp beni yumruklamalı.
"Yapma. Yapma. Şey... Seninle konuşmam gerektiğini düşündüm. Çok yeteneklisin. Sesin çok güzel. Çalgı çalma konusunda da harika görünüyorsun. Üç kilometre ötede bir okul var. Etowah adında sağlık nedenleriyle okula devam edemeyen çocukların eğitim aldığı bir yer. Az önce müdürüyle bir görüşme yaptım. Oradaki çocukların kendilerini geliştirmesi ve keşfetmesi açısından bizden onlara eğitim vermesi için yetenekli bir öğrenci istedi. Gitar veya bateri dersi olabilirmiş. Ve... Neydi o?... Piyano!! O da olabilir. Ben de sen olabilirsin diye düşündüm." Son kelimesinden sonra arkasına dönerken yerde duran uzun vazoyu düşürüp kırması fazlasıyla komiğime gitti ve kendimi tutamayıp gülmeye başladım.
"Ne? Ne var? Komik mi? Ahahaha! Evet! Ahahah!" Şimdi sen neden gülüyorsun be adam?!
"Tabi. Yaparım. Yani Etowah'a ders vermeye gidebilirim." Dedim.
"Teşekkür ederim. Ah, bu arada telaffuzun çok iyi. Dilimizi iyi öğrenmişsin. Tebrikler!" Derken masanın üzerindeki kalem kutusunu ve fotoğraf çerçevesini de düşürdü.
"Oda başına yıkılmadan gitsen iyi olur." Dedi ve bir kez daha kahkahayı patlattı. Bunun Etowah denen okulun zihinsel engelliler bölümünde olması gerekmiyor muydu?
Odadan hızla ayrılıp telefonumu çıkardım ve şu okulun tam olarak nerede olduğunu öğrendim. Okul çıkışı bir uğrarım artık.
Merhaba sevgili okurlarım. Yepyeni kurgumla karşınızda olmaktan onur ve mutluluk duyarım. Umarım ilk bölümüm hoşunuza gitmiştir Beğendiyseniz votelamayı ve tabiki eleştiri ve güzel yorumlarınızı yazmayı da unutmayın en kısa zamanda yeniden görüşmek üzere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Fly: DREAMS (Türkçe)
Novela JuvenilHer şeyini geride bırakıp ailesi tarafından yeni bir hayata başlamaya zorlanan ve Amerika'ya taşınan İspanyol Adelina Pérez... Sırf istediği müzik okulunda eğitim alabilmek ve başarılı bir şarkıcı ve dansçı olabilmek için ailesini, akrabalarını, ark...