[ Bölüm Müziği: Leyla ile Mecnun-Geri Dönme ]
-Sanık Ömer Necip Yavuz, hakkınızda isnâd edilen suçlamaları kabul ediyor musunuz ?
-İsnâd edilen suç, ispat edilmediği hâlde neden hala tutukluyum hakim bey ? Ferman önceden yazılmışsa, dermanı nerede bulayım ?
-Sayın Yavuz, lütfen sadece size sorulan sorulara cevap verin !
-Pekâlâ hakim bey. Savunma yapmamızın bir hükmü yok lâkin biz yine doğruluktan şaşmayalım:Ne zaman ki şu dünyada imtihânlar biter, ne zaman ki bir fâni ölümsüzlüğü bulur, yahut ne zaman ki ateş donar, su yanar, işte o zaman suçlamaları kabul ederim ! Yani asla hakim bey ! Şuradaki sahte tiyatronuzda işte size nefes kadar gerçek bir cevap; kabul etmiyorum !
-Gereği düşünüldü:Sanık Ömer Necip Yavuz'un tutuklu yargılanmasının devamına, mahkemenin bir sonraki duruşma için 21 Ocak 1996 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir !
...
İşte 8.tur da bitti...Saat tam 16.00. Gardiyan Şeref'in gramofon gırtlağından o hırıltılı ses " Herkes koğuşlarına ! "
Gardiyan Şeref...Uzun, geniş, izbandut gibi bir kalıp. Esmere çalan bir ten, özenle yağlanmış, seyrek, siyah, vıcık vıcık saçlar. Ve çukurlaşmış, mânâsız bakan bir çift göz. Ruhsuz, sert, donuk bakışlar...Hemen hemen devletin tüm hissiz, soğuk, diğer robotları gibi...
Ne hâzindir ki gardiyan Şeref, ismiyle müşerref olamamıştır. Zindanın bütün kirli ayak işlerini, madde alışverişinden adam gambazlamaya her şeyi ona yaptırırlar. Heyhât !Avlu...Bahçe ya da havalandırma. Adına ne derseniz deyin. Git ve gel...Tam 153 adım. Çabuk bitmesin diye ağır ağır basılan toprak yol...Hapishanede her adım ayrı bir ağrı kesici, ayrı bir pansuman. Zindanda içeri çekilen kasvet havası ve avludaki oksijen elementinin muazzam farkı...Gökyüzünü ciğerinize dolduracak kadar derin nefesler, düşünceler, hûlyâlar...
Tesbihler...Hapishane çilesine yoldaş, volta atarken arkadaş, içerideyken sırdaş; ipi yanık, pahada hafif, mânâda derin, sabır kokan tesbihler...Sinirli zamanda hararetle sallanan, sâkinken Âlemlerin Râbbi'nin türlü ism-i âzâmlarıyla zikre dalınan vefâkar tesbihler:Sûbhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber, Yâ Allah, Yâ Rahman, Yâ Râhim...
Ve işte zindanın manzarası...Sanki madden hürriyetinizi değil de mânen canınızı teslim etmeniz için yapılan, yüksek, kapkara, vehim duvarları...Üstünde kim bilir hangi ölüye, deliye ait mâziden kalma küfürler, isyânlar, sabırlar, aşklar, umutlar ve daha neler neler...
Ruhsuz beton binanın içi...Sükûtun ızdırap veren sersemletici çığlığı...Demir parmaklıklar dışarının aksine siyah değil gri. Devletin büyük lütfû doğrusu (!). Koridordan geçerken gözleriyle sizi delip geçen, kanınızı emmek isteyen diğer mâhkumlar...Odalar, odalar, koğuşlar, basık, labirent koğuşlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEÇHUL
NonfiksiMerhaba Ey İnsanoğlu ! Merhaba, Farsça'da "benden size zarar gelmez"demektir.Öyleyse bir kez daha Merhaba.Ben kimim,niye buradayım,ne yazıyorum, niye yazıyorum hepsi kocaman bir "meçhul"dür.O zaman kafası bizim gibi meçhul sorularla dolanlara,bilin...