SIĞINAK

123 10 0
                                    

Koşar adımlarla otoparka giderken, beynim olanları idrak edebilmek için sürekli aynı cümleleri tekrarlıyordu. Meriç bana vuracaktı,insanlara rezil oldum,Devrim Meriç'in önüne geçti, bana vurmasını engelledi, beni korudu,bunu neden yaptı?

Düşünmek istemiyordum. Düşündükçe olaylar daha da içinden çıkılmaz bir hâl alıyordu. Tüm bu olanlar saçmalıktan başka ne olabilirdi? Daha bu sabah tanıdığım bir insan,nasıl olmuştu da hayatımın tam ortasına kurulmuştu? Ona neden bu kadar güvenmiştim? Ve en önemlisi, Meriç bana tokat atacak özgüveni kendinde nasıl bulabilmişti?

Tüm bu sorular omuzlarımda ağır bir yüktü ve beni hızla dibe itiyordu. Susmuştum. Artık Meriç'e bağırmak, hakaret etmek gelmiyordu içimden. Ondan hesap sormak istemiyordum. Susmuştum, çünkü gitmiştim. Meriç'in anlayamayacağı nokta buydu. Ben az önce o el bana tokat atmak için havaya kalktığında gitmiştim ve gidişim çok sessiz olmuştu.

Otoparkın girişindeki arabalardan birine yaslanıp, ağlamaya başladım. Sanki bir ağlama nöbeti geçiriyor gibiydim, sarsılarak ağlıyordum,hıçkırıklarımın şiddeti dakikalar geçtikçe artıyordu ve kendi sesim bana yabancı gelmeye başlamıştı. En son ne zaman böyle ağladığımı hatırlayamaya çalıştım. Ama hafızam bana tepki vermiyordu.

Sonra ayak sesleri duydum. Yavaş,güçlü,kendinden emin.. Başımı kaldırıp baktığımda mavi gözleriyle beni süzen güzel adamı gördüm.

"Hadi ayağa kalkta seni evine bırakayım. Taksi bulamazsın bu saatte." dedi. Sesi öyle ruhsuzdu ki, sanki az önce tüm bunlar yaşanmamış,ben arabanın dibinde ağlamıyormuşum gibi hissettim. Çok daha normal bir ortamda olsaydık sesindeki bu ifadesizliği yadırgamazdım ama değildik. Şuan bulunduğumuz ortam normal olamayacak kadar can sıkıcı ve bunaltıcıydı. En azından bana göre.

Ayağa kalkmama yardım etmeden siyah spor arabaya yöneldi ve hızlı bir hareketle bindi. Sırtımı duvara yaslayıp öylece durdum,o arabaya binmeyecektim. Beni eve götürmesi için başına bir silah dayamamıştım ama hareketleri tam tersini gösteriyordu. Bunu yapmak zorunda değildi. Şuan yaptığı her şey onun tercihiydi, niye basıp gitmek yerine benimle ilgilenmeyi seçiyordu?

Kapıyı açıp "Berra,ne duruyorsun kızım gelsene?!" diye bağırdı. Sesi garajda yankılanırken, ifadesiz bir suratla başımı bulunduğu tarafa çevirdim. Yeşil gözlerimi kırpıştırırken bana doğru geliyordu. Tam önümde durduğunda suratımdaki ifade kadar boş ve tepkisiz bir ses tonuyla,

"Bunu neden yapıyorsun? " dedim. Akan makyaj gözümü yakmaya başlamıştı.

"Neyi? "

"Bilmiyormuş ayağına yatma!" sesim titriyordu. "İlk önce Meriç'i engelledin ve şimdi de beni eve götürüyorsun. Amacın ne söylesene?! "

Uzun kirpikleri gözlerini örterken sabır dileniyormuş gibi ellerini havaya kaldırdı. Başka bir an olsaydı bu hareketine güleceğimi düşündüm. Şu haliyle mizahi bir güzellik içindeydi.

"Sana hesap vermek zorunda mıyım ben kızım. Canım istedi belki? Tokat yemeni engellememin bu kadar sorun olacağını bilseydim Meriç'in önüne geçmezdim. Eminim o şekilde başım daha az ağrırdı. "

Bu sözleri sarfettiği andan itibaren suratımda o ifadesizlikten eser kalmamıştı. Kaşlarım sinirden yukarı doğru kalkmış, dudaklarım tek çizgi haline gelmişti. Onu iterek "Çekil şurdan ya taksiyle giderim ben dengesiz herif. " dedim ve içimden kendime sövdüm. Yaptığım hareketleri kontrol edemiyordum, neden böyle davrandığımı bilmiyordum. Bu saatte taksi bulmam imkansızdı ve ben de bu gerçeğin farkındaydım. Hâlâ, inatla onunla gitmeyi reddetmek aptallıktan başka bir şey değildi. Tek seçeneğim oydu.

"İyi ben evime gidiyorum, umarım sende taksi bulursunda burada kurda kuşa yem olmazsın." eğleniyormuş gibi görünüyordu. Bana arkasını dönüp spor arabasına doğru yürümeye başladı. Siyah deri ceketinin yakasını düzeltirken boyunun ne kadar uzun olduğunu bir kez daha farkettim. "Ha taksi bulamazsan otostop çekersin. Zaten üstündeki kıyafet tam otostop çekmelik. Atarlar arabaya.."

Sözünü keserek "Senin arabaya atmayacağını nerden biliyoruz,sanki onlardan daha güvenilirsin." dedim. Kuruyan dudaklarımı birbirine bastırarak dalgalı siyah saçlarımı tek omzumun üzerinde topladım. Sarfettiğim cümle içimde bir pişmanlık hissinin oluşmasına neden olmuştu. Tepki vermesini beklerken aniden arkasını döndü ve kesik bir kahkaha patlattı. Yapmacık bile olsa güzel güldüğünü düşündüm.

"Ben seni arabaya atmayacağım güzelim, kendi isteğinle bineceksin."

Gözlerimi devirerek teslim oldum. Haklıydı. Bu saatte taksi bulamazdım ve burda kalma fikri pek hoşuma gitmiyordu. Ben arabaya binerken suratındaki alaycı ifadeyle "Başkasının arabasındansa benim arabam fikri cazip geldi galiba?" dedi ama ateş saçan gözlerle onu susturdum.

Yol boyunca hiç konuşmadık. Arabadaki ortam öylesine sessizdi ki,nefes alışverişlerimizi duyuyordum. Evin şehir merkezinden uzak olması arabada uzun bir süre yolculuk yapacağımız anlamına geliyordu ve bu sinir bozucu sessizliğe o kadar uzun süre katlanamayacağımı hissettim.

"Radyoyu açabilir miyim?"

Yola bakan gözlerini kısa bir anlığına bana çevirdi, ve sonra tekrar yola baktı. Bunu evet olarak algılayıp radyonun düğmesine bastım. Teoman-gönülçelen çalıyordu. Kanal değiştireceğim sırada elini uzatıp "Bu kalsın. " dedi. Elimi elektrik çarpmış gibi ışık hızıyla geri çektim.

Geri kalan yol boyunca şarkıyı mırıldandı. Dudakları keyifli bir ifadeyle sözleri tekrarlıyordu. Sesi şarkının anlamını karşılayacak kadar tok ve güçlüydü.

Gönülçelen,gönülçelen
Biraz gerçek biraz yalan
Hem yarabandım hem yaram
Bitsin artık gönülçelen

Sonunda evimin önüne geldiğimizde arabayı yolun sağına çekti. İnerken benim bile zor duyduğum bir sesle "Teşekkür ederim. " dedim. Hiçbir şey demedi. Beni buraya getirmiş olması bile onun için fazlaydı, şansımı fazla zorlamamak adına arabanın kapısını açarak dışarı çıktım. Aniden tenime çarpan esinti ürpermeme neden olurken eve doğru yürüdüm. Anahtarı deliğe soktum ve kapıyı sessizce açtım. Bizimkiler uyumuş olmalıydı. Saat epey geç olmuştu.

Odama çıkmadan önce susadığımı hissederek mutfağa yöneldim ve buzdolabındaki suyu aldım. Ani bir şokla sürahi elimden düştü ve dağılan suyla birlikte parçalanan cam sesleri kulaklarımda yankılandı. Dolabın dibine çöktüm.

Hafızam bana nasıl bir oyun oynamıştı? Onu nasıl hatırlayamamıştım?

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırırken kırık camları toplamaya başladım. İri bir cam kırığı parmağımı kesince acıyla irkildim. Yere,koyu kırmızı rengi ve metalik kokusuyla kan damlıyordu.Tüm vücudum titremeye başlamıştı.

En başından beri onu tanıyordum. Ve bunu biliyordu.

Bu ilk karşılaşmamız değildi..

DARBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin