Devrim ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu. İnsanın içini ürperten gece mavisi gözleri bir süre üzerimde oyalandıktan sonra az önce silah doğrulttuğu adama döndü;
"Kızın benim için bir önemi olduğunu mu sanıyorsun lan,piç?" dedi ve ardından güçlü bir kahkaha attı. Onun gülmesiyle birlikte arkasında duran siyah giyinmiş adamlar da kendi aralarında gülüştüler. Silahı tekrar adamın kafasına doğrulturken devam etti ve tetiği çekti. "Söylesene Ünal, ne zaman bir kızın benim için önem taşıdığını gördün ha?" dediğinde herkes bana bakıyordu artık. Devrim dışında.O an hissettiğim şeyler, dikişlerimden ve beni kendine bastıran arkamdaki hayvandan daha çok yakıyordu canımı. Ne diye gelmiştim buraya? Neyin peşindeydim? Neden onun için bir önemim varmış gibi davranmıştım? Yaptıklarını neden gözümde büyütüp, üzerime alınmıştım? Sadece kuzenini engellemeye çalışmış ve herkes gibi hastaneye beni ziyarete gelmişti işte. O kadar. Daha fazlası değildi. Olamazdı. O herkesin hayran kalacağı biriydi, bense bir kere bakanın ikinciye tenezzül etmeyeceği sıradan bir kızdım. Tüm okul daha şimdiden onu konuşuyordu, benimse varlığım daha geçen sene fark edilmişti. Bunun dış görünüşle de alakası yoktu aslında, o insanda her yönüyle hayranlık bırakabilirdi. Şuan elinde duran o lanet silahı tutuşuna bile hayran kalabilirdiniz, fakat o silahı ben tutsam, eminim ki üzerimde sırıtırdı.
Belki de benimle eğlenmişti, onun gibi birinin beni önemsemesine imkan varmış gibi davranmıştım çünkü aptaldım. İçimden hakettin dedim. Şuan her zerreni yakarak içinde dolaşan bu hayal kırıklığını hakettin sen Berra.
Sonra aniden bir silahtan çıkan patlama sesini duydum. Adam beni kendine iyice çekerek bir şeyler bağırdı ama artık duymuyordum. Kırılmıştım, korkmuştum. Acı her yerimdeydi. Vücudumda, zihnimde, kalbimde.. Dizlerimdeki gücün tükendiğini hissettim. Keşke bıraksalar, bıraksalar da şurada uyusam.
Gözlerimi kapatıp olacakları bekledim. Artık ağlamıyordum. Islanmış yanaklarım sonunda kurumuştu. Şuan olduğum yeri değil de olmak istediğim yeri düşündüm. Belki Yağmur'la hep gittiğimiz ve tiramisularına bayıldığımız o cafede olmalıydım. Belki babamın beni çok küçükken götürdüğü at çiftliğinde. Ya da hastanede yatağımda.. Sevildiğim, istendiğim bir yerde olmalıydım ama kesinlikle burada değil. Burada olmam yanlıştı.
Bunları düşünürken aniden bir "Ah!" sesi duydum ve arkamdaki eller gevşedi. Beni tutan adam gürültülü bir şekilde yere düştü. Gözlerimi açtığımda onu gördüm. Düşmemi engelleyerek kolumdan tuttu ve beni hızlı bir şekilde çıkışa doğru sürükledi. Etrafıma bakınca yerde yatan bir adamı yanında da Devrim'in adamlarını fark ettim. O kadardı. Diğer adamların hepsi gitmişti, yok olmuştu adeta. Onlara ne olduğunu sormadım çünkü açıkçası umrumda bile değildi.
Çıkışa geldiğimizde Devrim bir süre durdu iyi olduğumdan emin olmak ister gibiydi ve sonra aniden bağırdı.
"Neden geldin ha? Amacın neydi? Sana geleceğimi söylemiştim. Neden o lanet yatakta yatmak yerine beni takip ettin?!" bağırıyordu. Ama suratı ifadesizdi. Ne sinirlendiği için yukarı kalkan kaşları vardı ne de öfkesinden kıpkırmızı olmuş suratı.. Nasıl bu kadar ifadesiz kalabildiğini düşündüm.
"Be.. ben sadece merak.." derken sözümü yarıda kesti.
"Sen merak etme. Anladın mı? Benimle ilgili hiçbir şeyi merak etme ve aklın varsa benden uzak dur. Beni tanımıyorsun Berra, kim olduğumu bile bilmiyorsun!" ağlamamak için kırpıştırmadığım çimen yeşili gözlerime baktı ve sesini biraz düşürerek devam etti "Ben de senin kim olduğunu bilmiyorum. Seni tanımıyorum. Şimdi sana bir taksi çağıracağım ve burdan gideceksin. Hemen."Aniden içimi şiddetli bir öfke dalgası kapladı ve ben de bağırmaya başladım.
"Buradan gideceğim öyle mi? Harika. Ama şu var, ilk önce beni beş parmak yememe ramak kala kuzeninin elinden kurtarıyorsun, sonra tanışık çıkıyoruz, sana bunu hatırlattığımda tersleniyorsun ve beni yerin dibine soktuktan sadece bir kaç saat sonra telefonumu arıyorsun artık numaramı nerden bulduğun meçhul!" bağırdıkça dikişlerim sızlıyordu ancak önemi yoktu. Siyah saçlarımı tek elimle önümden alıp geriye atarken devam ettim." Arabaya binme diyorsun, tesadüfe bak ki birisi arabamın frenleriyle oynamış oluyor. Daha sonra hastanede gözlerimi bir açıyorum yanımdasın. Ve benim kazamdan hemen sonra buraya geliyorsun bir dizi adama silah doğrultmuş oluyorsun." Gözlerimi, gözlerine sabitleyip sesimi en kısık moda getirerek cümlemi tamamladım. "Ve şimdi arabaya binip öylece gitmemi istiyorsun ha? Şimdi ben sana soracağım, amacın ne Devrim?"
Öylece durmuş bana bakıyordu. Bir tepki vermesini istiyordum çünkü az önce söylediklerim aslında cevaplarını arayan sorulardı. Ve o cevapları almadan burdan gitmeye hiç niyetim yoktu.
"Berra, git."
Başımı hayır anlamında salladım. Devam etmesini bekliyordum. En azından bir açıklama yapmalıydı.
"Git ve bu geceyi unut. Şunu da bil burada olanların seninle bir ilgisi yoktu." Benden gittikçe uzaklaşırken cebinden sigarasını ve çakmağını çıkarıp sakin bir şekilde devam etti. "Sen benim için hiçbir şeysin, masum birinin ölmesine sebep olmak istemediğim için seni kurtardım, aksi taktirde umrumda bile olmazdın. Ben kızları umursamam, onlarla sadece eğlenirim ve işim bitince gönderirim anladın mı? Tıpkı sana şimdi yapacağım gibi."
Gözyaşlarım göz bebeklerime hücum ederken bir şeyler geveledim. Fakat o suratıma bile bakmadan, çıktığımız yere tekrar girerek yanımdan ayrılıyordu. Aniden durdu ve bana bakmadan "Bu son karşılaşmamız, şimdi taksiye bin ve hayatına devam et." dedi.
Giderken arkasından bakakaldım. İçimde koşarak onu durdurmak ve söyledikleri için hesap sormak isteği vardı ama bunu yapacak halim kalmamıştı. Yorulmuştum. Gitmek istiyordum.
Biraz sonra önümde bir taksi durdu. Devrim'in çağırmış olduğunu düşündüm ve bindim. Yol boyunca düşündüğüm tek şey bana ne olduğuydu. Hayatım aniden değişmiş başıma gelmeyen kalmamıştı. Herkes gibi sıradan bir hayat yaşarken, aniden her şey tersine dönmüş kontrol edemeyeceğim şekilde rayından çıkmıştı. Anlamakta güçlük çekiyordum. Hepsini geçtim az önce duyduğum sözler beni neden bu kadar sarsmıştı?
O kimdi de beni böylesine en acımasız biçimde,en hassas yerlerimden vurabiliyordu?
Bunları düşünürken sağ cebimde titreyen telefonla irkildim. Saat epey geçti. Hastaneden kaçtığımı öğrenmiş olmamalılar diye düşündüm ama arayan ne annemdi ne de babam. Ne de Yağmur. Tanıdığım bir numara bile değildi. Telefonu açmamaya karar vererek kapattım. Gecenin şu saattinde tüm bu olanlardan sonra bir de telefon sapığıyla uğraşamazdım.
Ardından bir mesaj sesi geldi. Telefonuma baktığımda okuduğum cümle vücudumun şaşkınlık ve telaşla gerilmesine sebep olmuştu.
"SOL GÖĞSÜNÜN ÜZERİNDE ATMAKTA OLAN BİR KALBİN HÂLÂ VARSA, SANA AİT OLMADIĞI İÇİNDİR."