BÖLÜM/1

119 16 7
                                    

10 MAYIS 2010

"Şimşek, dur!" sesimi duyurabilmiştim. Arkasına dönerek bağıranın ben olduğumu görmesi ile bavulunu görevliye vererek bana doğru gelmeye başladı. "Umay burada ne işin var?" "Gitmeden önce sana bir şeyler söylemeliyim." başını salla dercesine salladıktan sonra meraklı gözlerini gözlerime dikti. "Şimşek gitme lütfen...Ben, ben seni seviyorum Şimşek." söylediklerime karşı verdiği tek tepki kolundaki saate bakarak "Söyleyeceklerin bitti mi? Yetişmem gereken bir uçağım var."

okumakta olduğum günlüğü kenara bırakarak yatakta doğruldum. Gerçekten bunu yapmıştım. Tam da gideceği sırada ona olan aşkımı itiraf etmiş ve üstüne umursamaz bir tavırla karşılaşmıştım. Ben Umay Erez 5 yıl önce yapmış olduğu aptallığın izleriyle hala savaşan kız. O geceden sonra yenilmişlik ve çaresizliğin vermiş olduğu bitkinlik ile uzun bir süre kendime gelemedim. Ben onun kötü yanlarını daima göz ardı etmiş ve aklımca mükemmel bir insan olarak tanımlamıştım. Yaptığım itirafa karşı onun da aynı hisleri yaşadığını, gitmeyeceğini düşünmüştüm. Fakat sonuçta o gitmiş beni burada çaresiz ve kendinden mahrum bir şekilde bırakmıştı. "Artık onu düşünmeyi bırakmalıyım." diyerek yataktan kalktım. Aynanın karşısında yüzümde fazla düşünmenin etkisi olan gergin ifadeyi düzeltmeye çalışarak odadan çıktım. Banyoda işlerimi hallettikten sonra mutfağa indim. "Günaydın sevgili ailem ve huysuz kardeşim." "Sevgili ailem deyince içine bende giriyordum fakat sen bilirsin ablacığım." diyen çok bilmiş kardeşime ergen bakışları atarak anneme döndüm. "Bugün spora gitmeyi düşünüyorum." dedim onay bekleyen bakışlarla. "Dönerken şirkete de uğra Umay. Artık bir yerlerden başlamamız gerektiğini düşünüyorum." "Peki babacığım. Size afiyet olsun." diyerek masadan kalktım. "Hiçbir şey yemedin ki kuzum otur bakayım yerine." "Anne ablam kaç yaşına geldi ne kuzusu? Olsa olsa ondan kurt olur kurt." Merdivenlerden çıkarken bir yandan da kardeşime "Sen sus eşek sıpası." diye söylenmeyi de eksik etmedim. Hızlıca odama çıkarak çantamı doldurdum. Elime telefonumu da alarak evden çıktım. Kulaklıklarımı takıp rastgele bir şarkı açarak spor salonuna ilerlemeye başladım. Yol fazla mı uzadı yoksa ben bayağıdır yürümüyor muydum acaba? Geri dönerken arabaya binmem gerektiğini aklıma not ederek dönen kapıdan geçtim ve danışmaya ilerledim. "Merhaba Umay Hanım." "Merhaba İris geldi mi?" "Henüz gelmediler efendim." "Teşekkürler." içimden gelmemesine sevinerek kendimi kum torbasının yanına attım. İris en yakın arkadaşımdı. Üzerimdeki gerginliği sezer ve ne olduğunu öğrenmeden rahat bırakmazdı. Kabuslarımın yeniden başladığını ve eski günlüklerimi okumaya başladığımı duyması pek hoşuna gitmezdi. Eldivenleri elime geçirdim ardından ilk yumruğumu torba ile buluşturdum. "Olmuyor lanet olası. Unutamıyorum işte. Tam bir düzene girdiğimde yeniden başlıyor kabuslar." bir yumruk daha. "Bugünlük yeter Umay. Kan ter içinde kaldın." "Bende tam bitirmiştim. -Saate bakarak- Yaklaşık bir buradayım." "Bir şeyler içmeye ne dersin?" "Harika derim fakat babam şirkete çağırdı. Bu arada şu şarkıları değiştirmeleri gerektiğini söylemeliyim." dedim bu şarkının yaklaşık 5 yıl önce en sevdiğim şarkı olduğunu umursamayarak. "İyi ama bu senin en sevdiğin şarkıydı." İris'i arkamda bırakarak yürümeye başladığımda "Artık değil." sözünü fısıldadım.

--------------------------

"55 lira hanım efendi." diyen taksicinin sesi ile şirketin önünde olduğumuzu fark ettim. Parayı ödeyerek taksiden indim. Şirketin kapısında durarak şirketi süzmeye başladım. Küçük bir yapısı olmasına rağmen büyük işler başarmıştı bu şirket. Babam ve Oğuz Amca şirketi beraber kurmuşlar ve gelişmesi için gecelerini gündüzlerine katmışlardı. Arkadan gelen korna ve kalın bir erkek sesiyle karşılaştım. "Engelli galiba efendim. Yardım edeyim zavallıya." hemen kenara çekilerek özür diledim. Arabanın arka tarafında olan siyah filmler arabanın içinin görülmesini engelliyorlardı. Arabanın arkasından bende merdivenlerden çıkmaya başladım. Selamları ve hoş geldinizleri başımla onaylayarak babamın odasına ilerledim. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde babam ve Oğuz amcamı bilgisayarı incelerken buldum. İçeri girmemle dikkatleri bana dönmüş ve gülümsemeye başlamışlardı. Yaklaşık 5 yıldır kendimde değildim ve tüm sosyal hayatım bitmişti. Benim hayata dönme çabalarımı görmek herkesin neşesini yerine getirmişti. İkisine de sarılarak masanın önündeki koltuklara oturdum. Oğuz amca ortağımız olmanın yanı sıra çok yakın bir aile dostumuzdu. Aynı zamanda İris'in de babasıydı. İris'le babamlar şirketi kurduklarında tanışmış ve o zamandan beri birbirimizin her şeyi olmuştuk. İris benim zor zamanlarımda yanımda olmuş Şimşek'ten sonra beni kendime getirmişti. O kadar berbat bi haldeydim ki yola çıkan bir tüccar yolda kaza geçirip her şeyi unutsa, yola çıkma nedenini yaşama sebebini kaybetse ancak bu acıları hissederdi. Gerçek gülümsemeyi bile unutmuştum. Yüzüme yerleştirdiğim mutluluk ifadesini sadece İris çözebiliyordu. Babamın toplantı yapacak olacağımız diğer şirketle ilgili vermiş olduğu bilgileri dinlemeye başladım. "Öztuna Holding. Patronu Furkan Öztuna. Eğer bu ihaleyi bağlarsak şirkete çok büyük bir kar sağlarız. Allah yardımcımız olsun." diyerek ayaklandık ve toplantı odasına ilerlemeye başladık. Babamların ardından odaya girdiğimde dakikaların durduğunu hissettim. Hani bazı anlar vardır ne hissetmeniz gerektiğini bilmediğiniz. Geçmişten gelen bir insanla sevinmeniz mi yoksa hüzünlenmeniz gerektiğini kestiremediğiniz. Galiba şuan o onlardan biriydi...



ZÜMRÜD-Ü ANKA(ASKIDA) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin