*Bölüm 3*

24 2 0
                                    

Bazen düşünüyorum. Kuşlar sandığımız kadar özgür müdür diye. Kimse kimsenin iç dünyasını bilemez. Bilemiyoruz...

Hep kanatlarım olsun istemişimdir. Vapurda farklı yaşam şekillerine sahip insanların attığı küçük simit parçalarını gökyüzünde kapmayı, kanatlarım da o meltemi hissetmeyi hep istemişimdir.

Genellikle kendimden nefret ederim. İsmimden, çevremden,annem ve babamdan, yaşadığımız hiç de masum olmayan şehirden...

Şimdi yanımda ukala bir çocukla, bilmediğim yollardan geçiyorum. Annemle babam işlerinden dolayı bizimle pek ilgilenmezler. Ben ve Batuhan hep birbirimize aile olmuşuzdur. Bakmayın her kardeş gibi kavga da ediyoruz ama en zor zamanımda hep yanımda olmuştur.

Küçükken adımdan dolayı benimle alay eden çocuklara beraber meydan okumuştuk mesela. Yağmurlu gecelerde yastığımla birlikte onun odasına gider benimle uyumasını teklif ederdim. Yok canım ben korktuğum için değil. Amaç o korkmasın(?). İlk kız arkadaşına alacağı hediyeyi benimle seçmişti. Annemlere de kızmıyorum aslında sonuçta her isteğimizi karşıladılar. Belki biraz ilgi...

***

"Nereye gittiğimizi ne zaman söylemeyi düşünüyorsunuz prens hazretleri?"

"Hımm prens hazretleri. Sevdim bunu bücür."

"Hey Allah'ım bir de dalga geçiyor yahu. Ne yapıcaksın bana? Nereye gidiyoruz? Ne kadar kaldı? Ay çok sıkıldım. Okula da geç kalcaz. Ne gıcık adamsın sen yaa. Çek sağa inicem." diye devam ederken ağzıma yapışan bantla gözlerim yuvalarından çıkacak kadar büyümeye başladı. Ne sanıyor bu çocuk kendini? Prens hazretleri derken dalga geçiyodum. Umarım gerçek algılamamıştır. 

"hn ne aptını hanıosn" tamam söylemek istediğim bu değildi tabi ağzımdaki bant sağolsun kelimeleri ağzımda  gevelemekle kaldım.

"Şşşştt. Sakin ol! Amma da konuşuyosun. Ne ile besliyolar kızım seni evde?"

Harbi mal bu çocuk sanki benim ellerim yok kendimde gayet açabilirim. 

"Aaaağğğğ annecimm. Offf çok acıyooo. Öküz!" Arabanın içini benim bağırışlarım onun kahkahaları dolduruyordu. Aracın durmasıyla birlikte geldiğimizi anlayıp gözlerimi cama çevirdim. Bay ego tabikide beni beklemeden indi aşağıya.

Geldiğimiz yer ormanlık bir alandı. Belki de pikniklik alan da diyebiliriz. Çevrede kuş cıvıltıları ve birkaç farklı ses tonu yankılanıyordu. Hızlıca arabadan indim ve ağzımı ovuşturarak bizim egoistin yanına geldim.

Doğru ya bu gün okul bir vakıfla anlaştığı için her sınıftan 3 öğrenci almışlardı. Yani fidan dikip temiz hava depolayacaz desenize. Harika!

" Hadi bakalım bücür iş başına. Benim fidanlarımı da dikmeyi unutma" Ne yani bu malağın da fidanlarını ben mi dikicem. Yok artık bence şaka yapıyor. Ağazımdan bir 'hah' sesi yükseldi.

"Saçmalama zaten herkes üç tane fidan dikiyor. Birde seninkilerle hiç uğraşamam.Zaten daha önce hiç deneyimim de olmadı ki benim. Naıl yapıcağımı bile bilmiyorum."

"Beni ilgilendirmez. Hem ben olmasam buraya bile gelemeyecektin. Bir de sabah yaşanılan olayı unutmuş sayılmam. Sen düşün ya benim ağaçlarımı da dikersin ya da şurada ki akarsuda bulursun kendini? Ne dersin?"

ŞANTAJ!  

Aman ne harika (!) iki katı fidan dikmek bir de sulamak,çamur felan gerçekten çok güzel olacak...

Tatlı görünmeye özen göstererek;"Ne yani hiç yardım etmiyecek misin?" 

"Hiç."

  En azından şansımı denedim.

"Ama süre bile yetmez ki?" Bahane üretmeliyim neden ben yapıyormuşum hepsini?

"Sen süreyi sıkıntı etme. Ben o işi hallederim. Ayrıca hiç bir şekilde kurtuluşun yok! Başarılar..."dedi ve bulunduğumuz yerden arkadaşlarının yanına doğru gitmeye başladı. Nalet girsin! Hem psikopat , hem öküz, hem yakışıklı, hem iğrenç, hem şantajcı,hem de egoist. Ne kadar burnumdan solusamda fidanların olduğu kısıma ilerledim. En azından dün bilgilendirme yapılmıştı nasıl yapıcağımız konuşunda.

İlk olarak kazma ile, dikilecek  kaplı fidanın kök boğazı seviyesine gelecek derinlik ve genişlikte bir çukur açtım. Fidanın toprağının parçalanmamasına dikkat ederek açtığım çukura yerleştirdim. Toprağı da yavaş yavaş çukura doldurmaya başladım. Son olarak yerleştirdiğim fidan ve torğı ayağım ile düzeltip can suyunu verdim." Vay be ben neymişim böyle? Vallaha bu fidanlardan sonra orman bilimciler beni yanlarında işe almak isteyecekler benden söylemesi "diye böbürlenirken arkadan Emir'in sesini duymamla sessizliğimi korudum.

"Senin gibi bir bücüre göre iyi iş başardın Kezban. Çok konuşmada diğerlerinden devam et. Daha çok işimiz var." Alayla söylediği cümleler karşısında sinirle ona döndüğüm sırada yerdeki sulama kovasına takılıp tam düşücekken Emir beyin beni tutması birlikte düşmemizi sağladı. O altta ben onun üstünde.

"Ne tutmuyosun be!" diye cırladığımda yüzünün her kasının buruşmasıyla gözlerimi devirdim.

"Salak mısın kızım üzerimde duruyosun kör müsün! Tutacağım sırada benim de ayağım kaydı senin yüzünden ben de düşüm."

"Ne yani suçlu ben mi oldum şimdide tutmasaydın banane."

"Hey yarabbim beni neyle sınıyosun? Kalk lan üstümden." Bir anda yükselen sesiyle yerimde sıçradım ve hemen üzerinden kalktım demek isterdim ama yine şu kova yüzünden takılıp tekrar üzerine düşmek zorunda kaldım.

"Ayy kusura bakma yaa bu sefer yanlışlıkla oldu. Öf yatmasaydın sende ortalıkta. kal git şurdan beni benimle bırak."

"Kaç kilosun lan sen bu ağırlık nedir kemiklerimi kırdın! offf." o sızlanırken ben de bir yandan üzerinden kalkmaya çalışıyordum.En sonunda başarılı olduğumda arkama bile bakmadan diğer fidanların yanına gitim.Çevredekiler az önce yaşanan olaydan dolayı uzaylı görmüş gibi bana bakarken "Ne bakıyosunuz hiç mi düşen insan görmediniz?" diye çıkıştım. Diğerleri işlerine dönerken bende bir fidan daha aldım elime.

Birkaç saat sonunda işim bitmişti.Tam altı fidanı yalnız başıma dikmiştim.Zaten o orangutan yavrusu da bir daha yanıma uğramamıştı. Yavaştan yavaştan herkes servislere giderken ben de kocaman çınar ın gövdesine yaslanıp aşağı çöktüm. Bulutlara bakmak benim için bir tür dinlenme biçimidir.

" Bir kaplumbağaya benziyor." Emirin kadifemsi sesi kulaklarıma dolunca gözlerimi ondan tarafa çevirdim.

"Evet öyle." Konuşmak içimden gelmiyordu şu anda sadece sessizlik ve mavi pamuk şekere benzeyen bulutları izlemek istiyordum.Birkaç dakika sessizlikten sonra bizimle gelen hocanın bağırışı ortamı bozdu.

"Hadi çocuklar gidiyoruz. Servislere yerleşin artık." hareketlenip ayağa kalktığımda bileğimde hissettiğim sıcaklığa gözlerimi çevirdim. Emire anlamaz bir biçimde bakarken 

"Benimle gelmeyecek misin?" Aslında o rahat koltuğa yayılıp oturmak varken rahatsız servis koltuklarına oturmak pek de cazip gelmiyodu ama karlıydım onunla gitmeyecektim.

"Hayır." Kararlı bir şekilde çıkan sesim sayesinde o da ısrar etmeyerek bileğimi bıraktı. Onu geride bırakarak servise yöneldim. Tek isteğim eve gidip sıcak bir duşla kendime gelmek ve biraz uyku...



KEZBANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin