Hayat koşuşturmasında bir zamanlar oldukça yakınken zaman kavramı dolayısıyla uzaklaştığımız veya uzaklaşmaya zorlandığımız, bir süre sonra ise beynimizin arka belleğine atılan bazı kişiler vardır. Fakat hatırlanan küçük bir ayrıntı bu kişilerin tekrar gündeme gelmesini sağlar. Bu olay şuna benzer: Bir süre hiç bıkmadan dinlediğiniz fakat zamanla müzik listenizin en alt köşesine sıkışmış olan şarkıyı şans eseri açarak yeniden dinlemeye başlamak...
Şuan karşımda bir zamanlar çok yakın olduğumuz halde Şimşeğin gitmesiyle elimin tersiyle kendimden uzaklaştırdığım Tibet bulunmaktaydı. Geriye doğru sendelediğimi gören babam kulağıma eğilerek 'İyi değilsen çıkabilirsin kızım.' 'Hayır, iyiyim baba' dediğimde babam kolumu güven verircesine sıktı. Tüm olanlardan ailemin haberi elbette ki vardı. Hiçbir zaman olayları ailesinden gizleyenlerden olmamıştım. Hoş tedavi gördüğüm bu olayı zaten ailemden saklayamazdım da. Masaya ilerleyerek babamın yanındaki yerimi aldım. Toplantı başladığında uzun zamandır görmemiş olduğum Tibet'i incelemeye başladım. Görünüşünde pek bir değişiklik yoktu. Anladığım kadarıyla babasının yerine geçeceğinden şirkette çalışmaya başlamıştı. Tibet'le ben çok yakındık. İris, Tibet, ben... Bizi gören herkes dostluğumuzu kıskanır, bizlere imrenirdi. Dostluğumuzun temeli çocukluğumuza dayanırdı. Aynı zamanda ailelerimiz de yakınlardı. Bir de Şimşek vardı. Onun gidişiyle kendimi tüm insanlığa kapattığımdan pek çok kişi gibi Tibet'le de ilişkimiz yıpranmıştı zaten kısa süre sonra da yurt dışına çıkmıştı. Masadaki gözler bana dönerken babamın "Ne dersin Umay." demesiyle gülümseyerek "Elbette Babacığım.""Harika! O zaman ortaklık işlemleriyle Umay ve Tibet ilgileniyor." diyen Oğuz Amca ile çok güzel(!) düşüncesinden kendimi alamadım.
......................................................
Alarm sesiyle uyandım. Bugün Tibet'le buluşup işlemleri halletmemiz gerekiyordu. Aslında kendimi toparlamam için elime güzel bir fırsat geçmişti. Tibet daima pozitif olan taraftı. Onun yanında kahkaha atmamak elde değildi. Aynı zamanda Tibet'le el ele verip Şimşeği de bulabilirdik. Bu düşüncelerle hızlıca hazırlanarak evden çıktım. Havanın keskin soğuğu insanı iliklerine kadar titretecek bir güce sahipti. Arabama binerek şirkete doğru yol aldım.
Anahtarı valeye teslim ederek içeri girdim. Danışmaya yaklaşarak "Tibet'in odası ne tarafta?" diye sordum. Danışmadaki kız gülümseyerek "Hoş geldiniz Umay Hanım. Tibet Bey de sizi bekliyor, buyurun bu taraftan." kızın önümden ilerlemesiyle onu takip ettim. Asansöre binip 10 numarayı tuşladı. Yaklaşık iki üç dakikanın ardından bir kapının önüne geldiğimizde "Tibet Bey içerideler." Diyerek yanımdan ayrılan kızla kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Büyük bir odanın köşesinde çalışan Tibet'i gördüm. Kapının sesini duymamıştı. Ona doğru ilerlediğimde topuklularımın zeminde bıraktığı tok ses ile bana döndü. Ayağa kalkarak yanıma geldi. "Umay hoş geldin. Dalmışım duymadım seni" diyerek bana sarılınca birkaç dakika kendime gelemedim. Daha yeni düzelmeye başlarken bu sarılma değişik gelmişti. Karşılık vermek için kollarımı kaldırmışken geri çekildi. Yönlendirmek için elini belime koyduğunda sıçradım. "Ah! Özür dilerim. Şöyle otur lütfen." Diyerek ellerini omzuma koyarak beni koltuğa doğru ilerletti.
4-5 gibi çalışmayı bitirdiğimizde Tibet "Bir şeyler yemeye ne dersin? Ben biraz acıktım da." Diye bir fikir sundu. "Bende acıkmıştım yalnız çabuk gidelim. Yoksa bir şeyler kemirmeye başlayacağım. " Dediğimde attığı erkeksi kahkaha odayı doldurdu. Paltomu giydiğimde odadan ayrıldık. Asansöre bindiğimizde Tibet -2'yi tuşladı. Kapı açıldığında otopark olduğunu fark ettiğim yere gelmiştik. Tibet'in bu taraftan demesiyle gösterdiği tarafa ilerledim.
Şık bir restorantın önünde durmuştuk. Kapıyı açan valeye teşekkür ederek arabadan indim. Tibet anahtarı vererek yanıma ulaştığında içeri ilerledik. Kap açıldığında gelen sıcak hava ile havanın soğuk olduğunu bir kez daha anlamış oldum. Restorant'ın içi mükemmel bir dizayna sahipti. Bir tarafı tamamen camla çevrili ve İstanbul Boğazı'nı görmekteyken üstten sarkan mavi avizeler ve sarı spotlar birbirini tamamlamışlardı. Cam kenarında bir masaya oturduk. Sağ tarafımda kalan boğaz görüntüsünü incelemeye başladım. Batmakta olan güneş havaya turuncumsu bir ton katarken yarısı ufuk çizgisinde kalmış yerine güneşin geçmesini bekliyor gibiydi. Tibet'in "Sen ne alırsın?" sorusundan sonra garsona dönerek "Beyefendinin aldığından lütfen." Dedim. Garsonun siparişleri alıp gitmesiyle beni inceleyen Tibet'le göz göze geldim. "Geçen bunca zaman senin gülümsemeni alıp götürmüş Umay. Işıltıyla gülen gözlerinin yerini donuk bakışlar ve sahte gülümsemeler almış." "Yaşananlar kolay değildi Tibet. Hayatımın merkezinde yerleştirmiştim onu. Boşlukta kaldım uzun süre... Yeni yeni iyileşiyorum." "Biz kardeştik Umay gerçi hala öyleyiz. Senin her zaman yanındayım. Aramızda mesafe olsun istemem ,eskisi gibi olalım lütfen." "Senin suçun yok ki Tibet ama artık bunları konuşmayı bırakalım olur mu?" "Sen nasıl istersen." Gecenin geri kalanı çok keyifli geçmişti. İçten kahkaha attığım bile olmuştu. Her zaman böyleydik biz. Tibet daima etrafa neşe saçardı. Tibet hesabı ödememe izin vermediği için kenarda onu bekliyordum. Geldiğinde koluna girdim ve dışarıya çıktık. Kapının önündeki gazetecilerle gülen yüzüm düştü ve yüzümü buruşturdum. Şimşek'ten sonra ortalıkta olmadığımdan hakkımda çeşitli dedikodular yayılmış ve her yerde magazinciler tarafından aranır olmuştum. Beni çekiştiren Tibet'in kolundan çıkarak kendimin bile beklemediği bir şey yaptım ve gazetecilere doğru ilerledim.
YAZARDAN:
Elindeki kumandayla kanalı değiştirirken magazin haberlerindeki tanıdık görüntüyle duraksadı genç adam. Yıllar önce arkasında bıraktığı kızın ne kadar güzelleşmiş olduğunu düşündü. Yanındaki Tibet'i görmesiyle başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetti. "Demek sahnelere geri dönme vakti geldi." Diyerek eline telefonunu aldı, hemen sekreterini arayarak "Hemen yarın için İstanbul'a bir bilet al." Dedi. Sekreterin konuşmasını umursamayarak telefonu kapattı. Gözlerini kapatarak sinirlerinin yatışmasını bekledi fakat olmadı. Yanındaki kumandayı duvara fırlatarak parçalanışını izledi ve son sözleri şu oldu. "İsteğin bir kere oldu ikincisi asla olmaz Tibet Efendi..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜD-Ü ANKA(ASKIDA)
Teen Fiction"Anka kuşlarının hikayesini biliyor musun Umay?" genç adamın göğsüne koyduğu kafasını kaldırarak aşık olduğu deniz mavisi gözlere baktı. "Hayır.Ama anlatmanı çok isterim." "Anka Kuşu,ölümünün yaklaştığını hissetmeye başladığı an kendisine kuru dal...