İLK

176 11 1
                                    

"Senin burda ne işin var! " resmen bağırıyordum. Kızgınlığımın neye olduğunu merak ettim. Az önce yaşadığım gerginliğe mi yoksa burada olmasına mı?

"Pekala, yeterli olacak bir cevap vereceğim." durdu ve beni bu sabah yarıştan sonra süzdüğü gibi,rahatsız edici şekilde süzdü. "Sana ne? " Ah harika. Cidden bana neydi?

"Sevgilimin doğum günü partisine gelebilecek cesareti nerden buldun. Bu sabah havuzda kafamı kırmıştın hatırlatırım öküz bozması ve özür bile dilememiştin. " gözlerim dolmaya başlıyordu. Bağırıyordum. Meriç hala yanıma neden gelmemişti bu kadar mı umrunda değildim? "Defol git burdan!"

Elindeki sigarasını söndürürken benim aksime gayet sakindi. Bana eğlenen gözlerle baktı ve güldü. Yamuk gülümsemesini,sol yanağında beliren gamze süsledi. Dişleri öyle düzgündü ki rastgele sıralandıklarına inanmak güçtü. Böylesine sert hatlara sahip bir insan, nasıl bu kadar güzel gülebilirdi?

"Sen şımarığın tekisin. Buraya geldim çünkü şuan burada sevgili kuzenimin doğum günü var. Anladın mı? " Sanki bana ben gayim demiş gibi bir ifadeyle ona baktım.

"Ne yani. Sen Meriç'in kuzeni misin? " şaşırmıştım. Ama madem öyleydi,onu neden hiç görmemiş veya tanımamıştım.

"Bugün senin doğum günün olmadığına göre? "

Niye bu kadar ters bir insanla havuz başı muhabbeti yapıyordum?

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Meriç'in yanına gitmeyecektim. Tükürdüğümü asla yalamayacaktım. Ama burda da durmayacaktım. Taksi çevirmem gerekti. Tabi burda taksi bulabilirsem.

"Nereye?" derken sesi yapmacık bir şaşkınlığa bürünmüştü. Duymazdan gelerek yürümeye devam ettim. Muhtemelen cevap verirsem yine terslenecektim.

Aniden kolumda güçlü bir el hissettim. Hışımla arkamı döndüm. Ama ne söyleyeceğimi unuttum.

Beni bu kadar etkilemesine nasıl olurda izin verirdim?

"Tamam, içeride canım çok sıkıldı. Burada olduğuna göre seninde sıkılmış olmalı. O yüzden her ne kadar vaktimi çalacak olsanda burada sana birkaç kıymetli dakikamı feda edebilirim. " söylediği sözler ve surat ifadesi cılız bir kahkaha atmama neden oldu.

"Kuzeninin sevgilisine kıymetli dakikalarını feda etmeye gönüllüsün yani? " kaşlarımı soru sorar gibi kaldırdım. "Hiç uygun değil."

Cevabıma güler gibi oldu ama gülmedi. Onun yerine havuzun kenarında duran şezlonglara yöneldi ve bende peşinden gittim. Burada biraz zaman geçirmenin zararı olmazdı.

Tabi ya kesin olmazdı!

O şezlonga otururken bende karşısındakine oturdum. Kafamı kaldırıp gökyüzünü izledim. Koyu maviye bürünmüş bol yıldızlı bir geceye bakıyordum. Bu kadar yıldızı bir arada görmeyeli uzun zaman geçmişti. Şehir merkezinde, yıldız görmeniz bile imkansızdı ama Meriçlerin evi şehir merkezinden uzak olduğu için aynı şey burada geçerli değildi. Aniden bir yıldız bana göz kırparak aşağı doğru hareket etti. Annemin,kayan her yıldızın dünyadan ayrılan bir insan olduğunu söylediğini hatırladım. İç geçirerek gökyüzünü izlemeyi bırakıp,başımı eğdim. Önüme düşen gür saçlarımı tek elimle kulağımın arkasına sıkıştırdım ve diğer tutamı geriye attım. Beni izliyordu. Rahatsız olmuş gibi boğazımı temizledim.

"Adın ne? " Yine sana ne demesini beklerken öyle yapmadı. Bir an duraksadı ve anlamsızca bana baktı. Sanki adını değil de ilkokuldaki ağırlıklı puan ortalamasını sormuştum.

"Devrim." dedi.

Adının da kendisi gibi aykırı olduğunu düşündüm. İlk defa bu adı taşıyan biriyle tanışıyordum.

"Neden Devrim? "

"Nasıl yani? "

"Yani demek istediğim neden başka bir ad değilde Devrim? "

"Sen neden Berraysan o yüzden." derken sinirlendiğini hissettim. İyi de bunda sinirlenecek ne vardı. Dengesiz.

O an başka bir soru daha aklıma geldi. Adımı nerden biliyordu?

Sorularım cevapsız kaldı çünkü bu aramızda geçen son konuşmaydı. Yaklaşık on dakika boyunca etrafı izleyerek tek kelime etmeden öylece durduk. Bunun huzur verici bir tarafı vardı, içimde bir yer bu gerçeği inkar edemiyordu. Bir şey söylemiyorduk ama sanki konuşuyor gibiydik. Sessizdik ama hiç susmuyor gibiydik.

Ve sonra aniden kalkıp gitti. Hiçbir şey demedi. Görüşürüz, kendine iyi bak ya da ne bileyim seninle oturmak inanılmaz sıkıcıydı bile demedi. Şaşırmamıştım. Bu tam olarak ondan beklediğim bir hareketti.

O gittikten sonra bende kalkmaya hazırlanırken bana doğru hızlı adımlarla gelen Meriç'i gördüm. Onu görmek, içimde bastırılmış olan öfke dalgasını yeniden harekete geçirdi.

"Nerdesin sen? Her yerde seni aradım!" bağırırken nefesi alkol kokuyordu. Bıkkınlıkla iç geçirdim. Alkol sorunu vardı ve bu yüzden başını hep belaya sokardı. Babası olmasaydı şuan içeriye girmiş olması gerekirdi çünkü alkollüyken kullandığı arabayla insan yaralamaya kadar gitmişti iş. İşin garibi hiçbir zaman bu konuda vicdan azabı duyduğunu hissetmemiştim. Ailemin onunla olmamı neden onaylamadığını kesinlikle anlıyordum. Yine de bizi yeniden kurtarmak adına uğraş veriyordum, savaşmadan çekip giden taraf olmak bana göre değildi.

"Ve bahçeye bakmak aklına gelmedi öyle mi? " sesim sakin ama iğneleyiciydi. Neticede onun öfkesi banada bulaşmıştı.

"Geceyi bahçede geçirmek gibi bir gerizekalılık yapacağını düşünemedim, üzgünüm." sesi alay eder gibiydi ama yinede altında yatan siniri fark edebiliyordum. Yanından ayrılmak için harekete geçtiğimde bileklerimi canımı acıtacak derecede sıkı tutarak beni içeri sürükledi. Karşı koymak imkansızdı, sarhoştu ve benden güçlüydü. Rezillik çıkarmamasını diledim. Kolejden tanıdıklar, arkadaşlarım, Kayapınarların evinde çalışan hizmetliler.. Hepsi buradaydı. Bu kadar insanın içinde rezil olmak fazlasıyla küçük düşürücü olurdu.

"Ben neredeysem orda olacaksın. Beni iyice anladın mı? "

Yanıt vermedim. Herkes endişeli gözlerle bize bakıyordu.

"Cevap versene kızım! Duymuyor musun? "

Gözlerimi küçümseyici bir ifadeyle kısıp sıktığım dişlerimin arasından "Siktir git. " dedim.

Tam o anda Meriç'in sağ kolu havaya doğru kalktı. Gözlerim şaşkınlıktan irileşirken küçük bir çığlık patlattım. Bana vurabilir miydi? İnsanların içinde bunu yapabilecek kadar adileşir miydi? Ve asıl önemlisi bunu yaparsa onu affedebilir miydim? Onu affetmek kolaydı, onu affettiğim için kendimi affedebilir miydim?

Ve sonra o saniyelik arada ben tam kendimi tokada hazırlamışken biri Meriç'in kolunu sertçe kavradı ve aşağı indirdi. Önümde kalkan olmak istercesine güçlü bedeniyle durdu, Meriç'i hızla geriye doğru iterken arkasını döndü. Mavi gözler gözlerimi buldu.

Devrim.

Kendimi küçük bir çocuk gibi hissettim. Yere düştüğünde gururuna yediremeyip insanların içinde ağlamayan ama babasını görür görmez hıçkırıklara boğulan bir çocuk gibi.. Ama o benim babam değildi. Devrim benim hiçbir şeyim değildi. Bana sokakta gördüğüm insanlar kadar yabancıydı. Buna rağmen yanında böylesine güvende hissetmemin bir açıklaması olabilir miydi?

Yüzünü yüzüme yaklaştırarak, sadece benim duyabileceğim bir sesle "Otoparka in Berra." dedi.

Dediğini yaparken ılık nefesinin buğusunu, suratımda hissedebiliyordum.

Bölüm silindiği için yeniden yazmak zorunda kaldım, aceleye gelmiş olabilir. Neyse umarım beğenirsiniiiz.

DARBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin