Artık yoldayım!
Yolum bir hayli uzun ve sürem kısıtlı! Başım artık gerçekten belada! Bela ile ne anlam çıkıyorsa o işte! Kastedilen her ne ise çok ta mühim sayılmaz! Kısıtlı bir zaman dilimim var ve haybeye harcadığım anlarım var! Fakat pek de pişman olduğum söylenemez! Demek istediğimi umarım anlıyorsunuzdur! Yani o yakışıklı polis memuru ve sevgili dostum Matt'le zaman harcamak neden pişman olmama neden olsun ki?
Neyse boş verin şimdi bunları!
Konsantre olmam gereken bir araba sürme deneyimim var! Zaten başımın belası sürücülüğüm her zaman iş açmıştır dertsiz kafama! Az daha önümdeki BMW'ya çarpacaktım! Kıl payı kurtuluverdim! Anlaşılan çok hızlı ilerliyormuşum! Kahrolası randevu, bugün gerçekten strese girmeme neden olacak!
BMW'daki şoför elini aşağı yukarı oynatarak sinirli sinirli haykırdı.
"Lanet kadın! Araba kullanmayı nereden öğrendin?"
Özür dileyerek gazladım! Gaz pedalına yüklenip hızımı saatte 100 mile çıkarttım!
Biliyorum, radara yakalanırsam başıma iş açıp ceza puanları alacaktım! Fakat ortada radar filan yoktu! Ve bu kahrolası randevu ceza puanlarımdan daha önemliydi! Hem ne olacaktı ki? Hala yaşadığım kasabanın topraklarındaydım ve bu kasabada şerif dâhil herkes tarafından çok sevilen biriydim! Bu yüzden anlayışla karşılayabilirlerdi. Bu hatamı anlayışla karşılarlardı.
Hemen önümde bulunan Firebird'ü dikkatlice solladım! Firebird'deki bayan sarı saçlarını dalgalandırarak şarkı söylemeye devam etti! Yaşı kırkı geçmeyen bu Bayan, Bob Dylan'ın adını bilmediğim bir şarkısını bağıra bağıra aracındaki disk çalarla birlikte söylüyordu! Halinden çok mutlu olduğu anlaşılıyordu.
Tanrım, mutlu insanları görmek ne kadar da güzel şeydi. Dayanılmaz bir tattı doğrusu! Evet, gerçekten güzeldi!
Sixpack Demiryolu'nun hemen üzerine inşa edilmiş küçük ve karlı bir kasabada durmak zorunda kaldım. Adını bilmediğim ve bildiğim kadarıyla haritada olmayan bir yerdi. Zorunlu bir durumdu doğrusu! Üstelik sinir bozucuydu! Tanrım tam da sırasıydı! O lanet kanamama daha beş gün vardı!
Kadınlara 'hayatlarındaki en iğrenç günler hangisi?' diye bir soruyu sorarsanız size dürüst bir şekilde davranırlarsa cevap; her zaman, 'o malum günler!' olurdu!
Çünkü mideniz şişkinlikle kıvranır durur –ki bunun sonucunda daha az sıvı tüketip daha az tuz almamız gerekir. Vücut aşırı gerginlikle boğuşur! Stresle boğuşmak zorunda kalırsınız! Aşırı iştahsızlık bizi tatlılardan uzak tutup kepek ekmeği yemeye mahkûm eder, bu arada kalsiyum ve oksijen alınımı arttırarak adet sancılarını yok etmeye çalışırız! Bütün bunlar yetmezmiş gibi yorgunluk, sinirlilik, depresyon ve baş ağrıları da baş gösterir! Tanrım insan öyle bir günü yaşamayı neden ister ki! Sürekli belli bir miktar kan kaybetmenin neresi güzel ki?
Kadınların bu dönemlerde yüzde altmışından çoğu intiharı düşünür! Bu intihar fikri takıntıya dönüşüyor! Size korkunç bir bilgi vereyim de erkek olduğunuza dua edin! Yüzde yedisi intihara kalkışıyor! Tanrım ne feci!
Bunların dışında sırf kadın olduğunuz için bu olayı yirmi sekiz günde bir yaşarsınız! Zaten o yirmi sekiz günün on günü ağrılarla geçer! Bu da kafamızı dinleyip vücut sağlığımızı yeniden kazanmak için üç haftadan daha kısa süre demek!
'Tanrım kadın olmak güzel mi?' demiştim ben az önce!
Bunun neresi güzel ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOL CANAVARI
HorrorGüneş bu Şubat gününün sonuna varmışçasına batıya kaymaya niyetlenmişti. Ağzımdan kanlar akarken soğuk çeliğin parıltısını gördüm. Kar yağışı daha da şiddetlenirken, vücudumda kana bulanmamış hiçbir yerimin olmadığını fark ederken bıçağı boğazıma da...