Wings (M)

1.5K 129 132
                                    

Not: Bölümün sonlarına doğru bizimkiler yine yaramazlık yapacaklar, rahatsız olacaklar okumasın :3 


Aylar sonra bugün gökyüzü ilk kez bulutluydu.

Esen rüzgar hala ılıktı ama gökyüzünü süsleyen bulutlar sonbaharın ilk belirtileriydi. Güneş her ne kadar bulutların arasından kendine yer açmaya çalışsa da, bulutlar günler geçtikçe daha da kalıcı olmaya başlıyordu. İnsanlar tatillerinden evlerine dönüyorlardı ve herkes, eğer hala dönmedilerse, eski yaşam düzenlerine geri dönmeye başlıyordu.

Luhan hayatının en güzel vakitlerini geçirdiğini söyleyebilirdi.

Ve zor bir karar vermişti.

"Luhan." Derin sesiyle seslendi Kris ve Luhan hemen kafasını kaldırıp, aylar önce sahiplendiği Lucky'yi okşamayı bıraktı.

Bu ayın her bir gününü Jongin'le geçirmişti.

Dışarıda yemeğe çıkmış, hayvanat bahçesini ziyaret etmiş, bir mısır bahçesinde birbirlerinin kollarında uyumuş, sokaklarda koşturmuşlardı. Jongin onu seviyordu ve o da Jongin'i seviyordu. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu, Kris'in inatçılığının ve tüm gün boyunca nerede olduğuna dair onu sorgulamasının bile.

"Sadece yarın gidiyor olduğumuzu hatırlatayım dedim. Bu yüzden eğer herhangi bir şeye ihtiyacın varsa, yarın sabaha kadar vaktin var."

Luhan bugünün eninde sonunda geleceğini biliyordu, ve nihayet aklını toparlamıştı.


~


Luhan yakınlardaki bir parkta banka oturmuş kovalamaca oynayan çocukları izliyordu. Kırmızı bir şapka takmıştı ve mavi bir süveter giyiyordu, hava soğuk olmasa da bulutlar havanın soğuk görünmesine neden oluyordu. Çocukların böylesine dertsiz ve mutlu oluşlarına özeniyordu, gerçek dünyanın farkında olmayan masum insanlardı onlar. Luhan'a kendini hatırlatıyorlardı.

"Hey sarışın." Bir ses seslendi ve Luhan kafasını çevirince Sehun'un ona doğru yürüdüğünü gördü. Oh hayır yine mi, diye düşündü kendi kendine, ama bugün şikayet etmeye tenezzül bile etmeyecekti. Zaten bir günü kalmıştı, değil mi?

"Nasıl oldu da polis çocuk yanında değil?" Dedi Sehun bacaklarını genişçe açarak Luhan'ın yanına oturduğunda.

"Jongin mi?" Kaşlarını kaldırdı Luhan. "Neden yanımda olmak zorunda olsun ki? Ben onun eşyası değilim."

"Nedir bu üzgün surat? Siz ikiniz kavga mı ettiniz?"

"Neden benimle konuşuyorsun ki, bana hap verdin sen!" Bağırdı Luhan ve Sehun'u omzundan itti (ki bunun bir etkisi olmamıştı çünkü malum, Sehun bariz bir şekilde Luhan'dan çok daha güçlüydü), "Ve ayrıca, seni neredeyse tanımıyorum bile. Neden umursuyorsun?"

"Benim hakkımda tek bilmen gereken hap sattığım. O günkü olay için de üzgünüm bu arada." Sehun omuzlarını silkti ve güldü. "Ve umursuyorum çünkü ilginçsin. Arkadaş olamaz mıyız en azından?"

"Şey, ben yarın gidiyorum."

"Ne?" Sehun'un yüzü hemencecik her zamanki somurtan haline geri döndü. "Ama daha seni tanıma fırsatı bile bulamadım! Bu adil değil, neden her zaman Jongin güzel şeyleri kapıyor?"

Luhan kıs kıs güldü. Jongin ve vedaları hakkında düşünmek istemiyordu. "Sen ve Jongin tanışıyor musunuz?"

"Evet, liseye beraber gittik. Jongin kızlar arasında epey popülerdi, öğretmenler de onu severdi. Bunu hep kıskanırdım." Dedi Sehun. "Son sınıfa kadar en yakın arkadaşlardık, sonra işler ciddileşti. Jongin birdenbire barlara gitmeyi ve kızlarla yatmayı bıraktı, sınavlarına odaklanıp, polis merkezinde çalışabilmek için babasının adımlarını takip etti. Ben çalışmak için fazla tembeldim ve ondan sonra da aramız açıldı."

The Freedom You Have [Çeviri] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin